İran devleti biliyorsunuz bugüne kadar Türkiye’ye bir dost gibi davranmadı maalesef… Türkiye’nin her milli davasında ve meselesinde de her zaman Türkiye’nin düşmanlarıyla el sıkıştı. Hep arka kapıda farklı, ön kapıda farklı davrandı.
Oysa din kardeşliği, komşuluk hukuku, tarihi bağlarımıza ek olarak bünyesinde milyonlarca Türk’ü barındırmasından katıksız Türkiye dostu olmalarını gerektirirken onlar gün geldi Ermeni’den, gün geldi PKK’dan yana olmayı tercih etti. Aksine Türkiye’nin dostluğundan bir zarar gelmeyeceğini, aksine bu dostluğun kendilerine fayda sağlayacağını da çok iyi biliyorlar. Artık bu fıtratlarından mı yoksa İran derin devletinin kemikleşmiş bölge politikalarından mı kaynaklanıyor bunu bilemiyoruz ama görünen profilleri gerçekten güvenilmez ve sinsilik barındırmakta...
Düşünün terör örgütü PKK’ya; Hristiyan-Yahudi Amerika’da silah, mühimmat veriyor, Müslüman bildiğimiz İran’da… Ermenistan’ı Amerika’da destekliyor, İran’da… Ne anladık biz bu işten? Hani bunlar kanlı bıçaklı idi? ABD, ne zaman terör örgütü PKK’yı İran üzerine salarsa PKK ile sert mücadele ediyor. Bu tehdit İran üzerinden kalkar kalmaz, hemen PKK’yı kendi menfaatleri için bölgesinde kullanmaya başlıyor.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in geçtiğimiz aylardaki "İranlı dostlarımızla konuşuyoruz 'Bak kardeşim şu noktadan karşıya geçtiler, şuraya gittiler takip ediyoruz. İHA'dan, SİHA'dan bakıyoruz. İranlı dostlarımız cevap veriyor 'Biz oraya baktık orada hiç kimse yok'. Bu hoş bir yaklaşım değil. Tabii ki rahatsızız" şeklindeki sözleri de bu durumun farkında olmanın sitemini yansıtıyordu. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin en son gerçekleşen MHP grup toplantısındaki “Irak’ın Süleymaniye kenti PKK üssüne dönüştürülmektedir. ABD haydi neyse de, İran’ın PKK’ya dron ve füze sevkiyatı yaptığıyla ilgili kaygı verici iddialar gündeme yansımaktadır.” sözleri de İran’ın dost olmadığı şüphelerini güçlendirmektedir. İran, Ermenistan’ın Karabağ’ı işgal etme sürecinde ve Azerbaycan’ın Türkiye’nin yardımıyla Karabağ’ı Ermenistan işgalinden kurtarma sürecinde hep Ermenistan’ın yanında olması dünyanın bildiği bir konudur.
Türkiye- İran ilişkileri bu profilde ilerlerken, şüpheli bir helikopter kazasıyla ölen İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’den sonra yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Evde çocuklarımla Farsça konuşmam, her zaman Türkçe konuşurum. Ben Türk’üm. Anam da atam da Türk. Azerbaycan’da dünyaya geldim. Türklüğümle iftihar ediyorum.” diyen Mesud Pezeşkiyan isimli reformcu kimliğiyle bilinen birinin seçilmesi, Türkiye- İran ilişkisini ne yönde etkileyecek bunu önümüzdeki süreçte göreceğiz. İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’ın seçim galibiyetini “Türk'ün kolu bükülmez, Türk'ün gücü tükenmez” marşıyla kutlaması da her Türk için sıcak bir mesajdır. Fakat İran’ın temel politikalarını esas alarak temkinli davranmakta yarar var. İran’ın Azerbaycan ilişkileri ve terör örgütü PKK’ya yönelik bakışı, bundan sonra Mesut Pezeşkiyan’ın gelişinin ne yönde olacağına dair merakımızı ortadan kaldıracaktır. “Azerbaycan Türk’ü” olduğunu söyleyen birisi herhalde Ermeni’den yana olan İran politikasını sürdürmeyecektir diye umuyoruz.
Türkiye’nin Suriye ve İran ilişkisi bölgede normalleşir ve tekrar dostluk, iş birliği, dayanışmaya dönüşürse kaybeden emperyalist güçler olacaktır. Bunu en başta İran ve Suriye idrak etmelidir.
YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN