İlelebet biriz! diyerek, Metehan’ın kalemiyle ufuk çizgimizi çekip; tarihin şahit olduğu birliği, yarınlarda düşlüyoruz. Ata yadigarı korkuları olanlara düşlerimiz kabus geliyor, “milli şuur” dan yoksun, batı cephesi tarafından sulanmış çürük güllere göre de, hayalperestiz… Oysa ki biz, mazinin şahitliğinde geleceğe bakıyoruz.

Yıllardır bir Avrupa Birliği sevdası tüttürülüyor, kendi ailen varken başka bir aileye sığıntı olma çabası… Birinci partisi Hıristiyan Demokrat Parti olan bu birliğin, tarafsız bir refah dağıtıcısı olduğu düşünülüyor. Öyle ki seçim vaatleri dahi yıllardır “Biz, AB'ye Türkiye’yi aldıracağız” şeklinde… Peki sonuç ney..? Gerçek hayalperestlerin elli yıllık hüsranı.

AB şartlarına sığabilmek için yıllarca kültürümüz, ahlakımız, köklerimiz budandı. Oysa ki bizim asırlar öncesinden söylenmiş öğütlerimiz var; kitabeler Türk’ün devlet töresinin ilanı

Ata yazıtlarımız olan Kültigin Yazıtı’nda diyor ki;

“Çinliler daha da ileri giderek Köktürkler ’in, Çin adetlerini kabul etmesini, Çinliler gibi giyinmelerini ve Çince konuşmalarını istediler. İşbara buna dayanamamış ve 585’te Çin imparatoruna gönderdiği mektupta şöyle demişti:

Size bağlı kalacak, haraç verecek, kıymetli atlar hediye edeceğim; fakat dilimizi değiştiremem, dalgalanan saçlarımızı sizinkine benzetemem, milletime çinli elbisesi giydiremem, Çin adetlerini alamam. İmkan yoktur; çünkü bu bakımlardan milletim fevkalade hassastır, adeta çarpan tek bir kalp gibidir.”

 

Bugün ise biz aşındırıyoruz kapıları, kalbimizi mühürlercesine… AB güya refah dağıtıcısı ya biz de el kapısında refah arıyoruz. Hıristiyan sofrasında yemek bekliyoruz… Halbuki onlar insanlıktan bi haber, köleleştirmenin kitabını yazarken, atalarımız devlet töresindeki refah motifini işlemiş anıtlara, neslimize seslenmiş…

Ata yazıtlarımızdan Bilge Kağan Yazıtı’nda diyor ki;

“Tam on dokuz yıl şadlık, on dokuz yılda kağanlık yapan Bilge Kağan Türk halkını doyurmak ve refaha kavuşturmak için kuzeyde Oğuzlara, doğuda Kıtay ve Tatabılara, güneyde Çinlilere tam on iki sefer düzenlemiş, ölecek milleti diriltip beslemiş, çıplak milleti giydirmiş, yoksul milleti zenginleştirmiş, az milleti çoğaltmıştır. Dört bucaktaki milletleri kendine bağlayarak ülkesini çok güçlü bir devlet ve kağanlık haline getirmiştir.”

İşte bu sözler sosyal devlet ve birlik modelinin, çağlar öncesinde biz tarafından uygulanmışlığının kanıtıdır. Medeniyet batının devrimlerle, isyanlarla keşfettiği; bizim ise köklerimizde olan bir gerçeklik iken biz onların medeniyetine girme çabasındayız… Çünkü bize bunu aşıladılar, tarihimizi önünde fotoğraf çekildiğimiz tarihi eserden ibaret kıldılar.

Bugün dünyayı yedi koldan saran Türk devletleri öksüz iken, bizi AB’ye yönelttiler, ne aldılar ne reddettiler, gözümüze de bir perde çektiler… Biz batı medeniyetine koşarken Rusya, Türkistan’ı böldü, tek bir vücut olan coğrafya işgal sonrası bağımsızlığını beş ülkeye bölünerek aldı ve kimliklerinde derin bir pençe izi kaldı. Biz Avrupa’nın düşlerine ortak olup Orta Doğu'ya yönelirken, Orta Asya mahzun düştü…

Bugün zengin kaynaklar konusunda dünyada ikinci sırada olan Orta Asya; Amerika, Çin ve Rus hakimiyet planlarının başrolü oldu. Geç olsa da nihayet Amerika’nın parmağı olduğu ilan olan FETÖ, sizce yıllarca neden Türk Devletleri’nde okul açtı..? Tabi ki birlik mücadelemize engel olmak için, o bölgede hakim olacakları insanları yetiştirdiler. Amerika’nın meşhur kara hakimiyeti algısına göre biz o bölgeye yaklaşmamalıyız, biz Türk birliği düşlememeliyiz… Çünkü; Avrasya’ya egemen olan güç; dünyanın en ileri ve ekonomik olarak en gelişmiş bölgesinden ikisini kontrol edebilir. Avrasya’nın kalbi Orta Asya’dır. Bu nedenle dünyada egemen olmak için Avrasya’yı, Avrasya’da egemen olmak için Orta Asya’yı ele geçirmek gereklidir. Yani onlar kitaplarında derler ki “ Hakimiyet için Müslüman Türk dünyasının ele geçirilmesi gerekir.” Bizim birlik düşlerimiz bu sebeple kabuslarıdır.

Çeğen Tepesi’nde şehadet ile kurulan köprü; bizim adımlarımızla dünyaya nizam verecek, tüm planları alt üst eden, yön çizen bir buluşmaya varacak… Türk birliği hayal değil, dengeleri alt üst eden, buz gibi bir gerçektir. İşte bu gerçeklikten korkanların kendini teselli etme çabası da bizi hayal kurduğumuza inandırmaktır. Fakat bilinmelidir ki;

“Vatan ne Türkiye'dir Türklere, ne Türkistan;

Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: TURAN"

‘Türk beklenendir’ ve cihan muhakkak bu adın refahını yeniden tadacaktır…