MHP Genel Başkan Yardımcısı Sadir Durmaz, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında konuştu.
MHP'li Durmaz'ın açıklamaları şu şekilde;
Sözlerimin hemen başında geçtiğimiz gün milletçe coşkuyla kutladığımız 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mızı ve cumhuriyetimizin 100’üncü yılını tebrik ediyor, nice yüzyıllara Türkiye Cumhuriyeti diyorum.
Ayrıca bütün dünyanın gözü önünde en acımasız savaş koşullarında dahi başvurulmayan yöntemlerle âdeta bir terör örgütü gibi davranarak sivil ve masum insanları katleden İsrail'i nefretle kınıyorum. Hayatlarını kaybeden Filistinli kardeşlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar temenni ediyorum.
İçine doğup büyüdüğümüz medeniyet ve inancımız bize her şeyin bir ölçü ve denge içinde yaratıldığını, dengeyi bozmanın felaketlere gebe olduğunu söyler ve en önemlisi de doğanın, tabiatın bizlere emanet edildiğini öğütler. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuda ilhamımızı “Kıyamet anında olsanız dahi elinizdeki fidanı dikiniz.” diyen iki cihan serveri Hazreti Peygamber’in kutlu sünnetinden ve kendini doğanın bir parçası görüp tabiatı hayatının merkezine alan kutlu ecdadımızdan almaktayız. “Yaratılanı severiz Yaradan’dan ötürü.” diyen Yunus Emre’nin veciz dizesini ilke olarak benimseriz; insana, tabiata ve diğer mahlukata bahçesindeki ağaçları harap eden karıncaları dahi incitmeye çekinen Sultan Süleyman Han’ın hassasiyetiyle yaklaşırız. Kültür ve medeniyetimizden aldığımız ilhamla oluşturduğumuz üretken belediyecilik anlayışımızda şehirlerimize yüksek bir hassasiyetle yaklaşıyoruz. İklim değişikliği, deprem ve her türlü afete karşı da geçmişin tecrübelerinden yararlanıp zamanın ruhunu yakalayarak çözümler üretiyor tedbirler geliştiriyoruz.
İbni Haldun "Coğrafya kaderdir." der. Evet, coğrafya kaderdir. Gerçekten, arkasında bizlerin okumaktan aciz olduğu ilahi bir planın varlığını hissettiğimiz bir gerçeklik vardır. Türkiye, tarih boyunca büyük depremlerin meydana geldiği yüksek sismik aktif Anadolu plakası üzerinde bulunmaktadır. Bu gerçeklik bize Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğunu söylemektedir. Ülke topraklarımızın neredeyse yüzde 70’e yakını birinci ve ikinci derecede deprem kuşağında yer almaktadır. Son yüz yıl içerisinde maruz kaldığımız 6 ve üzeri şiddetteki depremleri düşündüğümüz vakit kentsel dönüşüm çalışmalarının ne kadar önemli olduğu zaten görülecektir. Ülkemizde 1900'den günümüze 7’nin üzerinde 20 deprem meydana gelmiştir. Bu da Türkiye'yi depremlerden zarar gören ülkeler sıralamasında en üst sıralara taşımaktadır. Türkiye'de 1900 ve 2023 yılları arasında can kaybına ve hasara neden olan 269 deprem meydana gelmiştir. Yaşanan bu depremlerde can kaybı ve ağır hasar bakımından en büyük depremler sırasıyla 2023 Kahramanmaraş, 1939 Erzincan ve 1999 Gölcük merkezli Marmara depremleridir. Özellikle son olarak yaşadığımız ve milletçe derinden sarsıldığımız Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremleri bu hakikatin en net göstergelerindendir. 6 Şubatta meydana gelen depremlerde 11 şehrimiz ve 14 milyon insanımız doğrudan etkilenmiş, 18 şehrimiz de dolaylı olarak bu depremlerin etkisini hissetmiştir. Merkez üssü Kahramanmaraş ilinin Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan söz konusu depremler 108.745 kilometrekaresi ülkemizde olmak üzere yaklaşık 350 bin kilometrekare alanı etkilemiştir Almanya'nın 357.588, İngiltere’nin 130.279, Belçika'nın 30.688, Hollanda'nın 41.850 kilometrekare yüzey alanına sahip olduğu düşünülürse depremlerin etki alanı çok daha iyi anlaşılacaktır. Depremden etkilenen 11 ilin toplam nüfusu 2022 yılı için 14 milyon 13 bin 196 kişi olarak kaydedilmiştir. Bu nüfus ülke demografisinin yüzde 16,4’üne tekabül etmektedir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yapılan hasar tespit çalışmalarına göre toplam 850 bin bağımsız bölüm ya yıkılmış ya da ağır hasar alarak kullanılamaz hâle gelmiştir. Kayıtlara “asrın felaketi” olarak geçen depremler coğrafyamızda görülmemiş yaralar açmıştır. Söz konusu depremlerde 50 binin üzerinde canımızı yitirdik, şehirlerimizin alt ve üst yapısı büyük zararlar gördü. Yeri gelmişken ifade etmeliyim ki asrın felaketi Kahramanmaraş depremlerinde devletimiz ve milletimiz ilk saniyesinden itibaren teyakkuza geçmiştir. Devletimizin tüm birimleri anında afet bölgesinde soluğu almış, kadirşinas Türk milleti de her türlü maddi ve manevi imkânını seferber ederek kardeşlerinin yarasını sarmak için 11 şehrimize âdeta akın etmiştir. Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak deprem felaketinin yaşandığı ilk anda Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin talimatlarıyla deprem bölgesine geçerek partimizin belediyeleriyle valiliklerimizi, AFAD’ı irtibatlandırıp her çeşit yardımın en kısa zamanda doğru yere ulaşması için gayret ettik. Bu anlamda belediyelerimiz ve teşkilatlarımız başta olmak üzere Türk gençliğinin söğüt ağacı olan Ülkü Ocakları’mızla afetin ilk anından itibaren bölgede gönüllü faaliyetlerde bulundular, hâlâ daha bölgedeki çalışmalarına güçlü bir şekilde devam etmektedirler. Cenab-ı Allah elinden ne geliyorsa neye gücü yetiyorsa o imkân dâhilinde deprem bölgesine, depremzedelerimize yardım eden herkesten, her kurumdan razı olsun. Depremde kaybettiğimiz canlarımıza rahmet, yaralılarımıza şifa ihsan eylesin.
Şimdi bize düşen yaşananlardan ders çıkarıp doğayla tektonik hareketlerle mücadele etmek yerine tabiata uyum sağlamaktır. Bu anlamda atılacak en büyük adım, yapılacak en büyük hamle hiç şüphesiz kentsel dönüşüm çalışmalarıdır. Bilimi ve tekniği merkeze alarak yeni bir şehir tasavvuru ortaya koyacağımız kentsel dönüşüm çalışmaları ülkemiz ve milletimiz için hem bir zorunluluk hem de bir anlamda fırsattır. Özellikle deprem gibi afetler sonrası daha da büyük acıların yaşanmaması için depreme karşı dirençli şehirlerin ve her türlü afete karşı güvenli hayat alanlarının inşası önümüzde bir zaruret olarak durmaktadır. Deprem sonrası yaraların sarılmasında kentlerin yeniden ihyası önemli rol oynamaktadır. Kent hafızasını yok etmeden güvenlik, barınma, sosyal donatılar, coğrafya, soyut ve somut kültürel varlıklar göz önünde bulundurularak, yeni yaşam alanları inşa edilerek depremin yaraları sarılmalıdır. Ülkemizin gerçeklerini görüp kabul ederek ve gerekli tedbirleri bir an önce alarak “Deprem değil bina öldürür.” tespitinden hareketle kentsel dönüşüm çalışmaları hızlandırılmalıdır. Kentsel dönüşümde afetlere dirençli ve güvenilir yapılar oluşturmak için risk azaltma stratejileri, yapısal tasarım yöntemleri, malzeme seçimi, maliyet etkinliği ve sürdürülebilirlik gibi konulara odaklanmak gerekmektedir. Kentsel dönüşüm bölgelerinde sürdürülebilirlik bağlamında kentsel planlama süreçlerinde akıllı şehir yaklaşımının önemli bir rolü ve işlevi olduğu konusunda dünya çapında bir ortak akıl oluşmuş durumdadır. Dolayısıyla yeni şehir planlamalarında kent havzası, kent tarihî, kent dinamikleri, bölge iklimi, coğrafyası, fay hatlarının konumları ve nüfus dikkate alınarak sosyal donatıları, bölge halkının inançları, alışkanlıkları, gelenek ve kültürlerinden kopartmadan inşa edilmelidir.
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız tarafından açıklanan verilere göre Türkiye'de bugüne kadar 2 milyon 200 bin bağımsız bölümün dönüşümü tamamlanmış, bunun 800 bini İstanbul'da gerçekleşmiştir. Ancak sağlıksız yapı stokumuzun fazlalığı bizi endişeye sevk etmektedir. Devam etmekte olan kentsel dönüşüm çalışmalarının daha etkin, daha hızlı ve daha sonuç odaklı bir yöntem ve bürokratik yapılanmayla seyir alması 6 Şubattan sonra bir mecburiyet hâline gelmiştir. Bu anlamda ilk adım Sayın Cumhurbaşkanımızın yayımladığı kararname olmuştur. Düzenlemeyle tüzel kişiliği sebebiyle borçlanamayan, mülk edinemeyen ve ortaklık kuramayan Bakanlığımız, ihdas ettiği başkanlıkla âdeta geniş bir hareket kabiliyeti bulmuştur. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulan başkanlıkla çok yoğun iş yükü olan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı biraz olsun rahatlayacaktır. Başkanlık bütün enerjisini, birikimini ve tecrübesini kentsel dönüşüm sürecine vererek İstanbul'un Marmara Bölgesi’ni ve dâhil Türkiye'nin başta deprem olmak üzere tüm afetlere karşı dirençli hâle gelmesi için harcayacaktır. Ayrıca, başkanlığın altında kurulan genel müdürlükler de işlerin daha muntazam ilerlemesini sağlamak için hem Bakanlığımıza hem de başkanlığa kolaylık sağlayacak ve iş yükünü azaltacaktır. Kentsel dönüşüm süreçlerinde en büyük açmaz hiç şüphe yok ki dönüşüme rızanın alınmasındaki orandı. Üçte 2 olan bu rıza şartı âdeta kentsel dönüşümün önünü tıkayan bir süreç olarak görülmekteydi. Dönüşümde ve ruhsatta rıza oranının 50 artı 1’e çekilmesi ülkemizin, şehirlerimizin ve nice canlarımızın hayatlarının kurtarılması adına büyük bir adım olacaktır. İnşallah, bu düzenlemeyle başta İstanbul ve Marmara olmak üzere ülkemizdeki sağlıksız yapı stokunun hızlı ve güvenli dönüşümü temin edilecektir.
İkinci bir husus da bazı şahısların “Haberim yoktu.” gibi bahaneler üreterek dönüşüm sürecini yavaşlatmasıydı. Artık teknolojinin de tüm imkânları kullanılarak vatandaşa yapısının riskli olduğu ve dönüşümün sağlanacağı net bir şekilde ifade edilecektir. Kentsel dönüşüm çalışmalarında bunun gibi daha pek çok konuda karşılaşılan zorlukların ortadan kaldırılması için epeyce bir düzenleme içeren yasa teklifini oldukça gerekli ve yerinde bir düzenleme olarak değerlendiriyoruz. Ayrıca, teklifin titiz bir çalışma, güçlü bir hesap yeteneği ve kabiliyetleri geliştirici bir mantık silsilesi içerisinde olduğu da görülmektedir.
Ben, bu anlamda, kentsel dönüşüm yasasında yapılacak değişiklikler ve kurumsal düzenlemeler sürecinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Bütün bu süreci, otuz yılı aşkın tecrübesiyle yöneten ve yönlendiren Sayın Bakanımıza ve yakın çalışma arkadaşlarına da hususi olarak teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak düzenleme teklifine tam destek vereceğimizin altını çiziyorum. Söz konusu düzenlemenin devletimiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, Gazi Meclisimizi hürmetle selamlıyorum.