23 Kasım 2024
weather
16°
Twitter
Facebook
Instagram
Türkgün Gündem 'Türkiye, cüretkâr düşmanın elini kolunu kırmalı'

'Türkiye, cüretkâr düşmanın elini kolunu kırmalı'

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Prof. Dr. E. Semih Yalçın, ''Türk milleti ve tabiatıyla MHP, Türkiye’nin İdlib’de düşmana vuracağı son darbede hükümetin ve kahraman Mehmetçiğin arkasında tereddütsüz duracaktır. Gün, enseyi karartma ve kara propagandalardan etkilenme günü değildir. Türkiye, cüretkâr düşmanın elini kolunu tamamen kırmalı; onu da, destekçilerini de bir daha saldırıya cesaret edemeyecek, hamle yapamayacak hâle getirmelidir.'' dedi

10 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
'Türkiye, cüretkâr düşmanın elini kolunu kırmalı'

İdlib krizi ve arka planını Gazetemiz TÜRKGÜN'e değerlendiren MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, şunları kaydetti:

''27 Şubat akşamı İdlib kırsalındaki birliklerimize Suriye rejim güçlerine ait uçaklar tarafından düzenlenen ve Türkiye’yi bölgede düzenleyeceği büyük operasyondan caydırmaya matuf alçakça hava saldırısı, içeride ve dışarıda bozulan birçok kirli hesabı açığa çıkarmıştır.
Suriye’de cereyan eden hesaplaşmanın merkezinde; Türkiye, Rusya ve İran arasında akdedilen, bu ülkede barışın tesisine yönelik Astana ve Soçi mutabakatlarına rağmen adı konulmamış anlaşmazlıklar yer almaktadır. Bunların başında Suriye’deki rejim muhalifi silahlı grupların tanımlanması gelmektedir.''

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, saldırı öncesinde sık sık Türkiye ile Rusya'nın Suriye'deki siyasi süreçte yer almaya hazır olan silahlı muhalefetin, teröristlerden ayrılmasına ilişkin çalışmaları devam ettirme konusunda anlaştıklarını hatırlatmış ve Türkiye’den bu anlaşmaya uymasını beklediklerini ifade etmiştir.

REJİM, TERÖRİSTLERİ TEMİZLEME BAHANESİYLE BÖLGEYİ TAMAMEN KONTROL ALTINA ALMA ÇABASINDA

Bölgede, Heyet Tahrirü’ş-Şam ve Nusra Cephesi kontrolündeki militanların ateşkes anlaşmalarını sürekli ihlal ettiğini söyleyen Lavrov, radikaller olarak nitelendirdiği bu grupların bölgede saldırılar düzenlemesinden yakınmış ve şunları söylemiştir:
“Bu tür silahlı provokasyonlar karşılıksız kalamaz. İdlib'de provokasyonların kaynağını yok etmeye çalışan Suriye ordusunun eylemlerini destekliyoruz. Bu bölgede bulunan militanlar, Rusya ve Türkiye arasında 2018'de imzalanan Soçi mutabakatı gereği teröristlerden ayrılmaya hazır ise bunu yapmaları gerekiyor."

Rusya ve katil Esad rejimi, Astana Mutabakatının teröristleri kapsamadığına ilişkin maddeyi kullanarak İdlib'e askerî operasyonlar düzenlemektedir. Özellikle rejim, teröristleri temizleme bahanesiyle bölgeyi tamamen kontrol altına alma çabasındadır. Türk gözlem noktalarının defalarca saldırı ve tacize uğraması da bu yüzdendir.

Astana mutabakatı uyarınca çatışmasız alan hâline getirilmesi gereken İdlib’in, kimi birbirine muhalif, kimi de müttefik farklı silahlı grupların ve terör örgütlerinin cirit attığı bir yer hâline gelmesi; Rusya ve rejimin Türk birlikleriyle sivil halka saldırılarını yoğunlaştırmasının bahanesi olmuştur.

İdlib, aynı zamanda stratejik konumu dolayısıyla rejim güçleri ve Rusya’nın hedefindedir. Çünkü Türkiye, Suriye ve Ürdün'ü birbirine bağlayan M-5 otoyolu İdlib’ten geçmektedir.
Diğer taraftan Suriye açısından Akdeniz'e çıkış kapısı niteliğindeki İdlib; Lazkiye, Hama ve Halep’e komşudur. Rusya'ya ait Hmeymim Hava Üssü'nün bulunduğu mevki, stratejik açıdan rejim için önem taşıyan Lazkiye'nin güneydoğusundadır. O bakımdan Suriye rejimi, terörist saldırıları bahane ederek İdlib’i Rusya desteğinde tamamen ele geçirmenin hesaplarını yapmaktadır.

İdlib, son yıllarda Türkiye, Rusya ve İran arasında diplomatik görüşmelerin en önemli başlığı hâline gelmiştir. Zira bu bölge, 10 yıldır devam eden Suriye iç savaşı ve bölgedeki güç mücadelesinin sonucunu belirleyebilecek, son derece kritik bir mevkidedir.
Rusya ve rejimi, hatta ABD’yi bile en az Türkiye’nin askerî operasyonları kadar rahatsız eden meselelerden biri de Suriye’deki silahlı grupların Türkiye tarafından örgütlenmesidir.
Türkiye, rejim muhalifi ve özgürlük savaşçısı muhtelif silahlı grupları Suriye Millî Ordusu çatısı altında toplamak için çabalamaktadır. Bunda kısmen başarılı olmuştur ancak El Nusra gibi gruplar aynı ad altında toplanmaya ikna edilememiştir.

Üstelik İdlib’de at oynatan silahlı grupların kiminin arkasında ABD, kiminin Fransa ve İngiltere, kimimin İran, kiminin de bazı Arap ülkeleri bulunmaktadır. Bu grupların İdlib’deki varlığı Rusya ve rejimin dikkatini ve dolayısıyla saldırılarını bölgeye çekmektedir.

Rusya ile Türkiye arasındaki anlaşmazlık ve müzakere konularından biri de, bu gruplar arasında net bir ayrım yapılması ve Suriye’nin özgürlüğü için çarpışan gerçek muhaliflerle terörist grupların birbirinden ayrılmasıdır.  Aslında ülkede Suriye’nin bağımsızlığı ve bütünlüğü için savaşan muhalif grupların, önce Özgür Suriye Ordusu sonra da Suriye Millî Ordusu adıyla aynı çatı altında toplanması doğru bir projedir. Bu; hem Suriye topraklarındaki silahlı güçlerin terörist gruplarla temasa gelmesini ve onlarla birlikte hareket etmesini önlemekte, hem de Türkiye’ye değerlendirebileceği yerel ve meşru bir yapılanma sağlamaktadır. Fakat bu yapılanma hem ABD’nin, hem Rusya’nın, hem de rejimin işine gelmediği için; El Nusra gibi muhalif savaşçı gruplarla aynı kategoride veya onlarla irtibatlı gösterilerek suçlamaların hedefine konulmaktadır.

Türkiye’de muhalefet partileri de benzer söylemlerle bu savaşçı oluşumu şiddetle eleştirmekte, onları DEAŞ’la aynı kefeye koymaktadır. Oysa Suriye’nin geleceği için savaşan grupları terörizmin malzemesi ve askerî operasyonların hedefi hâline gelmekten kurtarmanın en emin yollarından biri, söz konusu yapılanmadır. Bu yapılanmaya Türkiye’nin eğitim, donatım, silah ve mühimmat desteği hem onları güçlendirmekte hem de onları maceracı adımlardan uzak tutmaktadır. Suriye’nin geleceği adına yürütülecek barış çabaları ve Anayasa sürecinde de bu yapılar, ait oldukları kitleleri ve grupları temsil edeceklerdir.
Rejimin bütün PYD/PKK dışındaki bütün muhalif gruplara terörist gözüyle bakması ise denklemi Türkiye açısından içinden çıkılması müşkül hâle getiren açmazlardan biridir.
Rejim, Türkiye aleyhinde faaliyet gösteren Suriye’deki en büyük terörist grup olan PYD/PKK ile anlaşmaya gidebilmekte, YPG’yi Türkiye’ye karşı koruma altına almaktan çekinmemektedir. Rejime bu cesareti veren de Rusya’nın “tavşana kaç, tazıya tut” anlayışıyla gerektiğinde PKK’yi muhatap alabilmesi ve bu konuda rejimle PKK’nın arasındaki mutabakata katkıda bulunmasıdır.

REJİM VE RUSYA, SİYASİ VE STRATELİK HESAPLARINA SURİYE HALKINI KURBAN ETMEKTEN ÇEKİNMEMEKTEDİR

Rejim ile Rusya’nın kara ve hava saldırılarında yüzlerce sivil hayatını kaybetmiş, binlercesi yaralanmış, yüz binlercesi de evsiz barksız kalmıştır. Yüzbinlerce mülteci yine Türkiye sınırına dayanmıştır. Rusya ve Şam yönetiminin kasıtlı İdlib politikalarının bir başka hedefi de perişan vaziyetteki yüz binlerce insanın Türk sınırına doğru ilerlemesi ve bu durumun Ankara için büyük bir baskı oluşturmasıdır.

Türkiye sınırına yakın bölgelerde yüz binlerce mülteci güç şartlar altında hayatlarını sürdürme mücadelesi vermekte, İdlib’de Halep ve Doğu Guta’takine benzer bir insanlık dramı bütün dünyanın gözleri önünde yaşanmaktadır. Rejim ve Rusya, siyasi ve stratejik hesaplarına Suriye halkını kurban etmekten çekinmemektedir. Dört milyonu bulan mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye’nin, yeni bir mülteci dalgasını kaldıramayacağı ortadadır.

İDLİB, AFRİN'LE BİRLİKTE TÜRKİYE SINIRLARININ GÜVENLİĞİ AÇISINDAN STRATEJİK ÖNEMDEDİR

Türkiye’nin rejimle temasa geçmesini isteyenler bilmelidir ki bu yolla ne Türkiye’nin Suriye topraklarında askerî operasyon yapmasını gerekçe oluşturan PYD/PKK terörü bitecek, ne de sivillere yönelik rejim saldırıları son bulacaktır. Suriye’ye barışı getirmek amacıyla Astana ve Soçi süreçleriyle stratejik ortaklık kurulan Rusya bile İdlib’de saldırıların kalıcı olarak durdurulması ve orada barış ortamının tesisi konusunda ikna edilemezken, rejimin görüşmeler vasıtasıyla yola getirilmesi asla mümkün olmayacaktır. 27 Şubat akşamı düzenlenen alçakça saldırı, zaten bu tezin saçmalığını ortaya koymuş bulunmaktadır.
Rejim güçlerinin, İdlib’e tamamen hâkim olmadan durmak niyetinde olmadığı, son alçak saldırıdan anlaşılmaktadır. Hâlbuki İdlib, Afrin’le birlikte Türkiye sınırlarının güvenliği açısından stratejik önemdedir.

İDLİB'DEN TERÖRİSTLERİ TEMİZLEME BAHANESİYLE BÖLGEYE PKK GÜÇLERİNİN SOKULMASI İHTİMALİ YÜKSEKTİR

Türkiye’nin İdlib’de kurduğu gözlem noktaları hâlen tehlike altındadır. Ayrıca İdlib’deki istikrarsızlık; mülteci krizini kontrolsüz ve içinden çıkılamaz hâle getirmekle, Türkiye üzerinde baskı oluşturmakta kalmamış, sınırımızın güvenliğini tehdit eden bir unsur hâline gelmiştir.
Türkiye bu olumsuz tabloya rağmen biryandan Rusya ile diyaloğu sürdürerek soruna barışçı bir çözüm aramaya devam etmekte, diğer yandan da nihai askerî harekât için hazırlık yaparak bölgeye takviye güç sevk etmektedir. Gerek gözlem noktalarının gerekse bütünüyle İdlib’in güvenliğinin sağlanması için, Rusya öncelikle rejimi durdurmaya ikna edilemediği takdirde Türkiye, askerî seçeneğe başvurmak zorunda kalacaktır. Nitekim Millî Savunma Bakanlığından yapılan son açıklamalardan birinde de, İdlib'de gözlem noktalarına yönelik girişimlere karşılık verileceğinin altı çizilmiş ve Türkiye’nin kararlılığı ortaya konmuştur.
Rejim ve hatta Rusya tarafından tolerans gösterilerek İdlib’den teröristleri temizleme bahanesiyle bölgeye PKK güçlerinin sokulması ihtimali yüksektir. Türkiye bu ihtimal karşısında İdlib’in ateşkes bölgesi olarak çatışmaların dışında tutulmasını istemiş ancak şimdiye kadar bu gerçekleşmemiştir.

Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik Barış Pınarı Harekâtı’ndan sonra rejim ve Rusya da İdlib’e saldırılarını arttırmış, Suriye’de zaten karışık olan denge terazisinin batı kefesine yüklenmeye başlamıştır.
Türkiye’nin Libya açılımı ve Kıbrıs bağlamındaki hamleleri bölgedeki dengeleri altüst edince bundan Rusya da rahatsız olmuş, Türkiye’nin başını ağrıtacak İdlib kazanının altına odun atmaya hız vermiştir. Son dönemde Rusya ve rejimin İdlib’e yönelik saldırılarını arttırmasının arkasında Libya adımının Türkiye’ye kazandırdığı bölgesel inisiyatiften doğan rahatsızlık da vardır. Bu sebeple Türkiye’yi zora sokabilecek ve istedikleri sonuçlara razı etmek için önüne engeller, zorluklar çıkarılmaktadır. İşte İdlib de bunlardan biridir.

BU KİRLİ OYUNU BOZMANIN YOLU, TÜRKİYE'NİN YILDIRICI ADIMLAR ATMASINDAN GEÇMEKTEDİR

Bir süre önce Hafter’in Moskova’dan bir anlaşma veya mutabakat metni imzalamadan kaçması, kanaatimizce bir oyundan ibarettir. Hafter’e Libya’da destek verdiği bilinen Moskova yönetiminin yani Putin’in, Hafter’i istediği zaman barışa ikna etmesi işten bile değildir.
O hâlde iki yanlı, ikiyüzlü bir oyun sahneye konmaktadır. Bu kirli oyunu bozmanın yolu, ne yazık ki diplomasiden değil; Türkiye’nin caydırıcı ve vazgeçirici, hatta yıldırıcı adımlar atmasından geçmektedir.

TÜRKİYE, CÜRETKÂR DÜŞMANIN ELİNİ KOLUNU TAMAMEN KIRMALIDIR

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bombalamalar durmazsa sabrımız tükeniyor. Saldırılar sürerse kendi göbeğimizi kendimiz keseriz." demiş; ancak bombalamalar, saldırılar durmamıştır. Sayın Erdoğan’ın da belirttiği gibi Türkiye, İdlib’de kendi göbeğini kesmek zorundadır.
Türkiye; İdlib’de yoğunlaşan düğümü çözmek ve kirli hesapları bir kere daha bozmak için yapacağı son büyük hamleyi engellemek maksadıyla düzenlenen menhus saldırıdan daha güçlü, daha kararlı çıkmalıdır.  Türkiye'yi aciz ve zor durumda gösterme hadsizliğine hiç kimse yeltenmemelidir. Gün, enseyi karartma ve kara propagandalardan etkilenme günü değildir.
Türkiye, cüretkâr düşmanın elini kolunu tamamen kırmalı; onu da, destekçilerini de bir daha saldırıya cesaret edemeyecek, hamle yapamayacak hâle getirmelidir.

Suriye’de Türkiye’ye ayar vermeye yeltenenler, yanlış hesabın İdlib’den döndüğünü görmelidir.
Astana ve Soçi süreçleri, Türkiye’nin varlık ve güvenliğinden asla önemli değildir.
Hangi mutabakatlara imza atılmış olunursa olunsun, komşuluk hukukunu zedeleyenlere ve anlaşma hukukunun namusuna tasallut edenlere anladıkları dilden konuşulmalıdır.
Diplomasinin mütemmim cüzü; kararlı, güçlü ve caydırıcı olmaktır. Türkiye’ye destek konusunda ipe un seren ve İdlib üzerinden ders alarak kucaklarına oturmamızı bekleyen Batılı sözde dostlarımız, riyakâr NATO müttefiklerimiz de boşuna el ovuşturduklarını anlamalıdır.
Türk milleti ve tabiatıyla MHP, Türkiye’nin İdlib’de düşmana vuracağı son darbede hükümetin ve kahraman Mehmetçiğin arkasında tereddütsüz duracaktır.

Milletimiz de, MHP camiası da bu hususta her türlü fedakârlığa hazır ve amadedir.
Bize kefen biçmeye heveslenenler, her Türk’ün asker doğup asker ölecek donanım ve kabiliyetle yaratıldığını yeisle hatırlayacaklardır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
Üreticiden tüketiciye köprü 'Köylü Pazarı'

Üreticiden tüketiciye köprü 'Köylü Pazarı'