Rusya, tarihi boyunca birbirinden farklı bakış açılarına sahip kişiler tarafından yönetilmiştir. Türk topraklarının Rusya’nın idaresine girme süreci, Altın Ordu Devleti’nin parçalanmasıyla ortaya çıkan hanlıkların IV. İvan tarafından ele geçirilmesiyle başlamış ve 1884 yılında Türkistan’ın tamamen Rusların eline geçmesine kadar devam etmiştir. İşte bu dönemden itibaren Hıristiyan dininin Ortodoks mezhebine bağlı olan Rusya’nın, özgürlüğüne düşkün Müslüman Türk azınlıklarla mücadelesi başlamıştır.

Azerbaycan Türkleri, Çarlık Rusya’sının dağılmasıyla, 1918-1920 yılları arasında bağımsızlığını ilân eden ilk Türk Cumhuriyeti olmuş ancak 23 ay süren devletlerini 1920’de XI. Kızıl Ordu’nun Bakü’ye gelmesiyle kaybetmiştir. Bu aynı zamanda Azerbaycan’ın Sovyet hâkimiyeti altına girdiğini kanıtlamış ancak Azerbaycan,SSCB’nin hâkimiyetine girmemek için bağımsızlık mücadelesine başlamıştır. Zorluklar ve imkânsızlıklar altında “bağımsızlık” için çok büyük bedeller ödeyerek mücadele vermişlerdir.

Azerbaycan Türkleri milli şuur, kutsal vatan ve istiklâl fikrine sahip olsalar da Çarlık Rusya dönemindeki baskıcı yönetim, Stalin ve Sovyetler Birliği’nin devam ettirdiği politikalar nedeniyle, 70 yıla yakın Rus himayesinde yaşamak mecburiyetinde kalmışlardır.

1988 yılının ilk günlerinde Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı açık saldırıları başlamıştır. Moskova'nın, özellikle SSCB Başkanı Mihail Gorbaçov'un buna kayıtsız kaldığını gören Ermeniler planlı şekilde, Ermenistan hükümetinin gösterişleri ile, Ermenistan'da yaşayan iki yüz binden fazla Azerbaycan Türkü’nü kendi tarihi topraklarından kitlesel olarak kovmuşlardır. Ermeniler Azerbaycan halkını yalnız evlerinden kovmakla yetinmemiş, onları öldürüp diri diri yakacak kadar vahşileşmiştir.

Ermenilerin tarihte eşine rastlanmayan bu vandalizmine Gorbaçov ve çevresi hiçbir tepki vermemiş ve onların bu sessizliğinden güç alan Ermeniler bununla da yetinmemişlerdir. Şubat 1988 başlarında, Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesinde çatışmalar çıkarıp Azerbaycan'ın tarihi toprakları olan Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'dan kopararak Ermenistan'a birleştirilmesini gündeme getirmişlerdir.

Böyle bir durumda Azerbaycan halkı ayağa kalkmış ve kendi itirazlarını sakin şekilde yönetime iletmişlerdir. İlk başta Azerbaycan vatandaşları Moskova'ya, yerli hükümet yöneticilerine inanmışlardır ancak kısa bir süre sonra halk görmüş ve anlamıştır ki, hem Moskova hem de Azerbaycan'ın o zamanki yönetimi kesin adım atmak istememektedir.

Hükümetin bu tepkisizliği karşısında, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin her tarafından insanlar akın akın Bakü'ye geliyor, Azatlık Meydanı'na toplanıyor, Ermenilerin ve Sovyet hükümetinin bu tür tavrına karşı eylemler yaparak itirazlarını bildiriyorlardı.

17 Kasım 1988'te Bakü'nün baş meydanı olan Azatlık Meydanı'nda Sovyet devletinin Azerbaycan Türklerine karşı yürüttüğü Anti-Azerbaycan siyasetine itiraz olarak Azerbaycan cemiyetinin sonu bilinmeyen eylemleri başlatılmıştır. O zaman, tüm halk tek yumruk olmuş ve bu eylemler gerçek bir halk ve milli özgürlük harekatı olarak tarihe geçmiştir. Aralık başlarında Sovyet kuvvetleri tarafından halk eylemleri dağıtılmış ve Azerbaycan'da bu olaylar millî özgürlük harekatı gibi değerlendirilmiştir.

Bugün Azerbaycan Millî Direniş Günü’dür.Bakü'nün Azadlık Meydanı'nda, 17 Kasım 1988'de başlayıp on sekiz gün süren toplantıyla, Azerbaycan'ın bağımsızlık yolunda en önemli adımlarından birisi atılmıştır. Millî Diriliş Günü, Azerbaycan'da, Azerbaycan halkının bağımsızlığını yeniden kazanması sürecinde, "millî kurtuluş mücadelesinin başlangıç günü" olarak kutlanmaktadır.

Can Azerbaycan'ın kıvanç dolu "millî kurtuluş günü"nü kutluyor, tüm Azerbaycanlıları sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.

Bu vesileyle, ömrünü Azerbaycan'ın hürriyet mücadelesine adayan, başta, Mehmet Emin Resulzade ve Ebulfez Elçibey olmak üzere, Azerbaycan'ın bağımsızlığı yolunda çaba gösteren "Millî Azadlık Hareketi”nin mensuplarını rahmet ve minnetle anıyorum.