MEHMET MÜFTÜOĞLU / TÜRKGÜN
3 Mayıs 1944'te Türk Milliyetçileri "Irkçılık-Turancılık suçlamasıyla tabutluklara konuldular, işkenceler gördüler. Ancak bu zulüm ve çilelere rağmen onlar bildikleri yoldan sapmadılar. 3 Mayıs yüce Türk milletinin kanına, ırkına, tarihine sadık bireyleri için ayrı bir önem taşır. Bu gün Milliyetçilerin Bayramı olarak bilinir ve kutlanır. Biz bu güzel günü büyük bir coşkuyla kutlarken, düşmanların ise uykuları kaçar; bizim bu heyecanımızı, yüreğimizdeki dinmez Milliyetçilik ateşini gördükleri için.
Çünkü bilirler ki; her 3 Mayıs'ta dünyanın neresinde olursa olsun bütün Milliyetçiler daha bir güçlenir, daha büyük bir azimle, şevkle, heyecanla bu davaya biraz daha sarılır. Elbet az önce de söylediğimiz gibi bu durum bizim günümüz kansızlarının hoşuna gitmez. Neden? Bu kansızlar; gariban fukara halkımızın yüreğindeki saflık kokusunu biraz almışsa; marksizm, komünizm, sosyalizm, vs. gibi üç kuruşluk değeri olmayan palavralarla kandırıp, damarlarındaki asil Türk kanına bu zehri enjekte etmeleri için bir engeldir, Müslüman Türk Ülkücüleri!
Ancak... Bu günü biz dünya üstünde son Türk kalana dek kutlayacağız yine de, kutlayacağız ama; bu tarihte, 3 Mayıs 1944 tarihinde de neler olduğunu unutmamak gerek. Bu devirde ülkeyi hakimiyeti altına almaya çalışan, ve bu uğurda da bir çok ülkücüye, başta rahmetli Başbuğ'umuza, Atsız'a elinden geldiğince bela yaratmaya çalışan, zamanında Atatürk'ün bile kuyusunu kazmaya uğraşan, vefatından sonra paraların üstüne hemen kendi resmini koydurtan, bir Milli Şef faktörü var. Halen daha o şeref fukarasının tohumları bu vatanın topraklarında canı istediği gibi, sanki hiç bir şey olmamış gibi dolaşmaktalar.
Şairin "Öz yurdunda garipsin, öz yurdunda parya" dediği gibi tutuklanır Milliyetçiler... Devrin dalkavuk iktidarının uyduruk nedenlerle açtığı "Türkçülük-Turancılık Davası" başlar. Türkçüler tabutluklara atılırlar, işkencelere uğrarlar. Buraya kadar Türkeş'in hayatından kesitler sunduk, şimdi "Tabutluk" olayına geniş bir satırbaşı açılım. Bu olaylar Türkiye'nin kara sayfalarındandır. Onun için bu olayları geniş şekilde irdelemekte yarar var.
TÜRKLEŞMEK-MUASIRLAŞMAK
Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1944 yılına gelene kadar denilebilir ki; görünüş itibariyle de olsa kuruluş ülküsüne bağlıdır. Bu ülkü de Türk Milliyetçiliğidir. Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura gibi Türk düşünürlerin, Türk Ocakları'nın ortaya atmış olduğu tezler, Mustafa Kemal Atatürk tarafından ustaca yaşam alanına geçirilmiş ve uygulanmasına başlanmıştır. Türklüğün önerdiği yeni hayatta, ümmet devleti yerine millet devleti vardır. Saltanat yerine cumhuriyet vardır. Kadınların toplumsal hayata katılımı vardır. Dini kurumların Türkleşmesi, Türkçeleşmesi vardır. Camilerdeki hutbelerden Kur'ân'a, Kur'ân'dan ezana kadar Türk dili ile ibadet vardır. Ekonominin Türkleşmesi vardır. Kısacası hayatın her alanında Türkleşme teklifi vardır. Mustafa Kemal bu önerileri cesaretle yeni Türkiye'de hayata geçirir. Kadın haklarından ezanın Türkçeleştirilmesi, ekonomik Türkleşmeden hukuka kadar...
Cumhuriyetin ilk partisinin program umdelerinin hazırlayıcısı da yine Türkçülüğün ve aziz Atatürk'ün fikir babası Ziya Gökalp'tir. Dolayısıyla 1940-1944 döneminin devlet yönetenleri Türkçülük ideolojisinin hem ırki yönüne, hem de Turan yönüne yabancı değillerdir.
BURJUVA YARATMA ÖZLEMİ
MUSTAFA Kemal ile başlayan Türk aslından burjuva yaratma özlemi 1940'larda gerçekleşemez, azınlıkların milli ekonomideki hakimiyetlerinin kırılamadığı görüldüğü için; azınlıkları ekonomiden kovmak amacıyla "Varlık Vergisi" konulur. "Müslüm'e M, gayri müslime G, dönmeye D" deyip üçlü bir sınıflamaya gidilerek azınlıklardan takatlerinin üzerinde vergi alınmaya çalışılır. Milli ekonomideki hakimiyetleri yok edilmeye çalışılır. 1944'e gelene kadar çeşitli okullara girişleri dahi yasaktır. 1944'lerde bile Türk ırkından olma esası aranır. Dahası 2. Dünya Harbi'nin başlarında Ankara hükümeti Almanlar'la gizli pazarlığa bile oturmaya çalışır. Pazarlığın konusu da Kafkasya ve Türkistan Türkleri'dir.
KONUŞMA BAŞKA, UYGULAMA BAŞKA
İşte böyle atmosferdeki Türkiye Devleti'nde dönemin Başbakanı Şükrü Saracoğlu, 5 Ağustos 1942 tarihinde Meclis kürsüsünden okuduğu kabine programının sonuç konuşmasında; "Biz Türk'üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. (Meclis'te alkış ve bravo sesleri) Bizim için Milliyetçilik bir kan meselesi olduğu kadar ve lakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Milliyetçilik değil, çoğalan ve çoğaltan Milliyetçiyiz. Ve her vakit bu istikamette çalışacağız" diyerek devletin başbakanınca devletin temel ülküsü anlatılmaya çalışılmıştır.
DÖNEMİN GENÇLİĞİ HASSAS DERECEDE TÜRK VE MİLLİYETÇİDİR
Zaten 3 Mayıs 1944'ü yaratanlar da bu yüksek Türklük şuuruna erişmiş Türk gençliğidir. Büyük Türk Milliyetçisi Nihal Atsız; devletin ülküsünün Türk'lüğün ve dönemin Başbakanı Saracoğlu'nun da Milliyetçi olduğu inancı içindedir. Buna karşılık devletin her tarafına komünist ve hain kadroların yerleştirilmekte olduğunu görmektedir. O günkü Başbakanı ve devlet yetkililerini uyarmak için Nihal Atsız; devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu'na Orhun Dergisi'nde 1 Mart 1944'te ve gene bir ay sonra 1 Nisan 1944'te olmak üzere iki açık mektup kaleme alır. Devletin içine hatta beynine sızmaya çalışan virüsleri haberdar eder. Ve Başbakan'a şikayet ve uyarıda bulunur. Bunlar arasında, sonradan Bulgaristan'a kaçarken öldürülen, Sabahattin Ali de vardır. Devrin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'i bu mektuplar büyük bir telaş ve endişeye düşürür. Hasan Ali Yücel ile o günlerin Ulus gazetesi başyazarı Falih Rıfkı Atay'ın teşviki ile Sabahattin Ali tarafından Nihal Atsız mahkemeye verilir.
'3 MAYIS 1944 TARİHİNDE NELER YAŞANDIĞINI UNUTMAMAK GEREK'
Yakın tarihimize damga vuran hadiselerden biri de 3 Mayıs 1944'te cereyan etmiştir. Bundan 63 yıl önce, 3 Mayıs 1944'te, aralarında bilim adamı, aydın, siyasetçi, asker ve üniversite öğrencilerinin de bulunduğu Türk milliyetçileri, dönemin iktidarı tarafından "ırkçılık" yaptıkları gerekçesiyle tutuklanmış ve mahkemede yargılamışlardır.
Başta Hüseyin Nihal Atsız, Başbuğ Alparslan Türkeş ve beraberindeki Türk milliyetçilerinin; yargılanmaları büyük tepki görmüş ve Türk gençliği Türklüğe, Türkçülüğe ve milliyetçiliğe yönelik karalama ve iftiralara karşı tek yürek olmuştur.
3 Mayıs 1944 tarihiyle birlikte başlayan yargılama süreci ve sonrasında tabutluk denilen ölüm hücrelerine atılan Türkçülerin kutlu mücadelesi, her Türk'ün okuması ve idrak etmesi gereken bir olaydır. Türk milletini her türlü emperyalizmden korumak için; inandıkları fikirleri, değerleri ve doğruları haykıran Türk milliyetçilerinin verdikleri bu mücadele, bugün daha net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Dün Türk milliyetçilerini en ağır şekilde eleştirenler, şimdilerde ise onlara hak vermenin mahcubiyetini yaşamaktadırlar.
ZİNDANLAR YILDIRMADI
3 Mayıs, Türk milliyetçilerine en acımasızlığı yaşatanların karşısında "Çileler bizim rütbemizdir" diyerek, her türlü olumsuzluk ve zorluk karşısında Türk milletine en derin sevginin tüm dünyaya ilan edildiği gündür. 1940lı yıllarda her türlü sıkıntı ve işkencelere maruz kalmak pahasına ortaya çıkan feraset sahibi Milliyetçiler tarafından ortaya konulan ve Türkün milli değerlerine sahip çıkılması gerektiği düşüncesinin önemi günümüzde daha açık bir biçimde kendisini göstermektedir.
Sadece 3 Mayıs günleri değil, Türk milletinin Türk kimliğine sahip çıktığını gösterdiği her an, her gün Milliyetçiler Bayramıdır 26 Nisan 1944'te Ankara'da başlayan ilk mahkeme, dönemin üniversite gençliği tarafından hıncahınç doldurulur. Bu yoğun kalabalık ve tezahürat karşısında mahkeme heyetinin içeriye pencerelerden girebildiği söylenir. Nihal Atsız, mahkeme heyetine; "Sabahattin Ali'den sorulsun, hıyanetini ispat edelim mi? Buna razı mı?" diye sorar. Sabahattin Ali ise bu sözler karşısında sessiz kalmış ve bir cevap verememiştir.
PATLAYAN VOLKAN
Mahkeme 3 Mayıs 1944'e ertelenir. Ne olduysa davanın ikinci celsesi 3 Mayıs 1944 günü olur. 3 Mayıs 1944'te Türk gençliği bir volkan gibi patlar. Türklük ülküsüne ve onun ideolojik lideri, hocası Hüseyin Nihal Atsız'a sahip çıkmak için Ankara Adliyesi'nin koridorları, salonları doldurulduğu gibi adliyenin önü de yüzlerce genç tarafından doldurulur. Topluluğun bir kısmı adliyede Atsız'ı yalnız bırakmazken diğer binlerle ifade edilen büyük bir topluluk Ulus Meydanı'na doğru protesto yürüyüşüne geçer. İşte bu "3 Mayıs" günü, 3 Mayıs 1954 tarihinden itibaren "Türkçüler Günü" olarak anılmaya başlanır. 3 Mayıs Milliyetçilik Günü budur.
TUTUKLAMALAR BAŞLIYOR
BURAYA kadar anlattıklarımız, meselenin görünen yönüdür. Bir de görünmeyen yönlerine bakalım. Sonradan, bu 3 Mayıs olayından sonra bildiğimiz üzere Türk milliyetçilerinin önde gelenlerinin çoğunun tutuklanmalarına gidildi. Düzen düşmanı ve ihtilalcı gibi savlarla mahkemeye sevkedildi. Hem de dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün meşhur 19 Mayıs 1944 nutku ile. Peşin hükümle Türk milliyetçileri potansiyel suçlu ilan edildi.
"Bizim ülkümüz Türklük'tür" diyen bir başbakana sahip devlet, yine Türk'lüğün diğer ayağı olan Turan için Almanlar ile gizli pazarlıklar arayan bir devlet, birdenbire tersyüz ederek kendi ideolojisini savunanlara karşı sert tavır alır. Onları ve onların şahsında Türklük ideolojisini mahkûm ettirmek için mahkemelere verir!. Bunun cevabını Almanlar'ın yenilgisinde ve bu yenilginin sonucu daha bir kabaca çıkan Sovyet sömürgeciliğinin aşırı bir istek ve yayılmacılığında aramak gerekir.
Nitekim, Moskova'nın kışkırtması ve yönlendirmesi ile yine Sovyet istihbaratının bilgileri ile enforme edilen Komünist Partisi "Tan gazetesi" vasıtası ile 1 Temmuz 1943 tarihinden beri
Türk milliyetçilerine karşı hücum halindeydi. "Cumhuriyet döneminde ırkçı Milliyetçilik nasıl doğdu, Milliyetçiliğin menşei ve mahiyeti, Türk milliyetçiliğinin esasları" gibi seri yazılar ile adeta Moskova adına Ankara'yı kendi ideolojisini katletmesi için zorluyordu.
"İnönü'nün "Irkçılar ve Turancılar gizli tertiplerle teşkillere başvurmuşlardır. Niçin? Kandaşları arasına gizli fesat tertipleri ile fikirleri memlekette yürür mü? Hele doğudan batıdan ülkeler, gizli Turan cemiyeti ile zaptolunur mu? Bunlar o şeylerdir ki devletin kanunları ve esas teşkilatı ayak altına alındıktan sonra başlanabilir. Şu halde yaldızlı fikirler perdesi altında doğrudan doğruya Cumhuriyet'in, Büyük Millet Meclisi'nin mevcudiyetinin aleyhinde teşebbüsler karşısındayız" sözleri bazılarını hemen harekete geçirdi.
3 MAYIS EZELDEN EBEDE KADAR SÜRECEK
- 3 Mayıs, Milliyetçilerin komünizmee karşı "DUR" diyen toplu hareketidir.
-3 Mayıs, Türk milliyetçilerinin bayramıdır.
-3 Mayıs, idealist ve vatanperver bir grubun o devrin dikta rejimine karşı başlattığı kutsal gayeli bir hareketin ilk adımıdır.
-3 Mayıs, Türk Milliyetçileri'nin yeni bir hamleye girişmesinin başlangıcıdır.
-3 Mayıs, Türk milletini ilimde, maneviyatta, teknikte en yükseğe çıkarma hamlesidir.
-3 Mayıs, Türk Milliyetçileri'nin yabancı kültüre ve yabancı ideolojilere karşı baş kaldırmasıdır.
-3 Mayıs, kendi milli kültürümüzü çağdaş gelişmelerle yeniden yoğurma hareketidir.
-3 Mayıs, Ülkücülük Hareketi'nin dönüm noktasıdır.
-3 Mayıs, Türk Milliyetçileri'nin, Türk milletinin varlık davasında çektikleri ızdırabın, elemin, gözyaşının ifadesidir.
-3 Mayıs; Türk Milliyetçileri'ne yalan ve iftiralarda bulunanların kendi iftira ve yalanlarıyla boğulduğu gündür.
-3 Mayıs, büyük milletimizin edebiyete kadar yasayacağına inanan Türk Milliyetçileri'nin yeniden doğusudur .
-3 Mayıs, Türk Milliyetçileri'nin bayraklaşan hareketidir.
-3 Mayıs, Milliyetçi Türkiye'nin kuruluşunda temel taştır. Yarının Büyük Türkiye'si bu şuur ve azimle kurulacaktır .
-3 Mayıs 1944'den bu yana, Türk Milliyetçileri bir çığ gibi büyüyor. Yurdun dört bir yanındaki Ülkücü ve Milliyetçi kadrosuyla, Türk milletinin hizmetinde; onu ilimde, teknikte, ahlakta dünyanın en ileri seviyesinde getirmek gayesi taşıyor.
-3 Mayıs, Bütün Türk Milliyetçileri'ne kutlu olsun.
1987 YILINDA BAŞBUĞ, 3 MAYIS TÜRKÇÜLER GÜNÜ'NÜN ADINI "3 MAYIS MİLLİYETÇİLER GÜNÜ" OLARAK DEĞİŞTİRDİ
3 Mayıs Türkçüler Günü, 3 Mayıs 1944 günü Nihal Atsız başta olmak üzere, aralarında Başbuğumuzun olduğu bir gurup Türk Milliyetçisi aydının tutuklanması, tutukluluk sırasında işkenceler görmesi nedeniyle ve ayrıca Atatürk'ten sonra değişen yönetim politikasına karşı ilk Milliyetçi çıkışın; hareketin dönüm noktası olarak kabul edilip kutlandığı bir gündür. "3 Mayıs Türkçüler Günü" 1987 yılına kadar bu isim altında kutlanmıştır. 3 Mayıs 1944 tutuklanmasından sonra milliyetçi aydınlar bir müddet siyaset üstü kalarak davalarını yürütmek yolunu seçtiler. Daha sonra mevcut siyasi partilere girmek suretiyle partiler üstü siyasetlerine güç katmayı denediler. 1969 da ise Başbuğu Türkeş, partileşerek Türk Milliyetçiliği davasını yürütmeyi uygun buldu ve bunu en etkili yol olarak ilan etti.
3 Mayıs Türkçüler Günü 1980 ihtilaline kadar muntazaman her yıl kutlandı. 12 Eylül ihtilalinden sonra Türk Milliyetçileri zindanlarda ve işkencehanelerde, 3 Mayıs 1944 yılı işkence ve baskılarını gölgede bırakacak şekilde işkence gördüler. Zindanlara atılmayan Türk Milliyetçileri ise ayrı baskı ve tehditlere maruz kaldı. Yani 12 Eylül ihtilalinden sonra maddi, manevi baskı görmeyen tek bir Türk Milliyetçisi, tek bir ülkücü göstermek mümkün değildir.
Rahmetli Başbuğ, 5 yıl tutuklu kaldıktan sonra tahliye oldu. Bir müddet sonra Türk Milliyetçileri tekrar bir araya gelmeye ve kalındığı yerden devam etmenin yollarını aramaya başladı. Bu arada ilk 3 Mayıs Türkçüler Günü de kutlandı. Yemekli bir toplantı yapıldı. Sonra 1987 yılında Başbuğ, 3 Mayıs Türkçüler Günü'nün adını "3 Mayıs Milliyetçiler Günü" olarak değiştirdi. Ve bundan sonra her yıl 3 Mayıs günü "Milliyetçiler Günü" olarak ilan edilerek, kutlamalar bu isim altında yapılmaya başlandı.
ÜLKÜCÜLÜK ŞEREFTİR, ŞEREFTEN TAVİZ OLMAZ
Hedefi Turan, rehberi Kur'ân olan ülkücüler için liderimizin söylediği bu sözler herkese örnek olmalı. "Bayrağa kan gerek, solmasın" diye bayrak için dökülen kandır. Liderine, ocağına, fikir sistemine bağlı, tefrikaya çanak tutmayandır. Kimi zaman Derviş Yunus, kimi zaman Yavuz, kimi zaman surlarda üç hilal elinde Ulubatlı Hasan'dır. Rehberi iki cihan güneşi Hz. Muhammed (s.a.v.); kaynağı, ilhami, düsturu Kur'ân olandır. Semalarda dalga dalga yayılan ezan susmasın" diyerek toprağın kara bağrına düşen candır. Türk'ün töresini, Türk'ün ilini, İslâm'la kaynaştıran Ahmet Yesevi Ocağı’nda kaynayan, pişen, kavrulandır. "Bayrağa kan gerek, solmasın" diye bayrak için dökülen kandır. Liderine, ocağına, fikir sistemine bağlı, tefrikaya çanak tutmayandır.
Kimi zaman Derviş Yunus, kimi zaman Yavuz, kimi zaman surlarda üç hilal elinde Ulubatlı Hasan'dır. Ülkücülerin hedefi Türk Milliyetçileri'nin ülkücülük tarifinin sınırları içinde bulunacak görüşlerini, fikirlerini ancak genel olarak işaret etmiş bulunmaktayız. Türk Ülkücülüğü'nün hedef aldığı düşünceler genel olarak belirtilmiş olan bu fikirlerden ibaret değildir. Ülkücülüğümüzün içerisinde her mesleğe mensup Türk Milliyetçileri'nin kendi mesleklerinde en ileri, en yüksek ve gerek kendi milletimiz için, gerek insanlık için en çok yararlı neticeleri elde etmek görüşü de yer alacaktır. Bir Türk Milliyetçisi kendi toplumu için, kendi milleti için idealizmi daima göz önünde bulunduracak, bu genel idealizm prensipleri ile birlikte kendi sahası, kendi branşı ile ilgili çalışmalarında da bu temel ve genel mahiyetteki ülkücülüğün esaslarına uygun, onunla bütünleşmiş bir halde kendi branşı ile ilgili ülkücülüğünü de tespit edip güdecektir. Ülküler uzak hedeflidir, uzun vadelidir.
Bir ülkünün hemen yarın gerçekleşmesi mümkün olmayabilir. Ülküler önümüzdeki yılları, önümüzdeki yüzyılları kapsayabilir. Ama ülkü insanının kalbini aydınlatan bir ışıktır. Ülkü insanlara yönünü tayin etmesini sağlayan bir kılavuzdur. Milletler için de millî ülkü, milletin kılavuzu, milletin yolunu aydınlatan güneşidir. Ülküsüz insan çamurdan bir varlık gibidir.
Ülküsüz insan dümensiz, pusulasız bir gemi gibidir. Bunun için her Türk milliyetçisi, her Dokuz Işıkçı mutlaka ülkücü olacaktır, mutlaka ülkü sahibi bulunacaktır. Hem milli ülkü sahibi olacaktır, hem insanî ülkü sahibi olacaktır, hem de kendi mesleğiyle ilgili ülkücü bir kişiliğe sahip olacaktır ki, hem de kendi mesleğinde başarılı, yararlı bir kişi olarak gelişsin, hem de mensup olduğu topluma, milletine yararlı hizmetler yapsın, insanlığa yararlı faaliyetler gösterebilsin. Bunun için Dokuz Işık doktrininin çok önemli ilkelerinden olan ülkücülüğe büyük değer vermekteyiz.
NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE
3 Mayıs 1944'ü doğuran şartlar ve gelişmeler önemini ve sıcaklığını her zaman korumaktadır. Türk'üm diyemeyenlerin, Türklük şuurunu sorgulamaya açanların, Türk olmaktan gurur duyanları ırkçılıkla suçlayanların 'aydın' kimliğine bürünüp hainlik ve bölücülük yapmak isteyenler olduğu müddetçe, 3 Mayıs Milliyetçiler Günü'nün önemi her zaman artmaktadır.
Özellikle 1984 yılından beri ülkemizde süregelen etnik milliyetçi terörün tek amacının, Türklük kavramının sorgulamaya açarak, Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü önce kafalarda silmek istediğini düşünecek olursak, her Türk'ün bu günü milli şuurla idrak etmesi gerekmektedir.
Tüm okuyucularımızın 3 Mayıs Milliyetçiler gününü kutluyoruz.
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ EMİN ELLERDE
3 Mayıs'ta çekilen eziyet ve çileler asla heba olmamış, Türk milliyetçiliği siyasal ve kültürel boyutuyla milliyetçi kahramanların fedakârlıkları sonucunda, toplumun her katmanında filizlenmiş ve nihayetinde aziz milletimizce kabul görerek gönlünde yer etmiştir. Bu işin bir bayrak yarışı olduğunu ve her gelenin kendisinden sonrakine bir mesafe kat ederek teslim etmesi gerektiğini Başbuğ öğretmişti.
Lider Devlet Bahçeli de öğrendiklerini geleceğe taşımakta.. Ziya Gökalp'tan Mümtaz Turhan'a Erol Güngör'den, Orhan Türkdoğan'a Türk toplum yapısının değişimini ve modern dünya ile karşılaştığı zamanki halinin milli kalarak nasıl gerçekleştirileceğinin siyasal karşılığı olan MHP'nin Başbuğ Türkeş rahlesinden geçen ve 1997 'den sonra artık iktidar zamanı diyerek yola çıkan Lider Dr. Devlet Bahçeli ile Türk Milliyetçiliği daha geniş bir yelpaze bulmaya başladı.
Bu işin bir bayrak yarışı olduğunu ve her gelenin kendisinden sonrakine bir mesafe kat ederek teslim etmesi gerektiğini Başbuğ öğretmişti. Lider Devlet Bahçeli de öğrendiklerini geleceğe taşımakta, Türk Milliyetçileri her gün daha da büyümektedir.
Hareketin müktesebatından aldığı tecrübe ve halin gerçekleri ile donanıp geleceğe bakan Lider Dr. Devlet Bahçeli, yeni yol haritasıyla, Türkiye’nin ve Büyük Türk Milleti’nin gelecek yarınlara emin adımlarla yürümesi için önünü açmıştır.
Ülkücü Hareket, sadece konjöktürün ürettiği milliyetçi dalgayla var olan bir hareket değildir. Yaklaşık Elli yıllık siyasal ve daha eskiye dayanan kültürel birikimin tecrübesinin üzerinde var olan bir harekettir.
Cumhuriyetin kuruluş felsefesini oluşturan Türk Milliyetçiliği, çeşitli badireler atlatmış ve otoritelerin dışında Milletin kendi iradesiyle Türk Milliyetçiliğine sahip çıkmasını sağlayan sadece siyasal bir hareket olmayıp aynı zamanda bir kültür okulu olmuştur. Artık Türkiye'nin geneli Türk Milliyetçilerinin, milliyetçilik anlayışının özeti olan Lider Devlet Bahçeli'nin, şu değerlendirmesi etrafında müttefiktir.
“Bu ülkenin ön sözü Çanakkale'de son sözü Lozan'da söylenmiştir, bu ülke yüzyılların birikim ve tecrübesiyle bir arada yaşama kültürüne fazlasıyla sahiptir. Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan ve kendisini bu ülkenin müktesebatına ait hisseden herkes Türk'tür” diyerek haykırıyor ve toplumda ayrılık fitnesi yayanlara müşterekleri hatırlatıyordu.
Yüce Türk Milletinin samimi sevdalısı olan Dr. Devlet Bahçeli liderliğindeki Milliyetçi Hareketi kendisine tek umut kapısı olmuştur. Anıt Tepe ile Kocatepe arasına çekilmiş çelikten bir halat olan siyasal adresin adı MHP olmuştur.
Türk Milliyetçiliği, cumhuriyet kurulduğundan beri Mustafa Kemal'den Başbuğ Alpaslan Türkeş'e ve ondan sonra da Bilge Lider Bahçeli'ye emanet.
Yarım metrekarelik bir alana sahip olan tabutluklarda; Türk milliyetçilerine yapılan işkenceler, onların Türk vatanına bağlılıklarını ve sevdalarını asla azaltmamış, aksine sağlamlaştırarak katıksızlaştırmıştır. Kaldı ki kendilerini Türk'e ait her şeyin doğal ve otantik temsilcisi olarak gören bir zihniyetin farklı bir şekilde davranması da zaten mümkün değildir.
3 Mayıs'ta çekilen eziyet ve çileler asla heba olmamış, Türk milliyetçiliği siyasal ve kültürel boyutuyla milliyetçi kahramanların fedakârlıkları sonucunda, toplumun her katmanında filizlenmiş ve nihayetinde aziz milletimizce kabul görerek gönlünde yer etmiştir. Yüce Türk Milleti, Dr. Devlet Bahçeli liderliğindeki Milliyetçi Hareketi kendisine umut kapısı olarak görmeye başlamıştır.
15 Temmuz FETÖ kalkışması sonrası tazelenen milli ruhla birlikte Yenikapı Mitingi ile başlayan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin önerisiyle hayata geçirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve hemen arkasından oluşturulan Cumhur İttifakı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni teminat altına alan yegane güç olmuştur.
76 YIL ÖNCE YAKILAN MEŞALEYİ MHP LİDERİ BAHÇELİ TAŞIYOR
Türk milleti aleyhine projelendirilip seri ve sistemli şekilde telkin edilen kara propagandalara Türk milliyetçiliği bedeli ne olursa olsun inançla set ve sur çekmiştir.
76. yıl önce yakılan meşaleyi taşımaya devam eden MHP ve Lider Devlet Bahçeli’nin varlığı, çatan sevdalılarına güven verirken, hainlerin de uykusunu kaçırmaktadır.
“Önce ülkem ve milletim” diyen MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin 3 Mayıs Milliyetçiler Günü münasebetiyle yaptığı şu açıklama da gelecek için bir mesajdır.
İşte o mesaj:
“Türk milliyetçiliği geleceğin büyük Türkiye’sinin, yüksek Türk ülküsünün mimarı ve müellifidir.
Milliyetçilik varsa işgale heves edenler, ihanete taşeronluk yapanlar, PKK’ya ve FETÖ’ye refakatçilikle övünenler günü geldiğinde tarih sahnesinden silinip gideceklerdir.
Türklüğün varoluşuyla birlikte nice kahramanın yaktığı istiklal meşalesi 3 Mayıs 1944’ün sisli ortamında daha da güçlenmiş, çok şükür Milliyetçi Hareket Partisi’nin doğum ve doğruluş müjdesi olmuştur.
3 Mayıs 1944 olayları vesilesiyle tutuklanan 24 dava insanımız sırf düşüncelerinden, sadece Türklük ve Türkçülük ülkülerinden dolayı nice iftira ve isnatlara maruz kalsalar da, hepsi şimdilerde minnetle, hürmetle, hayranlıkla anılmaktadır.
Onlara her türlü zulmü reva görenler ise maşeri vicdanda çoktan yargılanıp suçlu bulunmuşlardır.
Milliyetçiliğin demokrasiyle özdeşliğinin derin izlerini, tam bağımsızlık ve hürriyetle birlikteliğinin kanıt ve kararlarını hiç kuşku yok ki 1940’lı yılların hüzün dolu sayfalarında görmek mümkündür.
Bugünlerde demokrasi dışı arayışlarını gizlemeyen, sandıkta bulamadıklarını sokaklardan devşirmeye çalışan sefil siyasetçilerin, sefih destekçilerinin ağızlarından düşürmedikleri demokrasi elbette sahte ve sanaldır.
Bunların söz ve açıklamaları yalnızca demagojiden ibarettir.
Müstebit kafalar, millete tepeden bakan anti demokratik emeller, milli iradeyi yok sayan işbirlikçi çevreler, “bir şekilde” sözüyle ateşle oynamaktadır.
Bu şuursuzların dünü karışık, bugünü zifiri karanlıktır.
Türk milleti bu zalim ve demokrasi muhaliflerine asla müsaade etmeyecek, zamanında yapılacak seçimlerde bu çürükleri sandığın dibine gönderecektir.
Türk milliyetçiliği geçmişte nasıl haksızlığa ve hıyanete direnmişse, günümüz de aynısını şevkle, heyecanla, imanla ifa etmektedir.
Kaldı ki 3 Mayıs Milliyetçiler Günü; haksızlığa, mahrumiyete, eziyete, işkenceye, işbirlikçiliğe sabır, salabet, sağduyu, inanç, akıl ve azimle meydan okumanın ifade ve ilan kudretidir.
Ve de her zaman saygıyla yâd edilecek, Türkçü/Turancı milliyetçi gönüllerde onurla yaşayıp yaşatılacaktır.”