CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Ülkücü kardeşlerime sesleniyorum, lafla milliyetçilik olmaz" demiş.

Sosyalist Enternasyonal üyesi CHP’nin Genel Başkanı, ülkücülere milliyetçilik dersi vermeye kalkarsa ne olur?!

En hafifinden ayıp olur.

Solun marjinal renklerine partisinin temsil noktalarını açan, ayrılıkçı etnik siyaseti meşrulaştırmak için elinden geleni yapan bir anlayış milliyetçilik adına ahkam kesiyor.

Komik !

HDP ile fikir ve eylem birliği yapmak siyasetin çıkmazıdır.

CHP çıkmazda.

Böyle bir siyaset her kurum ve kuruluş için meşruiyetin tahribi demektir.

Vatanın bölünmez bütünlüğünü göz ardı eden ve ne olursa olsun hükümetin tasfiyesini amaçlayarak körleşen telakki her şeyi konuşabilir ama milliyetçiliği asla!

CHP, marjinal solun hamiliği vasfını(!) üstünden atamıyor.

Sadece şimdi değil, ortanın solu kavramını icat ettiği zamandan bu yana CHP, bir tür Kerensky sendromu yaşıyor.

Kerensky’i de kim ?

1917 Mart devriminde Rusya’da başbakan olmuş, sonra ekim devrimine direnemeyerek ülkeyi terk etmiş bir Rus sosyalist. Kerensky sendromu işte tam bu olayda ortaya çıkıyor. İzahı şudur :İktidara sosyal demokratlar gelirse, sonunda ülke komünistlerin eline düşer.

Kerensky, sosyal demokrattır ama öyle hatalar yapıyor ki Rusya komünistlerin eline geçiyor ; Rusya’dan kaçınca yaşamını Amerika’da sürdürüyor, ardında bir kızıl çarlık rejimi bırakarak.

Kerensky sendromu ve HDP ile iş birliği !

HDP ile yürümek ve milliyetçilik üzerinden ders vermeye kalkmak.

Milliyetçilik siyaset okulunun yakınından geçmemişler için ne büyük çelişki.

Yüz yıllık siyaset deneyi, iki bin yıllık tarihi şuur, elli yıllık birebir tecrübe ile milliyetçilerin kimseden ders almaya ihtiyacı yoktur. Çünkü ellerinde kale gibi Dokuz Işık Doktrini ve önlerinde milletin mutluluğu ve devletin bekası için çalışan kararlı bir lider var.

O Dokuz Işık Doktrini ki, CHP’nin İzmir adayının babası tarafından suç unsuru olarak telakki edilmiş ve C-5’lerin gölgesinde tarihin kürsüsünden kaldırılmak istenmiştir.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun "Hiçbir suçu yok, kamu görevlisiydi, başarılı bir hukukçuydu" diye övdüğü Nurettin Soyer’in Dokuz Işığı tahrif etmeye çalışarak, kelimelere insafsız anlamlar yükleyerek hazırladığı iddianame hukuk tarihine yüz karası bir metin olarak geçmiştir.

Alparslan Türkeş’in mahkemede yerden yere vurduğu, "Bizi bu paçavrayla mı asacaksınız?" diye fırlatıp attığı iddianame, baştan başa milliyetçiliğin mahkumiyeti amacını taşımaktadır.

Nurettin Soyer’i savunmak ve oğlunu İzmir’e aday yapmak, açıkça milliyetçiliğe karşı olmak anlamına gelmektedir.

Nurettin Soyer vakası, milliyetçilik konusunda turnusol kağıdı özelliği taşımaktadır.

Bu kadar net.

İdeolojik hareketlerin dünü, bugünü, yarını tutarlı bir bütünlük arzetmelidir. Türk milliyetçiliği bu bütünlüğün seyrinde siyasal varlığını sürdürmüştür. Temel kavramı millettir; argümanı devlet ülküsüdür. Dün neyi savunmuşsa bugün o çerçevede hareket eder ve yarının bu bütünlük içinde gerçekleşeceğine inanır.

12 Eylül cuntasının mahkum etmek istediği bizatihi Türk milliyetçiliğidir.

Başaramamıştır.

Kimse başaramayacaktır.