YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN
On ilimizi vuran deprem felaketi, gerçekten çok büyük bir yıkım ve enkaz ortaya çıkardı. 40 binin üzerinde hayatını kaybeden ve on binlerce yaralı insanımızın acısını milletçe yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Şimdi devlet-millet seferberliğinde acıları hafifletme, yaraları sarma günlerini yaşıyoruz. Evsizlere ev, aşsızlara aş, hastalara şifa, yalnızlara gönül kalabalığı olmak için herkesin sorumluluklarını artıracağını umut ediyor ve bunun hayata geçeceğini somut bir şekilde görüyoruz. Çünkü Türk milletinin hasleti, Türk devletinin misyonu bunu gerektiriyor.
Geçtiğimiz hafta sonu Kemal Akın isimli bir ülküdaşımızın hayatını kaybeden annesinin cenaze töreni için Niğde/ Kılan beldesine gittik ve oradan Adana/Pozantı ilçesine uğradık. Türkgün gazetesi Ankara temsilcisi Kadir Yıldız ile yaptığımız yolculukta gördüğümüz, devletimizin ve milletimizin yardım tırlarıyla seferber olduğunun manzarasıydı. Yardım tırları konvoy halinde gidiyor, yardımlarını boşaltıp dönenler konvoy halinde belki de tekrar doldurulmak üzere dönüyordu. Yollarda bölgeye giden ve işlerini bitirip dönen bir hayli iş makinası vardı. Yollarda yabancı devletlerin yardım konvoyuna da rastladık. Ukrayna’nın yardım ekibinin de çalışmalarını bitirip konvoy şeklinde dönüşlerine rastladık. Yollarda bir de gördüğümüz aşırı şekilde Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman plakalı araçlar vardı. Hem gidiş, hem dönüş dolunda yolların hep onlarla dolu olduğunu gördük. Kimisi ailesini diğer illere götürüyordu, kimi de ailesini bırakmış geri memleketine dönüyordu. Yollarda araç içinde ve mola yerlerinde gördüğümüz depremzede ailelerin yüzüne yansıyan büyük bir hüzün vardı. Kimi kaybettiği yakınlarının, kimi enkaza dönmüş evlerinin, kimi de birçok anılarını barındırdığı memleketlerini terk etmenin hüznünü yaşıyordu. Hele o aileler içinde gördüğümüz çocukların hüzünlü bakışları yüreğimizi daha çok yaraladı. Allah hepsinin yardımcısı olsun. İnşallah devletimiz ve milletimiz tüm bu insanlarımızın acısını ilmek ilmek hafifletecek, yarasını saracak, gönüllerindeki hüzünleri mutluluğa ve geleceğe umutla bakmaya dönüştürecektir. Bunları yapmak dışında bir alternatifimiz yoktur. Bu acıların siyasi yağmacılara malzeme olacak bir tarafı da yoktur. Yaraları sarmaya, gönülleri onarmaya dair makul, mantıklı bir sözü olmadan konuşan kim varsa siyasetteki mikrop yuvasıdır. Adı, sanı, partisi ne olursa olsun sıfatı sadece budur. Yapıcı olmayan ve yıkıcılığı hedef alan her siyaset milletimizin üzerinde büyük bir yüktür.
Büyük bir felaket yaşayan Türkiye’de tek amaç depremzedelerin yarasını sarmak olmalıdır. Bir tane depremzede mağdur edilirse, bu davranış Türk milletinin bir ayıbı, bir eksiği kabul edilmelidir. Bu sorumluluk duygusuyla hareket ederek, yarasını sarmayı unuttuğumuz bir tane depremzede bırakmamalıyız. Depremzede olan her bireyin yarasının sarılması yanında, özellikle ailesini kaybetmiş kişiler için çok büyük hassasiyetlerimiz devrede olmalıdır.
Sanatçımız Osman Öztunç’un yıllar önce yazdığı “Deprem” isimli eserindeki şu sözlere bugün ihtiyacımız vardır.
“Gel sen de yaklaş koçum Ayrılma sıklaş koçum Gevşeme pekleş koçum Birleşirsen ne muhteşem ne ala Bu birlikle göğüslenir her bela Vatanımda yatanı bas bağrına bas bugün Yurdumda yerler gökler yas içinde yas bugün.”