Kaşıkçı olayı gündemden hiç düşmeyecek gibi görünüyor. Zira cinayetin üstünden iki ay geçmiş olmasına rağmen hâlâ bu konuyla ilgili birçok bilinmeyen husus var. Suudi rejiminin, bilhassa Veliaht Prens Salman’ın cinayetin azmettiricisi olduğuna dair güçlü şüphelerin varlığı, meselenin gündemde kalmasına yol açıyor. Suudi yetkililerin tarafsız, bağımsız ve adil bir yargılama yürütemeyeceğine yönelik kanaatin de bunda önemli payı var.

Neredeyse her gün konuya ilişkin bir açıklama yapılıyor ya da yeni bir gelişme yaşanıyor. Tam mesele soğumaya yüz tutmuşken Türkiye yeni bir bilgi paylaşarak konuyu tekrar uluslararası gündeme taşıyor. Son olarak dün İstanbul Başsavcılığı, eski Suudi İstihbarat Başkan Yardımcısı Ahmed Asiri ve Veliaht Prens’in eski danışmanı Saud el-Kahtani hakkında yakalama kararı çıkardı. “Tasarlayarak, canavarca hisle veya eziyet çektirerek kasten öldürmekle” itham edilen bu kişilerin cinayetle ilgisinin olduğuna kesin gözüyle bakılıyor. Prens Salman’a yakınlıklarından dolayı bu kişilerin Suudi Arabistan’da gerektiği gibi cezalandırılmayabileceği ihtimali üzerinde duruluyor.

Türkiye, Suudi Arabistan’ın cinayetin işlenmiş olduğunu teyit ettiği günlerden bu yana yargılamanın Türkiye’de yapılması gerektiğini ileri sürüyor. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan defaatle tutukluların Türkiye’ye iade edilmesi ve yargılamanın suçun işlendiği yerde yürütülmesi gerektiğini dile getirdi. Ne var ki Suudi yönetimi, biraz da ABD Başkanı Trump’ın gösterdiği müsamahaya güvenerek, iadeye yanaşmayacağını ve yargılamayı bizzat yürüteceğini ifade etti.

Suudilerin olayın gizli yönlerinin açığa çıkarılması konusundaki isteksizliği ve Türkiye ile işbirliği konusundaki olumsuz tavrı doğal olarak Türkiye’nin meselenin üstüne gitmesini gerektiriyor. Geçtiğimiz günlerde İstanbul polisinin Yalova’da bir Suudi işadamına ait iki villada arama yapması da Türkiye’nin meselenin üstünün kapatılmasına ve gündemden düşürülmesine engel olmaya kararlı olduğunu gösteriyor.

Türk yetkililer, konuyu uluslararası platformlara taşıyarak Suudi rejimini sıkıştırmaktan imtina etmiyor. Örneğin Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, 19 Kasım’da BM Genel Sekreteri ile Kaşıkçı meselesini görüşmüştü. Ancak söz konusu toplantıya ilişkin yapılan açıklamada, Çavuşoğlu’nun uluslararası soruşturma yapılmasına yönelik resmî bir talepte bulunmadığı ifade edilmişti. G20 zirvesine katılan Erdoğan ise baskının dozunu biraz daha artırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Arjantin’deki görüşmeleri hakkında yaptığı açıklamada “Kaşıkçı konusunda gerekirse uluslararası yargıyı ayağa kaldırırız” diyerek meselenin Türkiye’yi de Suudi Arabistan’ı da aşan bir boyuta taşınacağının sinyalini verdi.

Ardından, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet “Kaşıkçı’nın korkunç cinayetinin sorumlularını belirlemek için uluslararası bir soruşturma gerekiyor” diyerek adeta Erdoğan’a olumlu karşılık vermiş oldu. Bu gelişmelerin ardından Kaşıkçı cinayetinin BM nezdinde ele alınmasına kısa bir süre kaldığını iddia etmek yanlış olmasa gerek. Meselenin uluslararası soruşturmaya konu olması, muhakkak ki cinayetin faillerinin yanı sıra Suudi rejimini ve ABD gibi rejimi destekleyen diğer ülkeleri zor duruma düşürecektir.

Türkiye’nin konuya hassasiyetle ve ısrarla yaklaşımı, Suudilerin meseleyi geçiştirme çabalarını şimdiye dek boşa çıkardı ve bunun böyle devam edeceği anlaşılıyor. Önümüzdeki günlerde, halen nerede olduğu bilinmeyen cesedin bulunması ya da Yalova’daki villalarda yapılan incelemelerde bulunan önemli bir delilin kamuoyuna paylaşılması gibi bir gelişmenin yaşanması şaşırtıcı olmamalı. Kim bilir belki de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ısrarla yinelediği “yerel işbirlikçi Türk mü, başka biri mi?” sorusu da yeni bir sürpriz gelişmenin yaklaştığına delalet ediyordur.

Mail: [email protected]