UKRAYNA ile Rusya arasında yaşanan son gerilim, unutulmaya başlanan bir krizin tekrar gündeme gelmesini sağladı. Kerç Boğazı’nda yaşanan gelişmeler, Kırım’ın ilhakı ve Ukrayna’nın doğusunda yaşanan askerî çatışmalarla somutlaşan krizin tansiyonu her an artırabilecek bir potansiyel taşıdığını hatırlatmış oldu. Sadece iki ülke arasında yaşanan bir sorunmuş gibi görülen krizin, aslında Rusya ile Batı arasındaki çekişmenin bir yansıması olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Kanaatimce meselenin, Rusya’nın Kırım’a göz dikmesi ya da Ukrayna’nın Rus nüfuzuna başkaldırmasından daha karmaşık ve derinde yatan sebepleri vardır.

Ukrayna krizi, esasen Rusya ile Batı/ NATO arasındaki küresel nüfuz mücadelesinin somutlaştığı olaylardan birini teşkil etmektedir. Aynı tespiti 2008 Gürcistan’da yaşanan çatışmalar için de yapmak mümkündür. Rusya, yakın bölgesindeki ülkelerin AB ve NATO gibi Batılı kuruluşlara dâhil olmak suretiyle kendi etki alanının dışına çıkma girişimlerine gerekirse kuvvet kullanarak engel olacağını ortaya koymaktadır. Gürcistan’ın NATO üyeliği hırsı nasıl 2008’de Tiflis ile Moskova’yı savaşın eşiğine getirmişse, Ukrayna’nın Batı’ya meyletmesi de Moskova’nın Kiev karşısında yumruğunu sıkmasına sebep olmaktadır. Diğer bir ifadeyle işin aslı, Batı ile Rusya arasında uluslararası seviyede yaşanan güç rekabetidir. Rusya’nın ve ABD’nin ulusal güvenlik ve savunma stratejilerinde karşı tarafı “güvenlik riski” olarak tanımlaması da bu çerçevede değerlendirildiğinde şaşırtıcı değildir.

Rusya ile genel olarak Batı, özelde is ABD/NATO arasındaki rekabetin giderek kızıştığı ve sertleştiği görülmektedir. Bunun söylem seviyesinde görünür olduğu bir yana, somut bazı gelişmeler söylemin altının doldurulduğuna işaret etmektedir. Örneğin NATO, artan Rus baskısına karşı caydırıcılığını ve savunma yeteneklerini artırmak amacıyla 2016’da NATO-Rusya sınırına askerî güç konuşlandırma kararı almıştı. Çok geçmeden Estonya, Litvanya, Letonya ve Polonya’ya birçok NATO müttefikinden gelen 4500 civarında asker yerleştirildi. Bu hamle, Rusya’nın Batı sınırında artık zayıf Baltık ülkelerinin değil, bizzat NATO’nun bulunduğunun ilânı oldu. Hâliyle Rusya, bunun NATO’nun kendi aleyhine olacak şekilde yayılması ve Rusya’yı tehdit etmesi olarak algıladı.

İki taraf arasında artan tansiyon, ABD’li ve Rus diplomatların karşılıklı olarak sınır dışı edilmesi gibi sembolik sayılabilecek hamlelerle de gündeme geldi. Ancak meselenin askerî alandaki yansımaları, iki ülke arasında giderek artan güvensizliğin kontrollü bir şekilde tırmandırıldığını ortaya koydu. Rusya’nın NATO’nun yayılmasına bir cevabı, Eylül 2017’de gerçekleştirdiği Zapad (Türkçesi “Batı”) askerî tatbikatı oldu.

Zapad tatbikatının yürütüldüğü yerlerin Rusya’nın Baltık sınırı ve Belarus’un batı kesimi olduğu dikkate alınırsa, NATO- Rusya sınırında askerî birliklerin dar bir bölgede karşı karşıya geldiği anlaşılacaktır. Rusya’nın batı sınırı ve Baltık Denizi gibi yakınındaki bölgelerde yapılan askerî tatbikatlar, hem bir gövde gösterisi hem de karşı tarafa yönelik bir ikaz olarak dikkat çekmektedir. Bu çerçevede; Ukrayna’da yaşananlar, küresel seviyede yaşanan ABD-Rusya çekişmesinin bölgesel seviyedeki izdüşümüdür denilebilir.

Dolayısıyla, Kerç Boğazı’nda yaşanan gelişmenin Ukrayna’nın “Türk Akımı projesine bir tepkisi” olduğu yönündeki değerlendirmeler tümüyle isabetsizdir. Zira Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunan ve Kırım’ın ilhakını tanımayarak Rusya-Ukrayna çatışmasında Kiev’in yanında duran Türkiye’nin Ukrayna tarafından hedef alınmasının hiçbir rasyonel açıklaması yoktur. Kısacası, meselenin bir şekilde Türkiye ile bağlantılı olduğunu savunmanın makul bir gereği ve açıklaması bence yoktur