Seksen ihtilalinden bir hayli sonraydı.

Doğu Türkistanlı bir ağabeyim, "Ahmet, Türkistan’dan hacı kafilesi gelmiş, yarın kendilerini ziyarete gidelim mi?" diye sorunca tereddütsüz kabul ettim.

Çocukluğunu, ideallerine kurban eden biri olarak, taşıdığım idealin en önemli parçalarından biri esir Doğu Türkistan faslıydı ve ben bu faslın kahramanlarını görecektim.

Ertesi gün misafirhaneye gittiğimde, kafilenin başkanı yaşlı zatı güleç gözleri, seyrek ak sakalı, üzerinde çapanı, belki de gönlümün diliyle konuştuğu için hiç de anlaşılmaz olmayan sözleriyle karşımda buldum.

Bize geleneksel çaylarından, üzerinde desenler bulunan beyaz somun ekmeklerinden ikram ettiler.

Uzun uzun konuştuk. Bunca yıl sonra aklımdan hiç gitmeyen şu cümlesiydi: Ahmet, biz sizinle hem karındaş hem müselmanız!

Aynı anda zihnimde Ziya Gökalp’in sözlerinin şimşek gibi çaktığını hatırlıyorum:

“-Milletin en kısa tarifi dili dilime, dini dinime uyandır!”

Arada altı bin kilometre mesafe bulunan iki farklı coğrafyada yaşayan, birbirini hiç görmeyen, biri aksakallı diğeri genç, üstelik iki farklı eğitim ve tedrisat ile yetişmiş, dahası biri kapitalist diğeri komünist iki rejimin vatandaşı ama her türlü baskıya, yozlaşmaya, umursamazlığa rağmen tarihten süzülüp gelen ortak şuur ve vicdan beyanı:

"-Biz sizinle hem karındaş hem müselmanız!"

Bu cümle Turan’ın ete kemiğe bürünmüş haliydi.

Turan, kitaplarla öğrendiğimiz bir dünyaydı! Zaten ne öğrendiysek kitaplardan öğrenmiştik. Görmediğimiz, hayalini kurduğumuz koca coğrafyada ülkü ateşimizle dolaşırken Atsız’ın Bozkurtlar romanı, Muharrem Ergin’in Orhun Kitabeleri, Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lügat-ı Türk’ü bize kılavuzluk etmişti.

Esir Türkler coğrafyası iki ülkenin işgali altındaydı.

Biri Sovyet Rusya, diğeri Çin !

Demirperde dağılırken Sovyet Rusya, işgal ettiği coğrafyaya bağımsızlıklarını ilan etme imkanı tanıdı. Ancak kurnaz bir taktikle "Bağımsız Devletler Topluluğu" ilan edip, coğrafyayı denetim altına almayı elden bırakmadı.

Aynı şeyi Çin yapmadı.

19.yüzyılda Mançu Hanedanı döneminde işgal edilen Doğu Türkistan, birçok kez bağımsızlık mücadelesi verdikten sonra 1944’de cumhuriyetini kurmayı başardı. Ne yazık ki bağımsızlık altı yıl sürdü ve "Güzel Türkistan" bu kez Çin Kızılordu’sunun işgaline uğradı, vatan topraklarına Xinjiang yani "Yeni Bölge" adı verildi.

Doksanlı yılların başında şu görüşü tartıştığımızı hatırlıyorum:

"-Keşke, Doğu Türkistan’ı da vaktiyle Çin değil, Rusya işgal etmiş olsaydı."

Yaklaşık 1.6 milyon km kare toprakları ve 22 milyonluk nüfusuyla Doğu Türkistan’ın çilesi bitmiyor.

Çin, mazisinden getirdiği asimilasyon işlemlerini artarak sürdürüyor. Bölge üzerinde Amerika da rahat durmuyor. Devletler oyunu Suriye’de, Ukrayna’da sahnelendiği gibi Doğu Türkistan’da da sahneleniyor.

Türkiye’nin Asya coğrafyasında nüfuzunu arttırması hayati önem taşıyor. Coğrafyaya dokunan insana da dokunur. Daha fazla Orta Asya daha fazla Türkistan ilişkileri gerekiyor. Avrasya kuşağında olmak, her anlamda etkili olmak anlamına geliyor.

"Biz sizinle hem müselman hem karındaşız" diyen Türkistan, zulme, yalnızlığa, çaresizliğe  terk edilemez.