Karabağ Zaferi'nin üzerinden neredeyse üç yıl geçti. Yaklaşık üç yıl önce Azerbaycan ordusu 44 gün süren savaşın ardından işgal altındaki topraklarını Ermenistan'dan geri almayı başarmıştı. Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan bu savaşta en dikkat çeken noktalardan birisi de Rusya Federasyonu'nun tutumuydu. Ermenistan ve dünya kamuoyunun büyük bir kısmı Rusya'nın Ermenistan'a aktif destek sunacağını ümit ediyordu. Bu beklentinin haklı gerekçeleri de vardı. Öncelikle Ermenistan, Rusya liderliğindeki Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün (KGAÖ) üyesiydi. KGAÖ'nün kolektif savunmaya dayalı bir yapısı bulunuyordu ve bu bağlamda en can alıcı kuralı şöyleydi: "Üye ülkelerden herhangi birisine karşı gerçekleştirilen bir saldırı, tüm üye ülkelere gerçekleştirilmiş gibi karşılanır." Örgüt üzerinden kurulan bağların yanı sıra Rusya ile Ermenistan arasında ikili savunma anlaşmaları da söz konusuydu. Moskova ile Erivan arasında yer alan bu tür bağlardan dolayı Karabağ Savaşı'nda Rusya'nın Ermenistan lehine kesin bir tutum takınacağına neredeyse garanti gözüyle bakılıyordu. Ancak umulan olmadı.
RUSYA PAŞİNYAN'DAN RAHATSIZ
Ne KGAÖ ne de Rusya Ermenistan'dan yana bir tavır sergiledi. Bu durumun birçok nedeni vardı. İçlerinden en önemlisi, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ın Rus yönetimini rahatsız eden ve Rusya'nın Kafkasya'daki çıkarlarına zarar veren bir siyasete soyunmuş olmasıydı. Ermenistan, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Rusya'nın bölgedeki en önemli müttefikiydi. Özellikle Azerbaycan ve Gürcistan'ın Rusya'ya mesafeli, Batı'ya yakın bir duruş içerisinde bulunması, Ermenistan'ın Rusya nezdindeki değerini ziyadesiyle artırmıştı. Fakat işler Paşinyan'la birlikte ziyadesiyle karıştı.
Paşinyan 2018 yılında değişim vaadiyle iktidara gelmişti. Batı'yla daha yakın bir ilişki kurulmasına taraftardı. Bu doğrultuda Avrupa Birliği (AB) ile Ermenistan arasındaki entegrasyonun artırılmasını savunuyordu. Bu sayede ifade özgürlüğü, yolsuzlukla mücadele ve insan hakları gibi alanlarda Ermenistan'ın ilerleme kaydedeceğini düşünüyordu. Dahası Paşinyan Rusya yanlısı değildi. Muhalefette bulunduğu sıralarda Rusya ile yapılan ekonomik ve askeri anlaşmaları protesto etmesiyle biliniyordu. Zaten Nisan 2018'de sokak gösterileriyle başlayan ve iktidarın devrilmesine yol açan Kadife Devrim'in lideri ve sembolü olan Nikol Paşinyan'dı. Ermenistan, Kadife Devrim sonrasında Avrupa Birliği ile daha yakın ilişkiler geliştirmeye başladı. Bu kapsamda Paşinyan, AB ile Ortaklık Anlaşması'nı imzalamaktan kaçınmadı. Amacı, AB ile Ermenistan arasındaki ekonomik ve siyasi iş birliğini artırmaktı. AB'nin yanı sıra Ermenistan, ABD ile de ilişkilerini güçlendirmeye çalıştı.
KADİFE DEVRİM'DEN SONRA...
Açıkçası, Kadife Devrim sonrasında, Ermenistan'ın dış politika tercihlerini çeşitlendirmeye yönelmesi ve daha fazla Batı ülkesi ile iş birliği yapma yoluna gitmesi, Moskova'da ciddi endişelere yol açtı. Tüm bu değişimler, Rusya'nın Orta Asya ve Güney Kafkasya'daki etki alanına bir müdahale olarak yorumlandı. Şüphesiz Ermenistan, bölgede önemli bir oyuncuydu. ABD, Ermenistan ile iş birliği yaparak bir taraftan Güney Kafkasya bölgesinde nüfuz kazanmak isterken diğer yandan da aynı bölgede Rusya'nın nüfuzunu kırmaya çabalıyordu. Rusya ise stratejik bir güce sahip olan müttefikini başta ABD olmak üzere hiçbir Batı ülkesine kaptırmak niyetinde değildi. Ermenistan, Rusya ile İran'ı birbirine bağlayan zincirin önemli bir halkasıydı. Bu nedenle Moskova, Gürcistan'da yaşadığı nüfuz kaybının bir benzerini Ermenistan'da yaşamak istemiyordu. Belki de daha önemlisi, değişen bölgesel ve küresel konjonktürdü. Türkiye'nin Asya'da artan siyasi ve ekonomik ağırlığı, Rusya'yla ilerlettiği ilişkiler ve ABD ile yaşadığı siyasi sorunlar Rusya'nın Dağlık Karabağ konusunda takındığı klasik tavrı yumuşatmaya zorladığı söylenebilir. Bir başka ifadeyle Rusya, değişen küresel ve bölgesel konjonktürde Türkiye ile Azerbaycan'ı karşısına almaktan kaçınmayı daha rasyonel bir tercih olarak algıladı. Zaten Dağlık Karabağ konusunda uluslararası hukuk Azerbaycan'ın yanındaydı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) Ermenistan'ın işgal ettiği topraklardan kayıtsız şartsız çıkmasını talep ediyordu. Kısacası Ermenistan her türlü haksızdı.
ÖNCELİK UKRAYNA'NIN
Gözden kaçırılmaması gereken bir husus da Rusya'nın 2014 yılından itibaren Ukrayna meselesiyle meşgul olmasıydı. Moskova için birinci öncelik batı sınırlarında karşılaştığı güvenlik sorunlarıydı. Askeri açıdan güçlenen Azerbaycan ve Türkiye'nin er ya da geç Ermenistan'ın işgal ettiği toprakları geri alacağını tahmin ediyordu. Bu durumun Rusya'yı Ukrayna ile Ermenistan arasında bir tercihe zorlamış görünüyor. Rus ordusunun her iki cephede başarı kazanma şansı sıfıra yakındı. Dolayısıyla askeri koşullar da Azerbaycan'dan yanaydı. Ayrıca şunu da eklemek gerekiyor. Moskova'nın Batı yanlısı Kadife Devrim sonucunda iktidara gelen Nikol Paşinyan ile Batı'nın bu tür müdahalelerine karşı duran Erdoğan ve Aliyev arasında da bir tercihte bulunması söz konusuydu. Her ne kadar Paşinyan dış politikadaki konumunu "ne Rus yanlısı ne Batı yanlısıyım; ben Ermenistan yanlısıyım" sözleriyle tanımlamaya çalışsa da Moskova için güvenilmez biriydi. Hal böyle olunca, Rusya'nın Batı'da destek arayan ve sadakati tartışılan Paşinyan liderliğindeki Ermenistan uğruna bölgede yükselen iki önemli stratejik ortağı Türkiye ve Azerbaycan'la ilişkilerini riske atması pek akıllıca olmazdı.
Ermenistan'a gelince, o tarihten hiç ders çıkarmamış gibi duruyor. Bölgesel gerçeklikleri referans almak yerine Batılı güçlere bel bağlamanın tarihsel tuzağına yeniden düştü. Oysa bunu yapmak yerine, reel politiğe uygun hareket ederek işgal ettiği topraklardan sulh yoluyla çekilip Rusya, Türkiye ve Azerbaycan arasında oluşturulmaya çalışılan iş birliğine katılabilirdi. En azından savaş kaybetmek gibi büyük bir hezimetin yükünü omuzlarında taşımak zorunda kalmazdı. Paşinyan'ın Eylül ayı başında İtalyan La Republica'ya verdiği demeçte, Rusya'yı eleştirmesi ve ardından "güvenlik konusunda Rusya'ya bağımlı olmamız stratejik bir hataydı" şeklinde bir ifade kullanması, bu bağlamda geç kalmış bir tespittir. Şayet Paşinyan iddia ettiği gibi sadece ve sadece "Ermenistan yanlısı" ise o zaman hızlı bir şekilde ülkesini Türkiye ve Azerbaycan'la bölgesel iş birliğine yöneltmeli. Çünkü Ermenistan'ın çıkarları bunu zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda atması gereken ilk adım, Ermenistan ve Dağlık Karabağ'ı birbirine bağlayan Laçın ve Zengezur koridoruna güvenli ve sürdürülebilir katkı sunmasıdır.
Anlaşıldığı kadarıyla Paşinyan bunu yapmak yerine Rusya'yı Ukrayna'da rahatsız etmek gibi Kadife Devrim dönemlerine ait stratejilere yönelmek eğilimindedir. Bu, çok ciddi bir hatadır. Zira Ermenistan'ın güvenlik mimarisi, silah ve mühimmat tedarikinde bölge dışı ülkelerin fonksiyonel desteği oldukça sınırlıdır. Bu konularda Batılı ülkelere yönelmenin Ermenistan'ı telafisi güç ve imkânsız hatalara sürükleyeceği ortadadır. Öncelikle Ermenistan'ın şunu çok iyi idrak etmesi gerekiyor. Ermenistan'ın Azerbaycan karşısında aldığı yenilginin müsebbibi Rusya değil bizatihi Rusya'ya ve Batılı ülkelere yaslanan Ermenistan'dır. Öte yandan Ermenistan'ın Karabağ hezimeti sonrasında Rusya ile müttefiklik ilişkilerini koparmaya yönelik adımlar atmaya başlaması, Türkiye ve Azerbaycan'la iş birliği formasyonlarını ağırdan alması, bölgedeki tansiyonu yükseltici tutum ve davranışları devam ettirmesi ve son olarak ABD ve AB'yi sorunların içerisine çekme yönünde sözde "dengeleyici" adımlar atması, Ermenistan'ın yakın ve uzak tarihten ders çıkardığını göstermektedir.