Dünya, korona virüsün sağlık ve ekonomi alanında oluşturduğu krizlerle uğraşıyor. Ekonomik iyileşmenin nasıl sağlanacağı ve onlarca yıl boyunca kesintisiz ve güvenilir enerji arzı için hangi enerji kaynağının tercih edileceği soruları şu sıralar gündemin ilk sıralarında yer alıyor. İklim değişikliği ile mücadelede düşük karbonlu enerji kaynaklarına duyulan ihtiyaç ise tartışılan önemli başlıklardan biri.
Rüzgardan sonra en düşük karbonlu elektrik üreten nükleer santrallerin ekonomik kalkınma, istihdam ve sanayileşmeye sağladığı katkı nedeniyle Covid-19 sonrası toparlanmada önemli bir rol oynayacağına dikkat çekiliyor.
Akkuyu NGS’nin, Türkiye ekonomisine 70 milyar dolar vergi geliri sağlaması öngörülüyor
İngiltere, Fransa, Finlandiya, Japonya, Hindistan, Güney Kore, Amerika Birleşik Devletleri ve Arjantin dahil olmak üzere şu anda dünyada 19 ülkede 54 reaktörün yapımı devam ediyor. Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) projesi ile ‘nükleer kulübe’ girmek için adım atan Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, Belarus ve Bangladeş’le birlikte ilk nükleer santral projesini hayata geçiren ülkelerden biri durumunda.
Makroekonomik göstergelerin analizine dayanan tahminlere göre, Akkuyu NGS projesinin hayata geçirilmesinin Türkiye Cumhuriyeti ekonomisi üzerinde olumlu bir etki oluşturacağı, Türkiye’nin gayri safi yurtiçi hasılasına 50 milyar dolara, vergi geliri olarak ise 70 milyar dolara kadar katkı sağlayabileceği öngörülüyor.
Santral sahasında şu anda yaklaşık 6 bin kişiye istihdam sağlanırken, inşaat aşamasında altyapıda ortalama 10 bin kişiye iş fırsatı sunulması bekleniyor. Akkuyu’nun (diğer enerji kaynaklarına dayanan elektrik üretim kapasitelerin yerine geçerek) yıllık yaklaşık 43 milyon ton karbondioksit emisyonunun atmosfere karışmasının önüne geçebileceğinin hesaplanması da iklim değişikliği ile mücadelede dikkat çekilen unsurlardan biri.
“İstikrarlı bir enerji kaynağı, ekonomik kalkınma ve sanayileşmenin ön koşuludur”
Avustralya’nın Melbourne kentindeki RMIT Üniversitesi Mühendislik Fakültesinde uzman olan Prof. Firoz Alam, “İstikrarlı bir enerji kaynağı, ekonomik kalkınma ve sanayileşmenin ön koşuludur. Asya, Afrika ve Güney Amerika’daki gelişmekte olan ülkelerin hepsi, temiz enerjiye vurgu yaparak enerji üretimine büyük yatırım yapıyorlar” diyerek, Asya’da 18, Afrika’da 16, Avrupa’da 12 ve Güney Amerika’da 6 ülkenin nükleer santrale sahip olma konusunda niyet ya da ilgilerine dair sinyal verdiğini ifade etti.
Alam’ın dikkat çektiği insanlığın beşiği olan Afrika kıtası, yıllardır enerji kıtlığı çekiyor. Enerji sorunu burada, ülkelerin sürdürülebilir kalkınmasının ve insana yakışır yaşam koşullarının oluşturulmasının temel taşı olmaya devam etmektedir. Yüz ölçümü ve nüfus yoğunluğu açısından dünyanın en büyük ikinci kıtası konumunda olan Afrika’da, Dünya Bankası’nın verilerine göre şu an hala 600 milyon insan elektriğe erişemiyor. Bu rakam, Avrupa’nın tamamından daha büyük bir nüfusun “karanlıkta” olduğunu gösteriyor. Dünya çapında ise 1 milyar insan elektrik sıkıntısından muzdarip.
“Çözüm nükleer enerji”
Son yıllarda Afrika’nın bazı gelişmekte olan ülkelerinde halkın enerjiye erişimini sağlamak için harekete geçildi. Kenya’da, insanların elektriğe erişimi 2000 yılında sadece yüzde 8 iken, Kenya hükümetinin çabaları sayesinde bugün bu rakam yüzde 73’e yükseldi. Etiyopya’da da nüfusun yaklaşık yüzde 45’inin elektriğe erişimi sağlandı.
Prof. Firoz Alam’ın verdiği bilgilere göre, bu ilerlemenin büyük bölümü güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının geniş çapta benimsenmesi sayesinde gerçekleşti.
Peki, bu yatırımlar yeterli mi? Alam, önümüzdeki 20 yıl içinde Afrika kıtasında nüfusun yarım milyar artması yönündeki öngörülerden de yola çıkarak, kıtada güvenli, sürdürülebilir ve temiz enerji kaynaklarına duyulacak ihtiyacın daha da büyüyeceğinin altını çizdi. Alam’a göre bu noktada çözüm nükleer enerji.
Dünyanın farklı noktalarında 54 nükleer güç reaktörünün yapımı devam ederken, Afrika özelinde de Nijerya, Gana, Tanzanya, Kenya, Zambiya, Uganda gibi ülkeler nükleer enerjinin getireceği üstünlüğün farkına vararak, nükleer santral projeleri için adım atmaya başladı. Mısır, El Dabaa Nükleer Güç Santrali projesini hayata geçiriyor. Kıtadaki tek nükleer santrali işleten ve bugün enerjide yüzde 80 oranında kömüre bağımlı olan Güney Afrika, barışçıl nükleer enerji programını yeniden başlatmaya hazır. Ülkenin Enerji Bakanı Gwede Mantashe, 2,5 GW’lık yeni nükleer kapasiteyi devreye almak için bir yol haritası üzerinde çalışmaya başladıklarını, özel şirketler ve konsorsiyumların liderliğindeki küçük modüler reaktör (SMR) projeleri de dahil olmak üzere tüm seçenekleri değerlendireceklerini açıklamıştı.
“Nükleer enerji en avantajlı seçim”
Profesör Alam da Sustainability Times’a verdiği demeçte, nükleerin enerji ihtiyacı duyan ülkelere faydasını şu sözlerle özetledi:
“Nükleer enerji üretimi, uzun vadede güvenilirlik açısından rekabetçi avantajlar sunuyor. Nükleer enerji endüstriyel gelişim için kesikli yenilenebilir projelerden daha uygundur. Bir nükleer enerji santrali geliştirmek büyük bir sermaye istiyor olsa da kWh başına enerji maliyeti en düşük maliyetli olan enerjidir. Ayrıca gelişmekte olan ülkelerin enerji üretimi için enerji sepetlerini çeşitlendirmeleri gerekiyor.”
Düşük karbonlu ve güvenilir bir güç kaynağı olan nükleeri, endüstriyel kapasitelerini genişletmeye ve milyonlarca insanını yoksulluktan kurtarmaya istekli ülkeler için çekici kılan pek çok avantajı bulunduğunun altını çizen Alam, “Bir kere, enerji portföylerine nükleer enerjiyi ekleyerek, güneş gibi doğal olarak kesikli yenilenebilir kaynaklara bağımlılıklarını azaltmak için enerji üretme araçlarını çeşitlendirebilirler. Buna ek olarak, nükleer, düşük karbon yoğunluğuna sahip bir enerji kaynağıdır ve (işletim sırasında) sera gazı yaymamaktadır. Bu noktada nükleerin benimsenmesi, gelişmekte olan ülkelerin hem ekonomileri hem de çevre için en avantajlı seçimdir” diye konuştu.
“Nükleer enerji ekonomik büyümeyi sağlıyor”
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı İsmail Cingöz’e göre de gelişmekte olan ülkelerde giderek büyüyen enerji ihtiyacının karşılanabilmesi ve güçlü bir ülke olunabilmesi için nükleer enerji kritik bir öneme sahip. Gelişmiş kategorisindeki ülkelerin, enerjisinin önemli bir bölümünü nükleerden karşıladığına dikkat çeken Cingöz, “Bu pandemi süreci güvenli, 7/24 elektrik üretiminin ne kadar önemli olduğunu da gösterdi. Bu yüzden şu anda nükleer enerji santrallerinin kurulumunun ardından her türlü doğa koşullarında, kesintisiz, sürekli yüksek düzeyli enerji üretimi sağlaması tercih sebebi olarak öne çıkıyor. Rusya, Amerika, Fransa, İsveç, İsviçre gibi ülkelerde birden çok fazla nükleer santral var. Bugün dünyada çok sayıda ülke, nükleer santralin sağladığı ekonomik büyümenin, getireceği sosyal ve çevresel faydaların farkında. Bu nedenle giderek daha fazla ülke nükleer enerjiye yöneliyor. Onlardan biri de İngiltere” dedi.
Cingöz’ün dikkat çektiği ve İngiltere’nin 2025 yılında tamamlanması öngörülen Hinkley Point C (HPC) Nükleer Santrali’nin ülkeye sunacağı katkılara ilişkin veriler, Birleşik Krallık’a ekonomik büyüme ve uzun süreli istihdam getireceğini ortaya koyuyor. Şimdiden bölge ekonomisine 1,7 milyar poundluk bir katkı sağlayan ve inşa süreci boyunca 25 bin kişiye iş fırsatı sunacak olan santralin bitiminden sonra oluşturacağı yüksek kaliteli iş imkanlarıyla da İngiltere’nin doğu ve kuzey batı bölgelerini oldukça geliştireceği ve inşaat süreci boyunca İngiltere ekonomisine 14 milyar poundluk yatırım yapılmasını sağlayacağı öngörülüyor.
“Son derece yerinde bir karar”
Türkiye’nin de güvenli ve temiz enerjiye ulaşma noktasında nükleer enerjiye güvenmiş olmasını “son derece yerinde bir karar” olarak nitelendiren Cingöz, şöyle devam etti:
“Uzun vadeli ülke güvenliği için nükleer güce ihtiyacı olduğunu bilen Türkiye, 1950’lerin sonlarından itibaren bu enerji türünü gündemine aldı. Bana göre, geç kalınmış olsa da yakında Mersin Akkuyu Nükleer Enerji Santrali ile bu güce kavuşacağız. Güçlü ülke olmak için enerjide de güçlü olmak ve dışa bağımlılığın olmaması, minimuma düşürülmesi gerekmektedir. Tıpkı Türkiye gibi büyüyen ekonomiye sahip diğer ülkeler de bu yoldan gitmelidir.”