BAE'nin bu hikayesi, Japonya'daki Fukushima Daiichi Nükleer Santrali'ni vuran tsunamiden üç gün sonra 14 Mart 2011'de başladı. Bu tarihlerde dönemin Güney Kore Cumhurbaşkanı Li Myong-bak, BAE Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayid ile "100 yıllık bir dostluğun başlangıcı" olarak nitelendirilen BAE'deki ilk nükleer reaktörün temelinin atılmasını kutluyordu.
Eski Cumhurbaşkanı Myong-bak, Bin Zayid ile 2009'da bir telefon konuşması gerçekleştirmiş ve nükleer reaktörlerin inşası için KEPCO firmasının önderliğinde bir koalisyon seçmesi konusunda Bin Zayid'i ikna etmişti.
Myong-bak'ın çabaları sonucu KEPCO, BAE ile 4 reaktörden oluşan bir nükleer santralin inşası için sözleşme imzalamıştı.
KEPCO hakkında ortaya çıkan yolsuzluklara rağmen nükleer reaktörün güvenliği konusundaki uluslararası endişeleri dikkate almayarak şirketle sözleşmesini tamamlayan BAE bu kapsamda, ağustos ayı başında Barakah Nükleer Santrali'nin 4 nükleer reaktöründen birini faaliyete geçirdi. Böylece BAE nükleer enerji ile elektrik üreten ilk Arap ülkesi oldu.
Bu olay, KEPCO'nun itibarı ve deneyimi, uygulamanın güvenliği ve tasarım kusurları gibi reaktörle ilgili bir dizi sorunun başlangıcıydı.
- Pazarlık politikası
Technology Review'in raporunda eski Cumhurbaşkanı Myong-bak'ın Abu Dabi Veliaht Prensi Bin Zayid'i 18,6 milyar dolar değerindeki reaktörlerin yapımını, bu alanda daha deneyimli Fransız şirketi yerine Güney Kore'ye vermesi konusundaki ikna etme başarısına dikkat çekildi.
Rapora göre, Abu Dabi-Seul anlaşmasının ardında Güney Koreli liderin, BAE'ye bir çatışma halinde silah sağlama taahhüdü gibi aralarında pazarlık söz konusu olduğu yönünde söylentiler dolaşmaya başladı.
Bu bağlamda Seul'un 2011'de BAE'de özel kuvvetler konuşlandırmaya başladığı kaydedildi.
- KEPCO'nun kötü ünü
BAE-Güney Kore anlaşmasının üzerinden 3 yıldan fazla zaman geçmeden, KEPCO firmasındaki yatırım yolsuzlukları, tasarımlarında güvenlik standartlarına ve uluslararası tavsiyelere uymadığı yönünde belgeler ortaya çıktı.
Buna rağmen Suudi Arabistan sınırı yakınlarında ve Katar'ın başkentine BAE'nin başkentinden daha yakın olan Ez-Zafra bölgesinde Barakah Nükleer Santrali'nin ilk reaktörü faaliyete geçirildi.
Basında yer alan birçok rapora göre, KEPCO'nun yedek parça tedarikçilerinin yasa dışı faaliyetlerde bulunduğu ve şirketin inşa ettiği nükleer reaktörlere binlerce sahte parçanın ulaştığı ortaya çıkarıldı.
Bu konuda açılan soruşturmaya rağmen KEPCO, inşa etiği reaktörlerin güvenli olduğu konusunda ısrar etti ve iddialarını doğruluğu bağımsız kaynaklardan kanıtlanmamış güvenlik belgeleriyle destekledi.
ABD'de yayımlanan Forbes dergisine göre, şirketin eski yetkililerinden biri KEPCO'nun 1986'daki Çernobil faciasının ardından dayatılan maliyetli ek güvenlik önlemlerinin çoğunu astronomik maliyetlerin önüne geçmek için terk ettiğini açıkladı.
Nükleer santralin inşası ihalesini kaybeden Fransız AREVA şirketinin CEO'su Anne Lauvergeon, KEPCO şirketini "emniyet kemeri veya hava yastığı olmayan bir araç" olarak nitelendirmişti.
2014 yılına gelindiğinde, KEPCO'nun iç soruşturması, yolsuzluk, iş birlikçilik ve dolandırıcılıklara ilişkin geniş kapsamlı bir soruşturma haline geldi. Soruşturma kapsamında 68 kişi hüküm giydi.
KEPCO'nun CEO'su Jong-Kap Kim ve hükümetin ayrıcalıklı muamelesine karşı Jong-Kap'tan rüşvet alan eski Cumhurbaşkanı Myong-bak'ın yakın yardımcısı Park Young-joon suçlu taraflar arasında yer alıyor.
- Devam eden skandallar dizisi
Uluslararası Nükleer Danışma Grubu'nun kurucusu Paul Dorfman, Aralık 2019'da yayımladığı "Körfezin nükleer tutkusu: BAE'deki yeni reaktörler" isimli raporunda, BAE'nin Güney Kore ittifakıyla ortaklaşa inşa ettiği reaktörlerde güvenlik ve çevre ile ilgili bir dizi endişeyi dile getirdi.
İnşaat sürecinde dört reaktörün de koruma kabı binalarında çatlaklar olduğunu ortaya koyan Dorfman, bunların onarımı yapılırken inşaat çalışmalarının askıya alınmasını gerektiğini kaydetti.
Raporda ayrıca Barakah Nükleer Santrali'nin tasarımında ek reaktör ve temel tutucu gibi güvenlik özelliklerinin bulunmadığı, bu ikisinin Avrupa'daki tüm yeni nükleer reaktörlerde genellikle beklenen özellikler olduğu kaydedildi. Ayrıca raporda bunların Sovyetler Birliğine bağlı olan Ukrayna'da 1986’da meydana gelen Çernobil faciasının ardından getirilen kriterlerden olduğuna işaret edildi.
Dorfman'a göre, bu özellikler bir nükleer tesiste meydana gelecek kaza veya saldırı durumlarında radyasyon emisyonlarının azaltılmasına yardımcı olduğunu belirtiyor.
Yemen'deki Husilerin daha önce söz konusu reaktörlere ve Suudi Arabistan'daki petrol tesislerine yönelik saldırıları göz önünde bulundurulduğunda bu önlemlerin zaruri olduğunu kaydeden Dorfman, Barakah'ı hedef almayı başaran herhangi bir saldırı veya tesisteki meydana gelecek bir kazanın, halka büyük yansımaları olacağını vurguladı.AA