TÜİK tarafından yayınlanan 2017 yılı Araştırma Geliştirme Faaliyetleri Araştırması’na[1] göre Türkiye’nin ARGE harcaması toplamda %21,2 artarak yaklaşık 30 milyar TL’ye yükseldi. Artış oranı yüksek görünse de üretici enflasyonundan arındırdığımızda %5,7’lik bir artıştan bahsedebiliriz. 2017’de GSYH (Gayrisafi Yurtiçi Hasıla) büyümesi ise %7,4 olarak gerçekleşmişti.

Rapora göre AR-GE faaliyetleri harcamalarının GSYH içindeki oranı %0,94’ten %0,96’ya yükselmiş durumda. Aslında en önemli oran bu olabilir. Toplam yurt içi kazancınızın ne kadarını AR-GE’ye ayırdığınızı yani geleceğe yaptığınız nitelikli yatırımınızı ifade ediyor. 2009’da %0,81 olan oranın son 5 yılda ivmelenerek arttığını görüyoruz.

Dünyadaki konumumuzu görmek için Dünya Bankası verilerine[2] baktığımızda, 2014 değerleri ile 50inci sıralarda yer alıyoruz. GSYH’sının %3’ünün üzerini AR-GE’ye ayıran ülkeler Danimarka, Avusturya, İsveç, Finlandiya, Japonya, Kore ve İsrail. Avrupa Birliği ortalaması %2,04 civarında iken, ABD ise hasılasının %2,79’unu AR-GE’ye ayırıyor.

TÜİK raporuna göre ARGE harcamasının %57’sinin şirketler, %34’ünün ise üniversiteler tarafından yapıldığı görülüyor. Şirketler tarafından yapılan ARGE harcamalarının yalnızca %14’ü devlet fonlarıyla, kalanı şirketlerin kendi fonlarıyla yapılıyor. Buradan şirketlerin işlerine güvenerek AR-GE’yi üstlendiğini görebiliyoruz.

AR-GE harcamalarının yaklaşık yarısını personel giderleri oluşturuyor. 2017 yılında AR-GE personeli sayımız 153.552 tam zamanlı kişi olarak hesaplanıyor. Bu değer %12 oranında artmış. AR-GE personeli artışı olarak bu önemli bir artıştır. Bunların %73’ü araştırmacı iken %27’si teknisyen ve diğer personeller.

AR-GE personelinin Türkiye’deki bölgelere göre dağılımına bakıldığında ise AR-GE personelinin toplam iş gücüne[3] oranı en yüksek olan bölge Batı Anadolu olarak tanımlanan Ankara, Konya ve Karaman’ı içeren TR5 bölgesi ve oran %2,13. Ardından İstanbul %1,23 ile geliyor. Ankara özellikle bilişim ve savunma alanındaki AR-GE ve güçlü imalat sanayi ile başı çekiyor.

AR-GE personeli ülkeler için bir sermayedir. Dünya Bankası ise bu metriğin hesabında farklı bir yaklaşım kullanıyor. Her 1 milyon kişiye düşen araştırmacı sayısı[3] olarak özetlenen bu metrik aslında nüfusun ne kadarının AR-GE odağında olduğunu ifade ediyor. Bu verilere göre Türkiye’de araştırmacı sayısı 2014 için bir milyonda 1157 kişi olarak hesaplanıyor. AR-GE’ye en yüksek kaynak ayıranlar ülkelerde ise bu değer Türkiye’nin 6-7 katı civarında yani %1’e yakınlar.

Devletin ve kar amacı gütmeyen kuruluşlarının AR-GE’sinin alanlara dağılımında başı çekenler sırasıyla; yeryüzünün keşfi, savunma, tarım, ulaşım/telekomünikasyon. Şirketlerin AR-GE harcamalarının NACE sınıflarına göre dağılımı ise bilgisayar programlama ve danışmanlık, bilgisayar ve elektronik imalat,  motorlu kara taşıtları imalatı, diğer ulaşım araçları imalatı, mimarlık mühendislik faaliyetleri olarak sıralanmış durumda. Görünen o ki, AR-GE harcamalarının yarısından fazlası bilgisayar, elektronik ve ilişkili alanlarda harcanıyor.

Türkiye özellikle 2014’ten itibaren AR-GE’nin öneminin farkına varmış ve çaba gösteriyor görünüyor. Gerçekten bunu sektörlerden de hissetmek mümkün. Ayrıca hatırlarsanız bir başka yazımda yerli ve milli kelimelerinin Google aramalarında ilk kullanılmaya başlandığı tarihi 2014 civarları olarak bulmuştum.

Sonuçlar gösteriyor ki AR-GE bir dönüşüm meselesi. Yapmak istemek ile yapabilmek arasında fark var. Niyet dışındaki faktörler ise kapasite/hazırlık, deneyim ve finans. Yoğun bir kapasite birikimi ile gelmiyoruz. AR-GE geleneğimiz olduğunu söyleyemeyiz. Finansal olarak da zor günlerdeyiz. Buna rağmen Türkiye bu kapasiteyi oluşturmak zorundadır. Türkiye finansal darboğazlara rağmen, AR-GE’ye ayırdığı kaynağı diğer ihtiyaçların etkilemesine izin vermeden ayırmak, hatta artırmak zorundadır. Hedefler %2’lerin üzeri olmalıdır. Her meslek grubu kendi işinde günü kurtarmanın ötesine geçmeli, araştırmaya önem vermelidir. Bu ve bir sonraki neslin önemli kısmının anne babasını yani bizleri, “AR-GE yapıyor”, “Bilim adamı”, “Araştırmacı”, “Mucit” diye tanımlamasını sağladığımız zaman bu işi başarmış olacağız. 200 kişiden biri AR-GE yaptığı zaman “bu iş oluyor” deriz. 100 kişiden biri AR-GE yapar hale gelmişse dünyada zirvedeyiz demektir.