Kültür, toplumun geçerli olan ve gelenek hâline gelmiş olan dil, duygu ,düşünce, inanç, sanat ve yaşam etkinliklerinin tümüdür. Bu tanımdan kolayca anlaşılacağı gibi sanat, kültürü oluşturan ana öğelerden biridir.

Sanat, hayal gücünün ifadesidir.

Sanat, toplumsal dönüşümün anahtarıdır.

Sanat, üstün çabadır, güzel ve benzeri olmayan bir yapıt ortaya çıkarmaktır.

Sanat, uygarlık doruğunun merdivenidir.

Ve sanat, hayat damarlarımızdan biridir.

Sanatın başlıca amacı ise insanlarda heyecan uyandırmaktır. Çünkü sanat düşünceden de öte, duygulara kadar iner, ruhu harekete geçirir ve yeni gizemlere önderlik eder. Bu yüzdendir ki sanat, insanı ve toplumu etkilemenin en önemli, kolay ve güzel yoludur.

Sanatın meydana gelebilmesi için ve toplumu aydınlatabilmesi için gerekli bazı koşullar vardır. Bu koşullar, sanatın gelişmesini sağlamakla beraber sanatı engelleyen koşullar olarak da karşımıza çıkmaktadır. Nedir bu koşullar? Toplumun değer yargıları, yönetimden kaynaklanan etkenler, bilgi ve kültür düzeyi, sanat eğitimi ve maddî olanaklardır.

Büyük bir emek ve hayal gücü demek olan sanatın oluşması için gereken mutlak koşul ise hiç şüphe yok ki özgür bir ortam ve sanata, sanatçıya verilen değerdir. Bu yüzdendir ki sanat, özgür ortamların bulunduğu, sanatçının istediği gibi düşünüp eserini icra ettiği toplumlarda gelişebilmiş, onların hayat damarı hâline gelebilmiştir.

Peki, Türk milleti olarak bizler sanat hakkında ne düşündük, şu an ne düşünüyoruz ve Türk sanatı kavramı hakkında neler biliyoruz?

Ana yurdumuz Türkistan’da bozkır ve göçebe hayat sürdüğümüz için, kolay taşınması gereken ve günlük kullanıma yarayan ürünler dışında sanatla fazla uğraşma olanağı bulamamış bir milletiz. Bu yüzden göçebelik dönemindeki Türk sanatının, bütün konar göçer topluluklarda olduğu gibi basit halk sanatı niteliğinde olduğu söylenebilir. Nitekim İslam topluluğu içerisine girildikten sonra da, sanatın İran’a ya da Çin’e özgü bulunduğu ve sanat dilinin Farsça olması gerektiği düşüncesi yaygınlaşmış ve maalesef Türkler de bunu kabul etmişlerdir. Türklerde tarihin yalnızca siyasal ve askerî olayları içeren bir dal olarak algılanması yüzünden kültür konularının hep göz ardı edilmesi, sanat alanını tümüyle yabancıların görüş ve değerlendirmelerine bırakmıştır. Yapılan çalışmalar sonucu ortaya çıkan buluntular ile bu düşünceler yavaş yavaş geçerliliğini yitirse de Türklerin de kendilerine özgü bir sanatlarının var olduğu İkinci Meşrutiyet döneminde ortaya atılmıştır.

Türklerin batıya doğru yol alırken geçtikleri ve bir süre de kaldıkları İran’ın etkisiyle ve Kuzey Çin’e yerleşen Türklerin sanatı da Çin etkisiyle, Türk sanatı özgünlüğünü yitirmiştir. Türk sanatı denilince akla gelen birkaç özelliğe bakmak gerekirse, insan figürünün çok az kullanılması onun yerine hayvan figürlerinin yer alması, geometrik figürlerin esas olmasıdır. Bunlarla beraber, çadır ve çadırı süsleme sanatın ana amaçlarından biri olarak görünmektedir. Sivri kemerler de Türk sanatında belirgin bir hâl almaya başlamıştır.

Ünlü sanat tarihçisi Strzygowski, eski Türk sanatının Tolunoğulları, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde ortaya çıkan bir  dizi değişikliklere karşın özgünlüğünü koruduğuna değinerek, Türk sanatının, İslam sanatını oluşturan üçüncü ve kesin bir kök olduğunu, bunun Avrupa Hıristiyan sanatı üzerinde izlerine rastlandığını da eklemektedir. Böylece İran sanatından ayrı, bağımsız bir Türk sanatı kavramı doğmuş ve giderek güçlenmiştir.

Günümüzde de şaire hayalci, ressama boyacı, müzisyene çalgıcı, şarkıcı, sahne sanatçısına oyuncu denilmekten vazgeçilmeli, sanata, sanatçıya değer verilmeli ve sanatın önemini, gerekliliğini anlamalıyız. Yoksa ne bizlerin ne de içinde bulunduğumuz toplumun kültür ve medeniyet açısından gelişmesini beklemek boş bir hayalden ibarettir. İlerleme yolunda yerimiz olmadığının açık göstergesidir. Bu ülkenin ve milletin milli ülküsü, güzel sanatları ve güzel sanatlar sevgisini her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmektir.

Cümlelerime Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sözü ile son vermek istiyorum. Bu söz henüz ilkokul sıralarında iken hafızama kazınmıştı. Dilerim ki Türk toplumunun da hafızasına kazınsın.

"Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız."