Kübizm'in öncüsü ve modern resmin tanınan en büyük temsilcilerinden olan Pablo Picasso, 50 yıl önce bugün hayata gözlerini yumdu.
İspanya'nın Malaga kentinde 25 Ekim 1881'de doğan ve 8 Nisan 1973'te Fransa'nın Mougins kasabasındaki evinde hayata gözlerini yuman Picasso, “Avignonlu Kızlar”, “Guernica”, “Ağlayan Kadın”, “Rüya”, “Yaşlı Gitarist”, “Pierette'nin Düğünü”, “Çapraz Kollar ile Kadın”, “Çıplak, Yeşil Yapraklar ve Büst” başta olmak üzere geride bıraktığı sayısız eserle 20'nci yüzyılın en önemli sanatçılarından biri olarak gösteriliyor.
Değişken zekâsı ve aykırı yönleriyle pek çok çelişkiyi içinde barındıran bir sanatçı olan Picasso, Kübist, gerçeküstücü, seramikçi, şair, Boğa güreşçisi, şarkıcı, gönül hırsızı, şehvet düşkünü, faşizm karşıtı, komünist, barış aktivisti gibi pek çok farklı sıfatla anılıyor.
Bir sanatçı olarak şaşırtıcı derecede çok yönlü olan Picasso, çelişkilerle dolu karakteriyle her dönem tartışmaların odağında olan bir isim. Bugün dahi seveni kadar nefret edeninin de çok olduğu ünlü İspanyol ressamın ölümünün üzerinden 50 yıl geçmesine rağmen eleştirmenler onunla ilgili karışık duygular besliyor.
Peki ama Picasso nasıl bir sanatçıydı? Onu ne kadar tanıyoruz? İşte ölümünün 50'nci yıldönümünde İspanyol ressamın bilinmeyenleri…
İspanya'nın başkenti Madrid'de bulunan Kraliçe Sofia Ulusal Sanat Müzesi'nde sergilenen Guernica tablosu...
‘PİCASSO YILI’ KAPSAMINDA 50 SERGİ
Picasso adı pek çok kişi için en başta sınırsız yaratıcılığı temsil ediyor. Ressamın eserlerindeki saf yaratıcılığın özünü yüceltme çabası günümüzde sergi küratörlerinin iştahını kabartırken, müzelerin bilet satışlarının artmasını da garantiliyor.
Geçtiğimiz yılın eylül ayında Fransa ve İspanya arasında yapılan anlaşmayla, 2023 yılı sonuna kadar olan dönem, "Picasso Yılı" ilan edildi. Paris ve Madrid hükümetlerinin desteğiyle ABD ve Avrupa başta olmak üzere pek çok ülkede düzenlenen “Picasso Yılı 1973-2023” etkinlikleri halihazırda büyük ilgi görüyor. Etkinlikler kapsamında şu ana kadar 50 sergi düzenlendi.
Örneğin Madrid’deki Kraliçe Sofia Ulusal Sanat Müzesi’ndeki “Picasso 1906: Dönüm Noktası” sergisi, İspanyol ressamın olağanüstü üretken olduğu 1906’ya odaklanıyor. New York Modern Sanat Müzesi'ndeki "Fontainebleau'da Picasso" sergisi de sanatçının üç ayını mercek altına alıyor.
Haziran ayında New York'ta bulunan Brooklyn Müzesi'nde açılacak sergi ise ünlü ressamın belki de en çok eleştirildiği nokta olan kadınlarla kurduğu sorunlu ilişkileri gündeme getirecek.
PİCASSO, SONSUZ BİR FİKİR, KISKANÇLIK VE İLHAM KAYNAĞI OLDU
50 yıl önce dünyaya gözlerini yuman bir sanatçının günümüzün karmaşık kültür dünyasında nasıl anlaşılacağı akıllardaki soruların başında yer alıyor. Bir Picasso eserine baktıklarında insanlar ne görecek? İspanyol sanatçının gerçek eserleri onları nasıl etkileyecek? Bu çalışmalar, Picasso'yu ne kadar iyi yansıtacak? Son soru sanat eleştirmenleri için ciddi bir tartışma konusu. Özellikle “markalaşmadan” ziyade sanata değer verenler arasında sorunun önemi bir kat daha artıyor.
Konu hakkındaki görüşlerini Washington Post için kaleme alan Pulitzer ödüllü sanat eleştirmeni Sebastian Smee, yakın çevresine, “Gerçekten sevdiğiniz Picasso'lar var mı? Ruhunuza hitap eden herhangi bir eseri var mı?” sorusunu yönelttiğini ve her seferinde “İfade edilemeyecek kadar çok” cevabını aldığını belirtti.
Yanıtları değerlendiren Smee şu ifadeleri kullandı: “Tabii ki, haklıydılar. En önemlisi, sanatçılar için Picasso, sonsuz bir fikir, kıskançlık ve ilham kaynağı oldu. Bunu sorgulamaya veya zayıflatmaya çalışan bir eleştirmen önyargılı ve düşüncesiz görünecektir.”
PİCASSO’NUN KARAKTERİ İLE SANATI ARASINDA BAĞLANTI SORGULANIYOR
Smee’nin yönelttiği sorular kimilerini rahatsız etse de Picasso'nun büyüklüğünü sorgulamak saygıdeğer bir eleştirel geleneğin parçası. Öyle ki Picasso üzerine uzun yıllardır önemli tartışmalar yürütülüyor.
Geçmişte İspanyol sanatçının üretkenliğine itiraz eden birçok kişi oldu. Bunların başında İngiliz yazar ve sanat eleştirmeni John Berger geliyor. Berger’in 1965 tarihli The Success and Failure of Picasso kitabının yanı sıra, Adam Gopnik, The New Yorker dergisinde konuya ilişkin Escaping Picasso başlığını taşıyan önemli bir eleştiri yayımladı.
Son olarak, Avustralyalı komedyen Hannah Gadsby, popüler bir dizi ve Film platformu için hazırladığı Nanette isimli stand-up gösterisinde, Picasso’ya göndermeler yaparak mizahi yanı ağır basan bir çalışmaya imza attı. Fakat, üçü de istisnasız olarak Picasso'nun önemini ve dehasını kabul etti. Ancak her biri farklı yollardan…
Günümüzde ünlü İspanyol ressamın karakteri ile sanatı arasında bağlantıları sorgulayan eleştirmenler, sanatçının bilgeliğinin de sorgulanması gerektiğinin altını çiziyor.
PİCASSO'NUN KÖTÜ HUYLU NARSİSİZMİ
Herkesin üzerinde hemfikir olduğu gerçeklerin başında, Picasso'nun ciddi bir kadın düşmanı olması geliyor. Zekâsı ve zevkleri nedeniyle heyecan verici bir arkadaş olduğuna şüphe yok ancak birçok zeki ve zorlu kadının aşık olduğu Picasso’nun beraber olduğu kadınlara hayatı zindan ettiği biliniyor.
Ressamın kadınlarla kurduğu ilişkiyi yorumlayan sanat eleştirmenleri, kadın düşmanlığının dar ve kısıtlı bir hayal gücünün belirtisi olduğu üzerinde duruyor.
Picasso’yu en iyi tanıyanların başında gelen sanat tarihçi Sör John Patrick Richardson, A Life of Picasso adlı biyografi kitabının dördüncü ve son cildinde bu konunun üzerine gitti.
Picasso'nun “kötü huylu narsisizminden” söz eden yazar, ünlü ressamın parlak zekâsına rağmen çalışmalarındaki duygu yoksunluğunun özellikle yaşlandıkça arttığını belirtti.
Richardson’ın kaleme aldığı biyografiyi değerlendiren gazeteci ve biyografi yazarı Hilary Spurling ise kitapta Picasso’ya dair birçok bilinmeyenin ortaya çıktığını ve çalışmanın bir tür şifre anahtarı olduğunu söyledi.
Kitabın duygusal özüne yoğunlaşan Spurling, “Richardson'ın biyografisinde en dikkat çeken ayrıntı, Picasso'nun ilk eşi olan Olga Khokhlova'nın portrelerinden sızan şefkatin çift ayrıldıktan sonra yerini kin ve öfkeye bırakması. Daha sonraki yıllarda tekrarlanan bu eğilim Richardson tarafından ayrıntılı şekilde işlenmişti” ifadesini kullandı.
İKİ EVLİLİK, SAYISIZ İLİŞKİ
İki evliliği ve sayısız ilişkisi olan Picasso'nun ilk büyük aşkı, 23 yaşındayken tanıştığı Fernande Olivier'ydi.
Picasso, 36 yaşına geldiğinde Rus balerin Olga Khokhlova’ya (26) gönlünü kaptırdı. İkili 1918’de Paris’te evlendi.
1923 yılından sonra boşanmasa da Khokhlova'yla ayrı yaşamaya başlayan Picasso, 1927 yılında 46 yaşındayken 17 yaşındaki Marie-Thérèse Walter ile ilişki yaşamaya başladı; 55 yaşındayken 29 yaşındaki Dora Maar, 61 yaşındayken de 21 yaşındaki Françoise Gilot ile olan ilişkileriyle gündeme geldi.
Genevieve Laporte ise son sevgililerinden biriydi. İlişkileri başladığında Genevieve 25'inde, Picasso ise yetmişli yaşlarındaydı. 1935 yılında Olga Khokhlova’dan boşanma kararı alan Picasso, kendisinden 52 yaş küçük Jacqueline Roque ile evlendi.
‘PİCASSO’NUN EN BÜYÜK ESERLERİ KADIN NEFRETİYLE DOĞDU’
2019 yılında hayatının kaybeden Richardson'ın, Picasso’nun kadın düşmanlığına dair oldukça ilginç bir teorisi var.
Picasso'nun kendisini bir “şeytan kovucu” veya şaman olarak gördüğünü söyleyen Richardson, bu eğilimin gelişiminin sanatçının çocukluk dönemine rastladığını belirtti. Özellikle, Picasso’nun Avignonlu Kızlar (Les Demoiselles d'Avignon) çalışmasını mercek altına alan Richardson, “Her safkan Endülüs erkeğinin ruhunda, kadınlara karşı ataerkil bir düşmanlık gizlidir” ifadesini kullandı.
Richardson’ın öne sürdüğü görüşü değerlendiren Hilary Spurling, “Bunun anlamı şu, Picasso'nun en büyük yapıtlarını körükleyen itkinin başında kadın nefreti yer alıyor” dedi.
Picasso'nun Avignonlu Kızlar’daki iç çatışması sanat dünyası için devrim niteliğinde olsa da Spurling’e göre duygusal ağırlıktan yoksun.
Adam Gopnik’e göre ise Picasso’ya ilişkin en tartışmalı iddialardan biri, İspanyol sanatçının en iyi eserlerinin Birinci Dünya Savaşı ve hemen sonrasına sarkan 15 yıllık dönemle sınırlı olduğu.
Picasso’nun Kübizm'e yöneldiği döneme ilişkin görüşlerini belirten Gopnik, “Kübizm'i harika yapan şey, Picasso'ya kendini ifade etmesi için bir araç sağlaması değil, kendini ifade ederken bir engel görevi görmesidir. Bu onun karşı karşıya kaldığı neredeyse tek engeldi" ifadesini kullandı.
YARATICILIĞIN EFENDİSİ
Picasso'nun oldukça üretken bir ressam olduğu su götürmez bir gerçek. Hayatı boyunca 13 bin 500 resim, 100 bin baskı, 700 heykel ve 4 binden fazla seramik yapan Picasso’yu, “yaratıcılığın efendisi” olarak görenler de yok değil.
Doğuştan bir sanatçı olan Picasso, bilinen şeyleri yeni şeylere dönüştürerek kuralları sonsuza dek değiştirmiş bir isimdi. Pek çok şairin arkadaşı olan Picasso, tıpkı en iyi şairler gibi sanatında yeni anlamların ortaya çıkmasına ve çatışmalara alan açtı.
Hayatın içindeki tüm durumları çalışmalarına yansıtan İspanyol ressam, yaşam, ölüm, zaman ve dönüşümü halk anlatılarıyla, felsefi sorgulamalarla iç içe sokarak sanatına yansıtıyordu. Sürrealist yılları bu güç dengeleriyle şekillenmişti.
‘EN ÇOK SEVDİĞİNİZ İNSANLAR, NEFRET EDEBİLECEĞİNİZ İNSANLARDIR’
Picasso, bu “özgürleştirici” modern anlayışı sağlamlaştırmak için herkesten fazlasını yaptı. Öncelikli işi heykeltıraşlık değildi, ancak üç boyutlu zekâsı hayranlık uyandırıyordu.
Bedenleri ve yüzleri ters yüz ettiğinde, sevgi ve nefreti de ters yüz ediyordu. Ressam Edgar Degas’nın “En çok sevdiğiniz insanlar, en çok nefret edebileceğiniz insanlardır” sözü, Picasso’nun çalışmalarında karşılık buluyordu.
Picasso’nun iki ve üç boyutlu çalışmalarında kurduğu gerilimler, görünmek ve olmak arasındaki derin insani çatışmayı yansıtıyordu.
Elbette, bu kadar büyük bir ressamın ilişkileri hakkındaki gerilimlere odaklanmak kimilerine kolay gelmeyebilir. Ama Sebastian Smee’in de alıntıladığı şair T.S. Eliot'ın şu ifadesi oldukça önemli:
“Sanat yalnızca diğer sanatla değil, aynı zamanda objektif gerçeklikle de dinamik bir ilişki içindedir. Her ikisinin de gücü serbest bırakıldığında, yaratıcılarından sıyrılarak serbest kalabilir. Biyografiler harikadır; ancak her sanat eserini biyografik terimlerle görmek zorunda değiliz.”
Bu çerçeveden, çelişkileri, hayatı, aşkları ve sarsıcı kimliğiyle Picasso, insanlığa sanatıyla yön vermeye devam ediyor.
Kaynak: Hürriyet