Milletimiz her geçen güne terör haberleriyle uyanıp, günü mutlaka terörle kapatıyor. Bize günlük hadiselerden biriymişçesine gösterilen terör, maalesef memleketimizde derin bir maziye sahip. Peki bu memleket bir virüs gibi bağrında hain mi üretiyor, yoksa birileri tarafından mı ülkemizde hain üretiliyor..? Öyleyse hain içeride nasıl besleniyor…

Elbette ki aklımızda yüzyıllardır beliren bir gerçek var, terör kader değildir. Bunun yanında bir gerçek daha var ki o da şu ; “Coğrafya Kaderdir!”… Bulunduğumuz coğrafya, enerjiye açılan altın varaklı kapı misali göz kamaştırınca, e bir de cihanı titreten adımıza tarih şahit olunca, türlü oyunlarla bağrımızda sahne kuruluyor.

Radikal eylemlerle yıllar boyu gündemi ve memleketi işgal eden, iç karışıklık kıvamına getirilmeye çalışılan terör; “böl parçala yönet” ilkesini hayat felsefesi edinmiş sahte ‘Adalet Feneri Milletlerin(!)’, memlekete kurduğu tiyatro sahnesinden ibaret…

Vardiyalı kumpas kuruluyor ülkemizde, bir sahne kapanıyor bitti sanıyoruz ve perde tekrar açılıyor… Tarihin tozlu sayfalarını karıştırdığımızda, bu cümlenin sayfalarca gündem oluşturan gerçekliğini net olarak görebiliriz aslında.

Bir dönem Yavru Vatan’ımız, göz bebeğimiz olan Kıbrıs’ta cereyan eden sivil Türk katliamları: EOKA! 1955’de başlayıp, devletimizin müdahalesiyle 1974’de son verilen terör örgütü…

Nasıl bir hikmetse ki kader değil kurgu misali gören gözlere batıyor; EOKA’nın sonlandırılması bir başlangıç ile denk geliyor: ASALA! 1975 de türemiştir ve bu sefer de sahnede Ermeniler vardır, tabi ki katledilen taraf yine Türkler… Birçok ülkede kanlı eylemler yapan örgüt, en son eyleminde kuklacısının ayağına basınca, verilen destekten mahrum kaldı ve olay örgüsü ile yine sonlandırıldı, 1983.

Tarihler birbirini doğurgan bir kuşak misali kovalarken, 1984’de apo’cular peydah oldu. Günümüze değin dağlardan Meclis'e varan bir serüvenle, sahnede boy gösteren kuklalar… Eruh saldırılarıyla eylemlerini başlatan PKK, masum gösterdiği ideolojisinde sivil halkı ve beşikteki bebekleri hedef aldı yani günümüzde barış güvercini pozu veren kravatlılar, barışı masumları katlederek aradı.

Bugün baktığımızda, içimizde cereyan eden olayların dışarıdan seslendirildiğini net olarak görebiliriz. Gündeme bomba gibi düşen, küresel hak savunucusu olduğunu iddia eden İnsan Hakları Mahkemesi’nin, HDPKK eş başkanı için kararı, bunun bir belgesidir. Bir ideoloji, hak, hürriyet savunurcasına çığırtkanlık yapan bebek katilleri ve savunucuları, büyük pencereden bakıldığında maşadan ibarettir.

Tarih boyunca gündemi işgal eden bu terör örgüsünde, “dede-oğul-torun” ilişkisi misali üç kuşak çıkıyor karşımıza: EOKA- ASALA- PKK. Aynı bölücü idealin ürünü olan, aynı kesime yönelik, aynı vahşi eylemler zinciri… Tabi ki hızla gelişen düzen terörü de modernize ederek Meclis'e kadar taşımış ve torun PKK, üçüncü kuşak olarak hainliği milletin Meclis'ine getirmiştir ki bu da; terör maşasını tutan elleri öpen, içimizdekilerce sağlanmıştır.

Peki bu geniş pencereden baktığımızda, bizi maneviyatımızla vurmaya çalışan FETÖ'yü nasıl konumlandırabiliriz..? Bunlardan bağımsız olduğunu düşünmek elbette ki ahmaklık… Modern düzene uydurup dağları mesken bilenleri Meclis'e sokan zihniyet, hassas karnı maneviyat olan milleti, kurduğu planın sağlaması olarak FETÖ ile karşılaştırdı. Sahneye korku salan yaramaz çocukların yanında akıllı abi ve ablaları da koydu. Ülkücülerin yıllardır söylediği “papazların memleketinde imamın işi ne” sözü, bu gün akıllarda bir miktar gecikme ile anlam kazandı.

Eğrelti otu gibi dibimizde biten hainliğin tohumu kimlerce saçılıyor ve memleketimizin kirini barındıran hangi lağım suyuyla sulanıyor. Müdahale noktamız yapraklar değil kök olmalıdır ki, biz kestikçe uzuyor hainliğin uzuvları…

Bir millet, en küçük biriminden en büyük organına kadar, aidiyet duygusu tam kişiliklerle yürürse ancak millet olarak tek yumruk olur ve hainlik perdelenemez memleketin göbeğinde… Bugün siyaset meydanlarında memleketi karıştıracak cümlelere ses olmayı seçenler, makamları alınınca duruşları bozulan kulislere düşüp saf değişenler; aidiyet duygusundan yoksun olup, memleketi düşünenlerin yanında kendini düşünerek, kapıyı içeriden kilit tutturmayan etken kişilerdir, besleyenlerdir… Bu akraba terör örgüsü de içimizdekiler beşiklerini salladığı sürece doğurmaya devam eder…