23 Kasım 2024
weather
16°
Twitter
Facebook
Instagram
Türkgün Gündem Türkiye'ye karşı görülmemiş bir dezenformasyon çalışması yürütülüyor

Türkiye'ye karşı görülmemiş bir dezenformasyon çalışması yürütülüyor

Türk diasporasının uluslararası alanda yeteri kadar etkili olmadığını ifade eden Dr. Başkan, Ermeni lobisinin faaliyetlerini işaret ederek Türkiye'ye karşı görülmemiş bir dezenformasyon çalışması yürütüldüğünü ve bununla mücadele etmek için güçlü lobicilik faaliyetlerinin geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Dr. Başkan ayrıca, İslam karşıtlığı ve antisemitizm arasında fark olmadığının altını çizdi.

6 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Türkiye'ye karşı görülmemiş bir dezenformasyon çalışması yürütülüyor

Erzurum Teknik Üniversitesi akademisyenlerinden siyaset bilimci Dr. Burak Başkan, Avrupa ve Birleşik Krallık'taki Müslüman ve Türk toplumlarına ilişkin Intell4 Global Strateji Ajansı'ndan İsmail Okan'a önemli değerlendirmelerde bulundu. Avrupa'da antisemitizmin her türlüsünün suç olduğunu hatırlatan Dr. Başkan, buna karşılık Müslümanlara yönelik ırkçı söylemlerin çoğu zaman "ifade özgürlüğü" kapsamında değerlendirildiğini belirtti. Dr. Başkan antisemitizm ve İslam karşıtlığı arasında bir fark olmadığını belirterek, Birleşik Krallık'ta Müslümanlara karşı olumsuz örneklerin yanında büyük önem arz eden güzel girişimlerin de mevcut olduğunu söyledi. Dr. Başkan ayrıca, Avrupa ve Birleşik Krallık'taki Türk toplumunun sayısal avantajına rağmen etkisiz kalmasına anlam veremediğini ifade ederken, İsrail ve Ermeni lobisinin gücünü işaret etti. Türkiye'nin hiçbir ülkenin maruz kalmadığı kadar büyük bir dezenformasyona maruz kaldığını da sözlerine ekleyen Dr. Başkan, Avrupa'daki PKK varlığı ve siyasilerin söz konusu terör örgütüne yaklaşımlarının irdelenmesi gerektiğinin altını çizdi.

Siyaset bilimci Dr. Başkan'ın açıklamasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:

"ANTİSEMİTİZM VE İSLAM KARŞITLIĞI ARASINDA FARK YOK"

"İslamofobi, İslam ve Müslümanlar hakkında yeterli bilgiye sahip olmamaktan dolayı hissedilen korku ve bu korkunun sonucu olarak Müslümanlara karşı gelişen önyargı ve ayrımcılık şeklinde tanımlanabilir. Yani burada aslında bilgi eksikliğinden kaynaklanan bir empati yoksunluğu ve önyargı durumu var. Bu sorun, insanların İslam konusunda bilgilendirilmeleriyle ve günlük hayatta daha çok Müslümanla etkileşim içinde olmalarıyla çözülebilir. Diğer taraftan İslam karşıtlığı bilinçli bir nefret olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla İslam karşıtlığı sorununu, İslam karşıtlarını bilinçlendirerek çözmek mümkün değil. Örneğin Hollanda'nın ırkçılığıyla ünlü siyasetçisi Geert Wilders gibi birini İslam konusunda bilinçlendirmeniz mümkün değil. Bunun yerine Müslümanlara yönelik nefret kaynaklı fiziksel saldırıyı ve nefret söylemini düzenleyen yasalara ihtiyaç var. Pek çok Batılı ülkenin mevzuatı antisemitizmi kesin olarak yasaklarken Müslümanlara yönelik nefret dilini 'ifade hürriyeti' çerçevesinde değerlendiriyor. Tabii bunun temelinde Yahudiliğin bir dinden ziyade bir ırk şeklinde algılanması da yatıyor. Oysa sonuçları bakımından ele alındığında bir Müslüman'ı hedef alan nefret dili ile bir Yahudi'yi hedef alan nefret dili arasında bir fark olmaması gerekiyor. Dolayısıyla biz Müslümanlar olarak Yahudileri koruyan yasal düzenlemelerin benzerlerinin Müslümanlar için de yapılmasını bekliyoruz."

"PKK'NIN TÜRKİYE'DE YAŞATTIĞI ACILARIN BİLİNMEMESİNE İMKAN YOK"

"Avrupa ülkelerinde yaşayan çok sayıda PKK militanı var. Belçika'nın başkenti Brüksel'de Avrupa Birliği Konseyi binasının hemen yanında çadır kurmasına izin verilen bir örgüt PKK. Avrupa'da istedikleri şehirde terör örgütünün sembollerini de kullanarak eylemler düzenleyebiliyorlar. Türkiye'den isimlerin Avrupa ülkelerindeki konferanslarını basıp, fiziksel saldırı bile yapabiliyorlar ve Avrupa polisinin hiçbir engellemesiyle karşılaşmıyorlar. Avrupa ülkelerinde yaşayan sokaktaki apolitik insanın PKK teröründen bihaber olması belki normal karşılanabilir, fakat Avrupa'nın siyaset ve medya çevrelerinin PKK'yı destekleyen tavrını bilinçsizlikle açıklamak mümkün değil. Dünyanın herhangi bir köşesinde kuş uçsa haberdar olunduğu bir çağda PKK'nın Türkiye'ye yaşattığı acıların bilinmemesine imkan yok. PKK, çok yakın bir zamanda Güneydoğu'yu hendeklerle doldurup şehirleri adeta sözde kurtarılmış bölgeler haline getirmeye kalkıştı. Öğretmenleri, doktorları, çarşı iznine çıkmış askerleri sokak ortasında katletti. Canlı bomba eylemleriyle yüzlerce aileyi acıya boğdu. Bunların bilinmemesi mümkün mü?"

"TÜRKLER LOBİCİLİK FAALİYETLERİNDE ETKİSİZ KALIYOR"

"Lobicilik, bir ülkedeki karar alma süreçlerini etkileme faaliyetine verilen isim. Bunun için vatandaşların dernekler, vakıflar, sendikalar ve odalar altında örgütlenmeleri ve bu örgütlü yapıyı kolektif bir baskı gücüne dönüştürmeleri gerekir. Bu karar alma süreçlerini etkileme faaliyeti, doğrudan siyaset mekanizmasına ve siyasetçilere yönelik yürütülebileceği gibi medya ve sivil toplumda belirli tezlerin savunulmasıyla dolaylı olarak da yürütülebilir. Lobicilik faaliyetlerini en başarılı yürüten örneklerin başında, ne yazık ki Türkiye’nin de başını çok ağrıtan Ermeni ve İsrail lobileri yer alıyor. Bugün dünyanın her ülkesinde Türklere rastlamak mümkün. Özellikle Avrupa ve ABD'de ciddi sayıda Türk yaşıyor. Batı ülkelerinde yaşayan Türklerde genel bir organizasyon sıkıntısı var. Kolektif hareket edip yaşadıkları ülkelerin mevcut hükümetleri üzerinde bir baskı oluşturabilen Türk sayısı oldukça kısıtlı. Almanya'da 3 milyondan fazla Türk yaşıyor. Bu Türk nüfusun Almanya'da bir siyasi parti kurup, potansiyelini siyasal arenada güce dönüştürmeyi şimdiye kadar denememesi büyük eksiklik. Kaldı ki böylesi bir parti sadece Türklerin desteğiyle de sınırlı kalmayacak, diğer Müslüman ve Türk halklardan da destek görecektir. Türklerin Batı ülkelerindeki bu genel fotoğrafı Birleşik Krallık'ta yaşayan Türkler için de geçerli. Büyük çoğunluğu deyim yerindeyse kendi ekmeğinin peşinde. Ülkedeki karar alma mekanizmalarını etkileme konusunda oldukça etkisizler. Türklerin kurduğu sivil toplum kuruluşu sayısı oldukça az. Bu organizasyon sıkıntısından dolayı Birleşik Krallık'ta yaşayan Türkler, bu ülkedeki terör örgütü militanlarının tehdit ve saldırıları karşısında çaresiz kalabiliyorlar. Üniversite öğrencileri organizasyon konusunda gurbetçi vatandaşlara göre nispeten daha iyiler. Bu konuda Birleşik Krallık Türk Öğrenci Birliği (TUSU) başarılı bir örnek olarak gösterilebilir."

LOBİCİLİK NEDEN ÖNEMLİ?

Ermenistan'ın lobicilik faaliyetlerine göz atıldığında 1915 olaylarının sözde soykırım olarak tanınmasını içeren girişimler göze çarpıyor. Türkiye'nin tarihi araştırmaların gerçekleştirilmesi yönündeki kararlı duruşuna karşı küresel alanda etki oluşturmayı hedefleyen Ermenistan diasporası çeşitli faaliyetlerle Türkiye aleyhinde propaganda çalışmaları yürütüyor. Son olarak Fransa ve İtalya'nın 1915 olaylarını sözde soykırım olarak tanıması da bu çalışmaların meyvesi niteliğinde. Bu kapsamda Türk lobiciliğinin güçlenmesi uluslararası alanda Ermenistan'ın yalanlarını gözler önüne sererken, konunun araştırılması için Erivan yönetiminin baskı altına alınabilmesi için önemli. Aynı zamanda Ermenistan işgali altında bulunan Azerbaycan toprağı Karabağ'daki terörist unsurların da bölgeden arındırılması da söz konusu lobicilik faaliyetleri ile gerçekleştirilebilir. İsrail lobiciliğine bakıldığında ise, özellikle Filistin'in yaşadığı sıkıntılar göze çarpıyor. İsrail yönetimi mevcut lobi faaliyetleri ile ABD ve Avrupalı yönetimler üzerinde finansal baskı kurarak, katliamlarını meşrulaştırmaya çalışırken görülmemiş bir yardım ve destekle karşılaşıyor. İsrail'in işgal altındaki Suriye toprağı Golan Tepeleri'ni uluslararası topluma kendi toprağı olarak kabul ettirme çabası da bu durum içerisinde değerlendirilebilir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
Mahmut Uslu'dan Ali Koç'a yanıt

Mahmut Uslu'dan Ali Koç'a yanıt