Türkiye kazanırken muhalefet neden kaybeder?
Tek kazanma şansı, ülkesinin kaybetmesine bağlı olan bir muhalefetin başarılı olma ihtimali, kendisinden çok dış etkenlere bağımlıdır. Böyle bir muhalefetin, ülkesinin elde edeceği zaferlerde yüzü düşer; ülkesi yeni mevziler kazandıkça mahfillerinde matem yelleri eser. Çekememezlik hissiyatı ve başarılı neticeleri hazmedememe sorunları, bu kaybediş psikolojisinin açık semptomlarıdır. Türkiye’deki ana muhalefetin hali pür melali de tam olarak bu psikolojik tabloya uygundur.
CHP’nin gönlü Karabağ’da Ermeni’yle, Suriye’de Esad’la, Libya’da Hafter’le, Türkiye’de DEM’le hemhal olmuşken; Türkiye’nin bu alanlarda yakaladığı müspet neticeler, onları kaybetme psikolojisine itiyor. Durdukları yer, milletin safından ziyade, Türkiye’ye diş bileyenlerin hizası oluyor.
Türkiye’nin haklı mücadelesi dünya tarafından takdir görürken, CHP’nin bu başarıları Türkiye karşıtlarının hanesine yazdırma çabası tam bir haset sancısı... Cümle âlem 8 Aralık Suriye devriminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderlik biçimini saygıyla selamlarken; Türkiye’deki muhalefet gazetecileri bile “Adam yine kazandı” derken, CHP yönetimi hâlâ bu başarıyı değersizleştirmenin yollarını arıyor. ABD’nin yeni eskisi Trump bile Suriye’deki gelişmelerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Türkiye’nin kazanımlarından bahsederken, bu CHP hala “İsrail kazandı, ABD kazandı” propagandasını yapıyor.
Suriye’nin güvenli limanlara zincir atması, Türkiye’nin terörle mücadelesine, milyonlarca sığınmacı sorununa ve bölgesel ticari ilişkilerine pozitif yansıyacakken CHP neden yas tutar? Terör sorununun kökten çözülmesi mi korkutuyor onları? Mültecilerin anavatanlarına güvenli ve onurlu dönüşleri mi rahatsız ediyor? Türkiye’nin artan ticari potansiyeli mi huzurlarını kaçırıyor? Maalesef cevaplar “evet” şeklinde. Çünkü bu gelişmelerin her biri, ekonominin en zor günlerinde bile sırtını yere getiremedikleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hanesine yazılacak yeni bir siyasi zafer demektir. Ve CHP’nin siyasi okumasına göre bu kabul edilemez bir durumdur.
Onlar istiyor ki, Türkiye kaybetsin, Erdoğan kaybetsin; ülke krizlerle boğulsun, halk umutsuzluğa sürüklensin ki iktidarın kapıları kendilerine sonuna kadar açılsın. Böylece, iktidar yolu onursuz bir zaferin taşlarıyla döşenmiş olsun. İşte bizim muhalefetimiz, meseleleri bu kadar kolaycı ve bir o kadar da sığ bir perspektifle ele alan bir muhalefettir.
Cumhuriyetin en köklü siyasi oluşumunun, memleket meselelerine sunabildiği hiçbir özgün katkı yok. Sağlam çözüm önerileri üretecek yetkin kadroları yok. Eleştirinin kolaycılığına sığınmak dışında hiçbir meziyetleri de yok…
Bu zihniyet yapısı sadece Cumhur İttifakı’nın başarılarını görmezden gelmekle kalmıyor, kendi içindeki başarısızlıkları da reddediyor. Sonuçta ne oluyor? Suriye bile 61 yıllık BAAS zulmünden kurtulurken CHP Özgür Özel ile kendi esaretini aşamıyor. Türkiye her alanda aşama kaydediyor ama Türkiye’de sağlıklı bir muhalefetin tezahürü bir türlü gerçekleşmiyor.