''Ülkemize yönelen tehditleri en aza indirmek amacıyla; batı ucu Afrin’i ve doğu ucu da Kandil’i içine alacak biçimde tesis edilecek hilâl şeklindeki güvenlik kuşağı bir an önce sağlanmalı ve icra edilmelidir.”

Bu sözler, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli tarafından 6 Ağustos 2012’de bir basın toplantısında dile getirilmişti. Sayın Bahçeli’nin bu açıklamasını yaptığı günlerde Türkiye’de Afrin’i bilen, konuşan neredeyse hiç yoktu. O tarihte bu öneri bazıları için “gerçekleştirilemez bir temenni” olmanın ötesine geçmiyordu. Bazıları içinse bu, karşı çıkılması ve gündemden düşürülmesi gereken öneriydi. Sayın Bahçeli’nin açıklamasından altı buçuk yıl sonra bu önerinin kaçınılmaz bir ihtiyaç hâline geldiğini artık hemen herkes kabul ediyor. Bunun geç de olsa anlaşılması sevindirici, ancak bu idrakin Trump’ın tehditkâr açıklamasından sonra gelmesi, üzücü olduğu kadar düşündürücü. Trump, geçtiğimiz gün attığı twitter mesajında bir güvenli bölge (safe zone) kurulmasından bahsetti. Bunun üzerine Türk hükümetinden de bu fikre sıcak bakıldığına dair açıklamalar geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Trump, yaptığı telefon görüşmesinde bu meseleyi konuştular. Salı günü basına beyanat veren İbrahim Kalın da “hükümetin Trump’ın 30-32 kilometrelik bir alana tekabül eden güvenli bölge planına olumlu baktığını” ifade etti.

Sayın Bahçeli, “Afrin’den Kandil’e güvenlik kuşağı” teklifini, “kritik bir aşamaya ulaşan iç ve dış tehditler” hakkında yaptığı basın açıklamasında dile dile getirmişti. Bu açıklamada yer alan bazı görüşler, MHP Genel Başkanının öngörülerindeki isabetliliğin neye dayandığına da işaret etmektedir. Örneğin, Sayın Bahçeli artık neredeyse herkesin benimsediği şu hususu yıllar önce o gün kayda geçirmiştir:

“Suriye’nin kuzeyindeki tehlikeli oluşumlar, bölücü terör örgütü PKK ve uzantısı PYD’nin otonom hareketleri, sınırlarımızın hemen bitişiğinde bekamız açısından meşru olmayan bir yapının inşasına yol açmıştır. Özellikle Kamışlı, Kobani, Afrin, Amude, Derika ve Hemko’da PKK, PYD ve peşmerge unsurları ittifak halinde kontrolü ele geçirmişlerdir.”

Dikkat çekmek isterim ki bu açıklamada geçen yer adlarının tamamı şimdi gündemde olan güvenli bölgenin içinde kalmaktadır. Netice itibarıyla, geçen zaman, Sayın Bahçeli’nin Suriye konusundaki görüşlerinin haklılığını ortaya çıkarmıştır.

Trump’ın açıklamasından sonra da Sayın Bahçeli yine ciddiye alınması gereken bazı uyarılarda bulundu. Sayın Bahçeli, son grup konuşmasında şu hususu vurguladı: “Trump’ın sözüyle hareket etmek, tehditlerine tamam demek yok olmak, tarih ve coğrafyadan sürülmek anlamına gelecektir. Suriye’nin kuzeyinde tampon bölge kurmak, ardından muhtemel uçuşa yasak bölge ilanı teröristlere al da at dercesine gollük pas vermektir. Kısacası yeni bir özerk yönetim, yeni bir Barzani modelidir.”

Gerçekten de oluşturulması öngörülen “güvenli bölge” midir, yoksa “tampon bölge” midir sorusunun en kısa sürede cevaplanması gerekiyor. Bölgenin kim tarafından korunacağı, bölgeye yerinden edilmiş kişilerin geri dönüşünün nasıl olacağı, bölgenin idaresinin kimler tarafından yerine getirileceği gibi muallak noktaların aydınlatılması gerekiyor.

Bu bölgenin, uzun vadede Barzani’nin özerk yönetimine benzer bir yapıya dönüşmemesi ve PKK’lı teröristler için bir “güvenli barınak” hâline gelmemesi için kapsamlı tedbirlerin alınması gerektiği açık. 1991’de 36. enlemin kuzeyinde uçuşa yasak bölgenin oluşturulmasının, Kuzey Irak’ı PKK için terör üssü hâline getirdiği unutulmamalı. Ayrıca, vurgulamak gerekir ki, terör örgütünün sınırımızdan 30 km uzaklaştırılması, elbette terörün sonunun geldiğini anlamına gelmez. Terörle mücadelenin Fırat’ın doğusunda mesafe gözetmeden devam etmesi ve Suriye’nin terörden bütünüyle arındırılması şarttır.