Dün gerçekleştirilen seçimlerde ABD Temsilciler Meclisinde çoğunluk Cumhuriyetçi Parti’den Demokrat Parti’ye geçti. Senato’da ise Cumhuriyetçiler çoğunluğunu korumaya devam edecek. Ayrıca, altı eyaletin valiliğinde de Demokratlar Cumhuriyetçilere ait koltukları kazanma başarısı gösterdi. Bu sonuca göre, Cumhuriyetçi Başkan Trump, bütçe hakkını elinde tutan Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğun Demokratlardan oluşacak olması sebebiyle geçtiğimiz iki yıldan daha zorlu bir dönem geçirecek.

Sekiz yıl aradan sonra tekrar Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğa sahip olan Demokratlar, federal bütçenin onaylanması gibi münhasıran kendisine tanınan yetkileri kullanırken Trump yönetimini ciddi derecede zorlayacaktır. Bunun örnekleri ABD tarihinde çok kez yaşanmıştır. Örneğin, 2013 yılı sonunda Obamacare olarak bilinen sağlık reformu yüzünden çıkan tartışmaların ardından, Demokrat Partili Obama, Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Temsilciler Meclisi’nden istediği kararları alamamış ve hükûmetin kapanması (government shotdown) durumu gerçekleşmişti. Obama’yı zora düşüren bu sorun 17 gün sonra varılan bir uzlaşıyla çözülebilmiş, bu süreçte yaklaşık 850 bin federal kamu görevlisi ücretsiz zorunlu izne çıkarılmıştı. Bütçenin onaylanmaması durumunda Federal hükümetin kamu çalışanlarına maaş ödemesi bile yapamadığı dikkate alındığında, Demokratların çoğunluğu ele geçirmesi seçimin en önemli sonuçlarından birisidir.

Bütçe hakkının yanı sıra, Temsilciler Meclisi’nin tüm komisyonlarında Demokratların çoğunlukta olması da Trump açısından kötü bir haber. Trump’ın 2016 seçimleri öncesinde Rusya ile olan bağları ve Rusya’nın seçimlerde Hillary Clinton aleyhine olacak şekilde müdahalede bulunduğu iddialarının halen araştırılmakta oldu dikkate alınırsa, Meclis’te çok etkili olan İstihbarat Komisyonu’nun bu konuyu daha ileri noktalara taşıması şaşırtıcı olmayacak. Cumhuriyetçilerin çoğunluğunda Trump’ı zor duruma düşmekten kurtaran bu komisyon, artık Demokratların Trump’ı vurmak için kullanacağı başlıca silahlardan bir olacak.

Daha önce de gündeme gelen Başkan’ın azli meselesi, bundan sonra daha çok tartışılacak, Trump’ı tedirgin edecek gelişmeler daha fazla yaşanacaktır. Ancak, Senato’nun 2/3 çoğunlukla onayının azil için şart olduğu dikkate alınırsa, Demokratların Meclis’teki çoğunluğunun tek başına Başkan’ın azline yeterli olmadığı ortada. Cumhuriyetçilerin Senatörler arasında ciddi bir Trump karşıtlığı oluşmadığı sürece, “Trump’ın azli” değil “azille tehdit edilmesi” söz konusu olacaktır.

Seçim öncesi ve seçim gününü kapsayan ve 90 bin kişinin katıldığı bir araştırmaya göre, kendisini Demokrat olarak tanımlayanların %95’i bu seçimlerde Demokrat patiye oy vermişken, kendini Cumhuriyetçi olarak tanımlayanların da %7’si bu seçimde partisine değil Demokratlara oy vermiştir. Bu durum seçimde Demokratların Meclis’te çoğunluğa gelmesinde etkili olmuştur. Ankette, “oy kullanmanızda Trump bir etken midir?” sorusuna “evet, etkendir” diyenlerin %57’sinin Demokrat partiye oy vermiştir. Ayrıca, Trump’ın performansını beğenmediğini söyleyenlerin oranı %55 olmuş, bu kesimin de %84’ü demokratlara oy vermiştir.

Papaz Brunson olayı çerçevesinde Türk kamuoyunda sıkça gündeme gelen Evanjelistler de sözkonsu ankette araştırılmıştır. Ankete katılanların %22’si kendisini beyaz evanjelist olarak tanımlamış, bu kesimin %79’u oy tercihinin Cumhuriyetçi Parti’den yana olacağını söylemiştir. Brunson’un iadesinin etkisinin bu tercihlerde ne olduğunu söylemek mümkün değilse de, Evanjelistlerin kahir ekseriyetle Trump’ı desteklediği açıkça görülmektedir.

Kongre’nin iki kanadında farklı partilerin bulunması ile ortaya çıkan “bölünmüş kongre”, Başkan Trump’ın bundan sonraki icraat ve politikalarında daha tedirgin olmasına ve temkinli davranmasına yol açacaktır. Ayrıca bu sonuçlar, 2018’deki Başkanlık yarışında Trump’ın işinin biraz daha zorlaşmasına sebep olabilir. Kısacası, Trump seçim sonuçlarını “muazzam bir başarı” olarak değerlendirse de gerçeğin pek de öyle olmadığını açık.