İstanbul’da 6.2 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Bu büyüklükte bir deprem, İstanbul gibi bir megakent için ciddi bir tehlike oluşturuyor. Neyse ki, en büyük sevincimiz bu felakette can kaybı yaşanmamış olmasıdır. Yaralanmalar ise, deprem paniğiyle binalardan atlayan bazı vatandaşlarla sınırlı kaldı.
İstanbul bu sarsıntıyla mücadele ederken, Türkiye’de yol, havaalanı, şehir hastanesi, kentsel dönüşüm, İHA-SİHA, TOGG ve savaş gemisi gibi projelere sistematik olarak karşı çıkan ve alay eden CHP’nin, bu felaketten bile siyasi rant devşirmeye çalıştığı görülüyor. “Yolsuzluk, rüşvet ve terör odaklı” suçlamalarla cezaevinde bulunan Ekrem İmamoğlu’nu savunmak için süreci fırsata çevirme çabası içindeler.
Oysa bu propagandayı yürütenler gayet iyi biliyor ki, Ekrem İmamoğlu, İstanbul’da 6.2’lik bir deprem yaşandığında büyük olasılıkla şehirde bile olmayacaktı. Ya bir tatil programında, ya yurt dışında PR çalışmalarında ya da Türkiye’nin başka bir köşesinde, Cumhurbaşkanlığı hayali peşinde koşuyor olacaktı.
“İstanbul’da deprem oldu, İBB Başkanımız cezaevinde” gibi cümlelerle aklama propagandası yapmaya çalışan CHP’liler, tüm bu gerçekleri bilmelerine rağmen, “Büyük risk altındaki şehrimizin seçilmiş başkanı şu an cezaevinde; İBB’nin dünya çapında en iyi şehir plancıları cezaevinde.” ya da “Ekrem İmamoğlu yoksa da onun kurduğu sistem var, İstanbul’da her yere anında ulaşıldı.” gibi trajikomik paylaşımlarla adeta başka bir boyuta geçmiş görünüyor. Bu yandaşlık, akıl sınırlarını zorlayan bir noktaya ulaşmış durumda. Üstelik bu paylaşımları yapanlar arasında avukatlar, öğretim üyeleri gibi isimler var; gerisini siz düşünün. Deprem sonrası buna benzer pek çok paylaşım yapıldı; dünkü yazımda da bunlara örnekler vermiştim. Anlaşılıyor ki, CHP ve uzantılarına bir ajans tarafından “Bu propagandayı yoğunlaştırın” talimatı verilmiş.
Ne var ki, bu aklıevveller ne yaparsa yapsın, Ekrem İmamoğlu yönetiminde geçen yedi yıllık İBB dönemi ortadadır. Bu dönem, tam anlamıyla bir fecaat dönemi olarak anılmayı hak ediyor. Kentsel dönüşüm projelerine mahkemelerde dava açacak kadar karşı çıkan, İBB’nin reklam bütçesine 849 milyon lira ayırırken, deprem hazırlıkları için yalnızca 492 milyon lira tahsis eden bir yönetimden bahsediyoruz. Dahası, 2019 seçimleri öncesi “İstanbul’un deprem sorununu beş yılda çözeceğim.” diye büyük vaatlerde bulunan İmamoğlu, 2024 yılında “İçiniz rahat mı, İstanbul’u son beş yılda depreme hazırladınız mı?” sorusuna “Beş yılda nasıl hazırlayayım, mümkün değil.” yanıtını verebilmiştir. Bu çelişkiler, yönetimin deprem gibi hayati bir konuda ne denli yetersiz ve duyarsız kaldığını gözler önüne seriyor.
Ekrem İmamoğlu için ne İstanbul’un olası bir depremi ne de halkın herhangi bir meselesi öncelik taşımıştır. Onun İBB koltuğuna oturduktan sonraki tek hedefi, CHP’yi ele geçirmek ve Cumhurbaşkanı olmaktı. Tüm çabası bu hayalin peşinde geçti. “Yolsuzluk, rüşvet ve terör” odaklı suçlamalarla batağa saplanmasının yegâne sebebi de bu hırsıdır. İBB’yi yönetememiş birinin Türkiye’yi yönetmesini savunanların akıl sağlığı, gerçekten tehlikeli bir boyuta ulaşmış durumda. Bu boyut, tedaviye dahi yanıt vermeyecek kadar vahimdir.