AA'da yer alan analiz şöyle:
Fransız devletinin şeref nişanı olan légion d’honneur’ün Elysée Sarayı’ndaki görkemli bir devlet yemeğinde Mısır diktatörü Abdülfettah es-Sisi’ye verilmesi, şüphesiz 2020 Aralık’ının şoke edici haber başlıklarından biri oldu.
İlk olarak Napolyon Bonapart’ın hükümdarlığı sırasında ihdas edilen légion d’honneur, Fransız devleti tarafından verilen en saygın ödüldür; ulusal ve uluslararası şahsiyetleri Fransa’ya yaptıkları “seçkin hizmetlerden” dolayı takdir etmek amacını taşımaktadır.
Macron’un Mısır tarihinde demokratik yollarla seçilen ilk cumhurbaşkanını deviren bir darbeciyi onurlandırma kararı utanç verici; bu karar ayrıca açıkça vicdan duygusunun yitirildiğini ve demokratik değerlerin umursanmadığını gösteriyor. Es-Sisi’nin insanlığa karşı çeşitli suçlar işlemesi, en az bin göstericiyi canlı yayında katlettirmesi ve Orta Doğu’daki en rezil diktatörlüklerden birini kurması sorunu daha da kötüleştiriyor. Légion d’honneur’ün es-Sisi’ye verilmesi, Fransa’da demokrasi açısından eylem ve söylem arasında bulunan uçurumu ortaya koyuyor. Fransız yetkililer, demokrasi ve insan haklarının bir yol gösterici simgesi olan bir Fransa imajı aksettirmeye ve bu minvalde Asya ve Afrika’daki diğer uluslara patronluk taslamaya bayılsa da, Fransa’nın bizatihi aynı alanlardaki sicili bozulmaya devam ediyor.
Dünya Arap Baharı’nın 10. yıldönümünü idrak ederken, MENA (Orta Doğu ve Kuzey Afrika) bölgesi sarsılmaya devam ediyor. Bununla birlikte, insanlar Macron’un ikiyüzlülüğünü ve en kötü suiistimalleri gerçekleştirenlerle suç ortaklığını unutmayacak ve affetmeyecek.
Bizatihi Fransa’da Macron dönemi insan haklarına yönelik büyük ihlallerle lekelenmiş durumda. Mesela binlerce barışçıl göstericinin yaralanmasına neden olan, polisin kitle kontrolü uygulamaları ve isyan karşıtı taktikleri ciddi eleştiri konusu olurken Birleşmiş Milletler (BM) ve Fransa ombudsmanı tarafından da kınanmıştır. Diğer bir örnek Macron’un azınlıkların, özellikle de Müslümanların sivil özgürlüklerini kısıtlama takıntısı. Fransız Cumhurbaşkanı sözde “İslamcı ayrılıkçılık” ile mücadele etme isteğini izhar buyurduğundan beri gerçekleşen izinsiz polis baskınlarının Müslümanların hanelerini hedef almış olması yalnızca bir “mesaj verme” amacı taşıyor. Fransız makamlarının Fransa’daki İslamofobi Karşıtı Kolektif’i (CCIF) ve bir diğer sivil toplum örgütü olan Barakacity’yi feshetme kararı da benzer meşkuk nedenlerden kaynaklanıyor.
Uluslararası arenada ise Macron Afrika ve Orta Doğu’nun en berbat diktatörlerinin yanında duruyor. Fransız Dışişleri Bakanlığı ile Sisi, Muhammed Bin Zayid ve Halife Hafter gibilerinin arasındaki üst düzey sinerji, gündemleri konusunda aralarında güçlü bir suç ortaklığı olduğunu gösteriyor. Bu durum ise söylemde demokrasi ve insan hakları yanlısı ikiyüzlü Fransız duruşu ve ülkenin fiili politika yönelimleri hakkında soru işaretleri ortaya koyuyor.
Fransız Cumhurbaşkanı ve danışmanları, bu hareket tarzının uygunsuz ve ahlaksız olduğunu biliyorlar. Fransa cumhurbaşkanlığının hiçbir gazeteciye törene katılma izni vermemiş olması ve es-Sisi’nin ziyaretinin görüntülerinin ancak Mısır hükümdarının web sitesinden alınabilmiş olması, Fransız Cumhurbaşkanı’nın Es-Sisi’yle arasındaki utanç verici münasebetleri ortalığa dökme konusundaki isteksizliği konusunda çok şey söylüyor. Bu tarzda bir münasebet, televizyon sunucusu Yann Barthès’ın şunları söylemesine neden oldu: “Elysée Sarayı’nda neler olup bittiğini öğrenmek için ilk kez bir otoriter rejimin[internet]sitesine girmek durumunda kaldığımızı unutmayacağız”.
Macron’un Mısır tarihinde demokratik yollarla seçilen ilk cumhurbaşkanını deviren bir darbeciyi onurlandırma kararı utanç verici; bu karar ayrıca açıkça vicdan duygusunun yitirildiğini ve demokratik değerlerin umursanmadığını gösteriyor. Es-Sisi’nin insanlığa karşı çeşitli suçlar işlemesi, en az bin göstericiyi canlı yayında katlettirmesi ve Orta Doğu’daki en rezil diktatörlüklerden birini kurması sorunu daha da kötüleştiriyor.
Dahası, bu olay, légion d’honneur’ün önceki sahipleri arasında da bir protestoya neden oldu. Ünlü yazar Corrado Augias, eski Bolonya Belediye Başkanı Sergio Cofferati, eski Kültür Bakanı Giovanna Melandri ve gazeteci Luciana Castellina gibi birçok İtalyan şahsiyet de nişanlarını Fransa’ya iade etme kararı aldılar. Ayrıca Avrupa Parlamentosu (AP) da bu gelişme karşısında çok sinirlendi ve ağır insan hakları ihlalleri nedeniyle Mısır’a karşı kısıtlayıcı tedbirler çağrısında bulunan bir kararı kabul etti. Parlamento ayrıca AB üye devletlerini “insan hakları ihlallerinden sorumlu liderlere ödül vermemeye” çağırdı.
Macron’un Fransa’daki kalemşörleri Es-Sisi’yle olan kazançlı silah ve enerji anlaşmalarını hatırlatarak Macron’un eylemlerini meşrulaştırmaya çalıştı. Ancak bu tür anlaşmaların çoğunun yasadışı olduğu ve uluslararası ve Avrupa mevzuatına aykırı olduğu gerçeğini görmezden geliyorlar. Kahire’ye yapılan Fransız silah satışlarının mevcut seviyesi, tarihteki en yüksek seviyesinde seyrediyor ki bu durum (Mısır’ın kendi halkına zulmetmek için kullanabileceği teçhizata yönelik ihracat lisanslarının askıya alındığını ilan eden) 2013 tarihli AB kararını doğrudan ihlal ediyor. Fransa ayrıca konvansiyonel silahların uluslararası ticaretini düzenleyen ve insan hakları ihlallerini veya savaş suçlarını körükleyen silahların satışını yasaklayan BM Silah Ticareti Anlaşması (ATT) hükümleri bağlamındaki yasal taahhütlerini de ihlal ediyor. ATT 2014 yılında yürürlüğe girdi. Söylemeye ne hacet: İnsan hakları örgütleri, Mısır güvenlik güçlerinin şiddet dolu baskınlarında Fransa tarafından temin edilen silahları kullandığını ortaya koymuş durumda.
Neticede Macron’un Mısır hükümdarına en prestijli onursal ayrıcalığı bahşetme kararı son derece basiretsiz ve siyasi açıdan sorumsuz bir adım. Dünya Arap Baharı’nın 10. yıldönümünü idrak ederken, MENA (Orta Doğu ve Kuzey Afrika) bölgesi sarsılmaya devam ediyor. Bununla birlikte, insanlar Macron’un ikiyüzlülüğünü ve en kötü suiistimalleri gerçekleştirenlerle suç ortaklığını unutmayacak ve affetmeyecek. Fransız Cumhurbaşkanı, yönetiminin benimsediği ikiyüzlü söylemi bir kez daha açığa çıkarmakla kalmadı, aynı zamanda Fransa’nın uluslararası itibarını da çok uzun bir süre düzelmeyecek şekilde örselemiş oldu.