Ahbap çavuş ilişkileri
Toplum olarak aile, dostluk, komşuluk gibi bağlarımız kuvvetlidir. Bunlar kültürel kodlarımızın vazgeçilmez parçalarıdır. Ancak bu yakınlıkların kişisel çıkarlara tahvil edilip yasaların ve kurumların üzerinde bir güç olarak kullanılması, bizi içten içe çürüten bir zehre dönüşmektedir.
Devlet dairesinde sırayı es geçip arka kapıdan işini halleden, trafik kuralını ihlal ettiğinde "Ben falancayı tanıyorum" diyerek cezadan yırtmaya çalışan, yahut kendi bağlantılarını baskı unsuru olarak kullananların tevessül ettiği bu "arka kapı yolculuklar", toplumun omurgasını oluşturan adaletin ve eşitliğin sessiz düşmanlarıdır.
Sosyal yapıyı ayakta tutan sağlam tuğlalar çatladıkça, aralarındaki derin yarıklardan eşitsizlik, adaletsizlik ve yozlaşma sızar. Son dönemde gözle görünür hale gelen ve günbegün artan "kanundan tanıdık vasıtasıyla kaçma" alışkanlığı, bu yarıkları daha da derinleştiriyor.
Artık utanma ve arlanma olmaksızın, meydan okurcasına söylenen "Benim arkam sağlam" veya "Görürsünüz siz!" minvalinden ifadelerin, devlet kurumlarına olan güveni yerle bir ettiği de ortadadır.
Çürük elmaları saymazsak, bir yanda görevini layıkıyla yapmaya çalışan kamu görevlileri böylesi sözlerle tehdit edilirken; diğer yanda adalet arayan vatandaşlar, ayrıcalıklı kesimlerin nasıl elini kolunu sallayarak yol aldığını gördükçe adalete ve sisteme olan inançlarını kaybediyor.
Hukuk devletinin köklerine musallat olan bu davranışlar, toplumsal barışın üzerine kara bulutlar indiriyor. Kural tanımayanlar “dayı, amca, tanıdık” kozunu trafik kontrolündeki polise, adliyedeki yargıca, iş başındaki memura pervasızca çekiyor ve devletin üzerine yerleştiği adalet düzenini bypass etmeye çalışıyor.
Öyle ki, gerçekten bir tanıdığı olmayanlar bile cezadan veya yaptırımdan kaçabileceğini düşünerek tanıdık jokerini masaya sürüyorlar. Daha kötüsü, görevliler de böyle bir tehditle karşı karşıya kaldıklarında, "Ya doğruysa?" düşüncesiyle görevlerini yerine getirmekte tereddüt ediyorlar. Çünkü devlet dairelerinde eşe, dosta, hısma tanınan iltimasların ifşası ve dedikodusu yayıldıkça, bu algı daha da derinleşiyor.
"Kanunlar var ama herkese değil" algısı, hukuka olan inancın sarsılmasına, kişilerin yasaları umursamamasına ve tanıdıklarını kalkan yaparak kendilerine alan açmasına neden oluyor. Herkesin sadece kendi gemisini kurtarmaya çalıştığı bu adaletsiz ortamda, toplumsal sözleşme ayaklar altında kalıyor.
Bu çürümenin sonuçları, derin ve sarsıcıdır. Adaletin eşit dağıtılmadığına dair yaygın düşünce, toplumda derin bir güvensizlik duygusu yaratır ki, bu da kutuplaşmaya ve sosyal çözülmeye zemin hazırlar.
Hukukun üstünlüğüne dayalı sağlam bir toplum inşa etmenin tek yolu, bu "tanıdık ve çıkar" düzenine karşı sıfır tolerans göstermektir. Kurumların bağımsızlığı güçlendirilmeli, denetim mekanizmaları sıkılaştırılmalı ve bu kanun dışı taleplere karşı caydırıcı yaptırımlar hayata geçirilmelidir.