11 Eylül sonrası ABD’nin başlattığı askerî operasyon 17 yılını doldurdu. O günden beri barış ve istikrara kavuşamayan Afganistan, dünyanın kalkınma ve güvenlik açısından en son sıralarında gelen ülkesi konumunda. ABD’nin Taliban’ı yok etme amacıyla başlattığı operasyon ABD için Vietnam Savaşını hatırlatır bir hezimete dönüştü. Mevcut durum uzun bir süre daha Afganistan’ın normalleşme ve sosyo-ekonomik kalkınma gibi bir gündeminin olamayacağını gösteriyor.

ABD harcadığı yüz milyarlarca dolar ve 17 yıldır sürdürdüğü askerî operasyonlara rağmen, Taliban’ı yok etme ve Afganistan’ı radikal militanlar için güvenli bölge olmaktan çıkarma hedeflerine ulaşamadı. Hâlihazırda ülkenin en az yarısının Taliban tarafından kontrol edildiği ve Afgan merkezî hükümetinin otoritesini sağlamaktan çok uzak olduğu ilk bakışta görülebiliyor. ABD ise başarısızlığı kabullenmiş ve süreci uzatmaktan kaçınır bir tutum sergiliyor. Taliban ise her geçen gün hem merkezî hükümete hem de ABD’ye karşı mevzi kazanmaya devam ediyor.

Gidişatın artık geri döndürülemez olduğunu gören ABD, geçtiğimiz Temmuz ayında Katar’da Taliban temsilcileri ile gizli bir görüşme gerçekleştirerek Taliban’ıla uzlaşıya varma konusunda zemin yoklamıştı. Taliban de böylelikle, Afgan hükümetiyle bir anlaşmaya varmasının ön şartlarını ABD’ye yüz yüze görüşme esnasında iletme fırsatı bulmuştu. Taliban, ABD askerlerinin tamamen ülkeyi terk etmesini ve yeni kurulacak hükümette Taliban’a yer verilerek yönetime dâhil edilmesini istemişti. ABD’nin buna olumlu karşılık vereceği zira ABD’nin Taliban’la uzlaşmaktan başka seçeneğinin kalmadığı iddia edilmişti.

Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani de Taliban’ı müzakere masasına getirmek için bazı adımlar attı. Örneğin, geçen Ağustos ayında kurban bayramı gerekçesiyle Taliban’a karşı ateşkes ilan ederek iki taraf arasındaki ihtilafı yumuşatmaya çalıştı. Taliban da elinde tuttuğu yüzlerce esiri serbest bırakma kararıyla Kabil’in adımını karşılıksız bırakmadı. ABD ise eski Kabil Büyükelçisi Zalmay Halilzad’ı Afganistan Özel Temsilciliği görevine getirip müzakere sürecini hızlandırmak istedi.

Afganistan eski Cumhurbaşkanı Hamid Karzai de 1 Kasım’da yaptığı açıklamada, Taliban’ın büyük bir alanı kontrol ettiğini belirterek müzakerelerin artık kaçınılmaz olduğunu belirtti. Nitekim, Afganistan’da geçen ay yapılan parlamento seçimleri, ülkede güvenlik ve asayişin sağlanamadığını bir kez daha açıkça gösterdi. Seçim günü Taliban tarafından düzenlenen yaklaşık 200 saldırıda onlarca kişi hayatını kaybetti. Tüm bu gelişmeler, ABD’nin Kabil yönetimi ile Taliban’ı uzlaştırma yönünde bir politika izlemeye başladığının işaretleri olarak görüldü.

Halilzad’ın da 13 Ekim’de Taliban yetkilileriyle görüşmesinin ardından ABD aracılığında Taliban-Afgan hükümeti görüşmelerinin başlayacağı beklentisi giderek artarken, Rusya kritik bir adım attı. Rusya’nın geçen Eylül’de yapılmasını önerdiği fakat katılımcılar konusundaki anlaşmazlık yüzünden iptal edilen konferans, 9 Kasım’da Moskova’da gerçekleştirildi. Afgan hükümeti ve Taliban temsilcilerini Rusya’nın arabuluculuğunda ve diğer bölge ülkelerinin nezdinde bir araya getiren konferans, Afgan barış sürecinde Rusya’nın ABD’nin önüne geçmesini sağladı. Rusya böylelikle olası bir uzlaşmanın kendi beklenti ve çıkarlarını gözetecek bir niteliğe kavuşturulması adına önemli bir avantaj sağladı.

Rusya bir yandan da yaptığı açıklamalarla, ABD’nin Afganistan’da devam eden askerî varlığının barış sürecini olumsuz etkilediğini ifade ederek ABD’nin olası rolünü asgariye indirme gayretlerine girdi. Görünen o ki, Afganistan’ın kaderini ilgilendiren bu konuda da ABD-Rusya arasında bir rekabet yaşanacak. Afganistan’ın geleceğinin nasıl olacağı, ABD ve Rusya’nın diplomatik girişimleriyle ortaya çıkacak. Her halükarda ABD, Afganistan’ı harabeye çevirip 17 yıl sonra yenildiğini kabullenen bir işgalci olarak anılmaktan kurtulamayacak.