Siyonist vahşet ve Gazze’nin yalnızlığı sürüyor


Yeryüzünde bugün, insanların en aşağılık hali olarak tarif edilen “esfel-i sâfilîn” sıfatını herhalde en çok hak edenler, İsrail yönetimi ve onu kayıtsız şartsız destekleyenlerdir. Netanyahu adlı bu yaratık ve onun masum insanlara yönelik katliamlarını destekleyenlere insan demek mümkün değildir. Tüm İsrailliler ve Yahudiler için bu tarifte bulunmak elbette haksızlık olur. Çünkü bu katliama karşı çıkan İsrailliler ve Yahudilerde bir hayli fazladır.
İsrail yönetimi, sapkın bir din ve tarih anlayışıyla, Gazze’nin üzerinde bir tek canlı bile bırakmamak için aralıksız bir şekilde soykırım ve katliamlarına devam ediyorlar. ABD destekli İsrail on binlerce insanı öldürdü, yüz binlercesini yaraladı. Gazze’de taş üstünde taş bırakmadı; hayatı yerle bir etti. İnsanları bir bardak suya, bir dilim ekmeğe muhtaç hale getirdi. Sağ kalan Gazzeli mazlumların birçoğu da İsrail bombalarıyla değil, açlık ve kıtlıkla can veriyor.
Eğer Gazze'yi "Git ve bunları yap" diyerek şeytana teslim etseniz, inanın şeytan bile bu kadar gaddarlığa cesaret edemezdi. ABD destekli İsrail, dünyanın gözü önünde hiçbir uluslararası kuralı umursamadan bu vahşeti sürdürüyor.
Bir İsrail askerinin, “Öldürmek için Gazzeli bebek arıyoruz.” dediği bir video vardı. Normalde herkesin kanının donması gerekirdi. Ama İsrail, dünyayı kendi katliamlarına o kadar alıştırdı ki, artık yaşananlar çoğu kişi için sıradan hale geldi.
Geçtiğimiz günlerde, bir İsrailli yerleşimcinin Gazze’de bebeklerin öldürülmesini aklamaya çalışırken insanlık dışı zihniyetini tüm çıplaklığıyla ortaya koyan şu sözlerine denk geldim:
“Gazze'de masum insan yok. Gazzeli bebeklerin 18 yaşına kadar büyüyüp beni öldürmesini mi beklemeliyim? Ben kendi bebeklerimi korumak zorundayım, onların bebeklerini değil.”
Bu söz, yalnızca bireysel bir nefretin değil, sistematik bir vahşetin ve sapkın bir zihniyetin dışavurumudur. Bebeklerin doğuştan suçlu sayıldığı bir akıl tutulmasıyla karşı karşıyayız. Bu açıklama, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırımın yalnızca siyasi değil, aynı zamanda ideolojik bir temele dayandığını göstermektedir. Çünkü Siyonist çizgideki her İsrailli, bu sapkın düşünce yapısına sahiptir. İnanın, her öldürülen çocuk karşısında zevkten dört köşe olduklarına şüphe yoktur.
İsrail’in kendi televizyon kanallarından Hot 8’e röportaj veren bir Siyonist asker, gülerek şu insanlık dışı sözleri sarf ediyordu:
“Filistinlileri kafeslere kapatıp öldürdük. Birimiz 16 yaşındaki bir kıza tecavüz etti. Bir kısmımız da alev püskürtücülerle peşinden koşup onu yaktı.”
Bu ve benzeri ifadeler, sıradan bir savaş suçunu değil, doğrudan insanlığa karşı işlenmiş bir suçun, hatta vahşetin açık itirafıdır. Gülerek anlatılacak kadar sıradanlaşmış bu canilik, sadece faillerin değil, bunu üreten ve destekleyen Siyonist sistemin de alçaklığını gözler önüne sermektedir.
Bir çocuk öldüğünde tüm dünyanın ayağa kalkması gerekirdi. Oysa Gazze’de binlerce çocuk öldü, öldürülmeye de devam ediyor. Dünyayı yönetenlerin bir kısmı suskun, bir kısmı ABD-İsrail karşısında korkunun esiri olmuş, kimileri ise bu katliamları açıktan desteklemektedir. İslam dünyası ise acizliğin içinde, adeta devekuşu gibi başını toprağa gömmüş vaziyettedir.
Cemil Meriç’in şu sözü bugün her zamankinden daha anlamlı:
“Zulmün olduğu yerde tarafsızlık, namussuzluktur.”
Ama ne yazık ki, “İslam dünyası” diye anılan ülkelerin çoğu için Gazze’nin zerre kadar önemi yoktur.
Gazze’deki on binlerce masum işte bu duyarsızlık yüzünden öldü ve ölmeye devam ediyor. Gazze’de ölümleri izlemek artık o kadar sıradan hale geldi ki, insanın kanının donması gereken manzaralarda kimsenin kılı kıpırdamıyor. En tehlikeli süreçte katliama, soykırıma herkesi alıştırmaktı ve herkes buna alıştı. Yarın uyandığımızda bir atom bombasıyla Gazze topyekün ortadan kaldırılsa kimsenin şaşırmayacağı bir atmosfer oluşturdular.
Dünyadaki vicdan sahibi devletler ve İslam dünyası, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin şu tespitleri etrafında birleşerek Gazze’deki bu vahşete artık dur demelidir:
“Böyle bir cinnet, böylesi bir zincirleme cinayet ve vahşet, hiçbir dönemde, hiçbir devirde vuku bulmamıştır.
Ahlaki, insani ve hukuki caydırıcılığı kalmamış cılız kınama mesajlarına bel bağlamanın, bundan bir yarar ummanın, bununla mündemiç bir sonuç beklemenin artık hiçbir önem ve önceliğinden bahsedilemeyecektir.
İsrail’in anladığı ve anlayacağı dil bellidir.
Bu dilin terennüm ve tedavülünü derhal sağlayacak malum irade, eğer bağlayıcılık, haysiyet, itibar ve şeref seviyesini kaybetmemişse, Birleşmiş Milletler Teşkilatı’dır.
Seri ve sistematik katliama uğrayan sadece Gazzeli mazlumlar değil; insanlığın topyekûn mirası, emaneti ve değerler hazinesidir.”
İsrail’in zulmüne ve vahşetlerine karşı, yalnızca Gazzeliler için değil, insanlık onuru için ses yükseltmek zorundayız. Dini, ırkı, dili ne olursa olsun dünyadaki herkes vicdan ve merhamet etrafında birleşmelidir. Bugün vahşetler karşısında duyarsız kalanların, gün gelip İsrail gibi bir sapkın devlet tarafından vahşete maruz kalmayacağının garantisi yoktur. Bugün durdurulmayan İsrail’in yarın bölgede diğer ülkeleri hedef alacağı bir gerçektir. Çünkü Siyonist İsrail’in sapkın din ve tarih anlayışı bunu emrediyor.