Fırat'ın doğusuna yönelik askerî harekâtının her an başlayabileceğinin konuşulduğu günlerde Suriye’nin geleceğini etkileyecek önemli gelişmeler yaşanıyor. Cenevre’de biraraya gelen Astana Süreci ülkeleri, anayasa komisyonunun yapısı ve işleyişi hakkında ilerleme kaydetti. Suriye’de yeni siyasal düzeni belirleyecek anayasayı hazırlamakla görevli komisyonun 2019 Ocak’ta toplanması öngörülüyor. Anayasa komisyonunun kimlerden oluşacağı ve hangi usul ve esaslara göre çalışacağı, Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğinde önemli bir etken olacak.

Diğer yandan, ABD ana unsurunu PKK/YPG terör örgütünün oluşturduğu SDG’yi desteklemekten vaz geçmiyor. ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford, 35-40 bin kişilik bir sınır gücünün oluşturulması için eğitim faaliyetlerinin sürdürüldüğünü ifade etti. TSK’nin muhtemel harekâtını engellemek için sınırda gözlem noktaları oluşturma planı da Türkiye’nin itirazına rağmen uygulanmaya devam ediyor. ABD, terör örgütüne verdiği silahları geri almadığı gibi daha fazlasını vererek Fırat’ın doğusunda bir devletçik kurmaya çalışıyor.

ABD’nin Türkiye’nin haklı ve meşru itirazlarına rağmen SDG ile kurduğu yakın ilişkinin nihai hedefi, Kuzey Irak’ta kurulan özerk bölgenin bir benzerinin de Suriye’de kurulması. ABD, Suriye’yi “böl ve yönet” politikası ile etki alanına almak için uğraşıyor. Bölünmüş ve bir parçası ABD tarafından ipotek altına alınmış bir Suriye’de İran ve Rusya’nın nüfuzu daha sınırlı olacaktır. ABD böylelikle, Suriye’de kendi çıkarlarına hizmet eden bir taşeron “devletçik” üzerinden Ortadoğu bölgesinde İran ve Rusya’nın etkisini dengelemek istiyor. Kısacası ABD’nin asıl derdi, “hasım” olarak nitelendirdiği bu ülkelere karşı stratejik bir kazanım elde etmek. PKK/YPG’ye verilen muazzam yardımlar ancak bununla açıklanabilir.

ABD’nin Türkiye’ye karşı SDG’yi savunur pozisyona düşmesinin bir diğer sebebi ise, SDG’ye yaptığı yatırımların karşılığını yeni Suriye anayasasında “özerklik” düzenlemesi ile almak istemesidir. ABD; SDG’nin Türkiye karşısında ezdirilmemesini anayasa sürecinde Kürtlerin elini güçlü kılmak için de önemsiyor. Zira TSK’nın olası operasyonu SDG’nin zannedildiği gibi bölgede meşru ve sağlam bir hâkimiyet kurmadığının ortaya çıkmasını sağlayacak ve bunun anayasa şekillenirken mutlaka yansımaları olacaktır.

Şüphesiz ki TSK’nın Fırat’ın doğusunu temizleme yeteneği ve iradesi var. Siyasî karar alıcılar da bu iradeyi sergiliyor. Suriye’nin doğusuna Irak’tan peşmergelerin sevk edilmesi de TSK’nın hedefine varmasını engellemeye yetmeyecektir. Nasıl Kerkük’ü işgal eden Barzani’nin peşmergeleri kurşun bile sıkamadan Kerkük’ü terk etmek zorunda kaldıysa benzer bir durumun Fırat’ın doğusunda da yaşanması muhtemel.

Türkiye, BM nezdinde tüm tarafların katılımıyla anayasanın hazırlanması, Suriye’nin toprak ne nüfus bütünlüğünün korunması, Suriyeli göçmenlerin ülkesine geri dönebilmesi ve Suriye’de kalıcı bir barış ve istikrar ortamının temin edilmesine odaklanmış durumda. ABD ise Suriye için böylesi idealleri savunmak yerine kendine mevzi kazanmak derdinde. Bunun yolunun da Suriye’nin bölünmesiyle ortaya çıkarılacak bir Kürt özerk bölgesinden geçtiğini sanıyor. Türkiye birleştirmeye ve uzlaştırmaya çalışırken, ABD bölmeye ve ayrıştırmaya çalışıyor.

Bu bölgede etnik ve dinî temelde ayrışmaların barış ve istikrar değil çatışma ve kan getirdiğini görmemenin tek açıklaması akıl tutulması olsa gerek. ABD’nin Suriye’ye böl ve yönet politikasıyla yaklaşması, ülkeye bölünme getirebilir ancak istikrarlı bir yönetim ve kalıcı barış getirmeyecektir.