YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN
Türkiye’ye takım sporlarında ilk Avrupa Şampiyonluğu’nu kazandıran A Milli Kadın Voleybol Takımı ülkemizin gururu oldu. Ülke genelinde öyle bir sevinç yaşattılar ki, ülkemizde o gün mutluluk ortak payda haline geldi.
Türkiye’de yaşanan spor başarıları milli birliğin, beraberliğin nişanesi olmaktadır. Birlikte yaşadığımız bu sevinçlerde, spor başarılarını gölgeleyen, lekeleyen, odaklanmayı engelleyen her davranış ve her söz, milli birlik ve beraberliğimize vurulmuş bir darbe olmaktadır.
Deprem üzüntüsü yaşadığımız günlerde de bazı stadyumları hükümet aleyhinde “siyasallaştırmaya çalışanlar” yüzünden milletin üzüntüsünü paylaşmaya gölge düşürmüşlerdi. Oysa Türk milletinin sevinçleri de üzüntüleri de ortak duyguda buluşmalıdır.
A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın final maçı öncesinde sosyal medyadan başlayan tartışmalar, bir nevi sevince odaklanmış yüreklere perdeleme yapmıştır.
Avrupa Şampiyonası finalinde Sırbistan'ı 3-2 mağlup ederek tarihte ilk kez şampiyon olmalarına rağmen o tartışmalar yine devam etti.
Nasıl olduysa, tartışmalar adeta Osmanlı-Cumhuriyet arasındaki tarihi haklılık savaşına dönüştürülmüştür. Neydi o tartışmalar?
Cinsel yönelimi nedeniyle eleştirilere muhatap olan milli voleybolcu Ebrar Karakurt’un, İtalya’yı yarı finalde yendikleri maçtan sonra Abdülhamit Denge isimli bir sosyal medya hesabının “Müslüman Türkler olarak sana tahammül ediyoruz” şeklinde yazı yazan takipçisine, onun ismiyle yanıt vererek “Boş yapma Abdülhamit” demesinin ardından hadise birden Abdülhamid-Atatürk çatışmasına dönüştürülmüştür. Sosyal medyada böyle bir tartışma başladıktan sonra da Ebrar Karakurt’un olayı uzatacak pankart işlerine girmesi de tartışmayı körüklemiştir. Adı Abdülhamit olan birine verilen cevabın adeta Osmanlı-Cumhuriyet savaşına dönüştürülmesi ve tartışmaların halen sürdürülüyor olması milli sevince düşen bir gölge ve organize kötülük olmuştur.
Her olaya “Buluttan nem kapma” anlayışıyla yaklaşarak, “Osmanlı-Cumhuriyet” yahut “Abdülhamid- Atatürk” tartışmalarına dönüştürmek gerçekten bu ülkenin tarihine saygısızlık, geleceğine set kurmaktan başka bir anlamı olmamaktadır. “Osmanlı da bizim, Cumhuriyet de bizim” diyemeyen zaten bu ülkeye külfettir. Abdülhamid’i de Atatürk’ü de atası görmeyen her kim olursa olsun, atasını arayıp bulamayanlardır.
Ebrar Karakurt’un takipçisine verdiği cevap üzerinden başlayan ve milli sevincimizi gölgeleyen tartışmalar sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapmış olduğu “Kültür sanat, spor gibi hepimizi müşterek değerlerimiz, sevinçlerimiz, gururlarımız etrafında birleştirmesi gereken alanları bozgunculuk aracı haline getirmeye kalkanlar olduğunu görüyoruz. Hiç kimse kusura bakmasın bu ülkeyi bir avuç azınlığın malı, bu milleti de aynı azınlığın kölesi gören müstekbirlerin devri çoktan kapanmıştır. Herkes Türkiye vatandaşı olsun olmasın tüm bireylerin var olma, yaşama, kendini ifade etme hakkına ve oy tercihlerine saygı göstermek mecburiyetindedir. Bu tür azgın azınlık vakalarının gerisindeki zihniyetle, siyasi istismarla ve sosyal sapkınlıkla mücadelemiz ilanihaye sürecektir” şeklindeki değerlendirmesi üzerinden, herkes üzerine düşen payı almalıdır. Çünkü bu değerlendirme muhataplarını kapsamlı kavramaktadır.
Şu da çok önemlidir ki; Türkiye’deki bazı sanatçı ve sporcuların siyasi yakınlık-uzaklık anlayışından yola çıkarak, Türk milletinin milli ve manevi değerlerini ilgilendiren konularda sinir uçlarına dokunmaması gerekiyor. Çünkü daha çok tanınan bu tür kişilerin olumsuz davranışları, sözleri toplumu daha hızlı etkilemektedir. Bunun örneklerini defalarca gördük.
Sanatınızı yapın alkışlayalım, sporda başarınızı kutlayalım. Ama toplum içindeki sağduyulu davranmayı da asla terk etmeyelim.