Ecevit’in şapkası CHP’yi kurtarır mı?

CHP’nin son 15 yılda her köşeye sıkıştığında ya da suçüstü yakalandığında sıkça başvurduğu üç yöntem var.
Bunlardan ilki; Erdoğan karşıtlığı üzerinden dilini sertleştirerek hem tabanını konsolide etmek hem de parti içi muhalefeti sindirmeye çalışmak.
İkincisi; “yasal hak” bahanesiyle eylem, direniş, protesto gibi olgular üzerinden sokakları karıştırmak.
Üçüncüsü ise; Bülent Ecevit şapkası (kasket) takmak.
Bu yöntemler CHP’nin 7 ve 8. Genel Başkanları Kemal Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel tarafından uygulanan usta-çırak ilişkisinin en bariz örneğidir. Kemal Kılıçdaroğlu ne zaman parti içi muhalefet tarafından sıkıştırılsa ya da CHP’nin kirli çamaşırları ortaya dökülse hemen dilini sertleştirir, bir bahaneyle sokak çağrısı yapar ve kurultay zamanı gelince de Ecevit’in şapkasını takmayı ihmal etmezdi. Özgür Özel de normalleşme çabalarının parti içi muhalefete takılmasının ardından çareyi dilini sertleştirmek de, sokak çağrısı yapmakta ve Ecevit şapkası takmakta buldu.
CHP’li belediyelerde ortaya çıkan yolsuzluk ve terör soruşturmalarının İBB’ye kadar uzanması CHP’yi içinden çıkılması zor bir duruma düşürdü. İddiaların parti seçmenine izahının imkânsızlığı ve içerideki çürümüşlüğün geldiği geri dönülmez nokta Özgür Özel’i hamasi söylemler üzerinden mahkeme sürecini örtbas etmeye yöneltti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret, halkı sokağa davet, öğrencileri isyana teşvik, ülke kaynaklarını boykot, yabancı basın üzerinden Türkiye’yi dışarıya şikâyet ve yabancılardan yardım talebinde bulunmasının yanı sıra ölümü bile göze aldığını söyleyerek hayat çeşmesinin dibini kurutmaya çalışması acil kaçış rampası olarak görüldü.
Ekrem İmamoğlu’nun hakkındaki iddialar yerine sosyal medya hesabından merhum Adnan Menderes, Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit’in mahkeme salonlarındaki fotoğraflarını yayınlaması ve Özgür Özel’in Ecevit şapkasını takarak yolsuzluğun üzerini örtmeye çalışması dikkatlerden kaçmadı.
Her fırsatta siyasi bir koz olarak kullandıkları Bülent Ecevit yolsuzluklar karşısında nasıl bir tavra sahipti? Üzerine mi giderdi yoksa üzerini örtmek için halkı sokağa mı davet ederdi? Ülkesini boykot ettiği ya da yabancılara şikâyet ettiği görülmüş müydü?
O zaman 21 Aralık 1999 tarihine gidelim ve büyük bir yolsuzluk olayının karşısında dönemin iktidarının nasıl bir tavır sergilediğine bakalım.
20 Aralık 1999 tarihinde DSP Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit, MHP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, Maliye Bakanı Sümer Oral, Sanayi ve Ticaret Bakanı Kenan Tanrıkulu'nun katıldığı zirvede beş bankaya el konulması, mali durumu biraz daha iyi olan 2 bankanın da birleştirilmesi kararlaştırıldı. Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp ve Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel'in verdiği bilgiler üzerine alınan operasyon kararı sonrasında Egebank, Esbank, Sümerbank, Yurtbank, Yaşarbank'ın hisselerinin TMSF'ye devri için gereken Bakanlar Kurulu kararnamesi hazırlandı.
El konulan bankaların tamamı uzun süredir yüksek faizlerle piyasadan para topluyordu. Egebank ve Yurtbank'ın dolara yüzde 30'a varan faizlerle topladığı murakıp raporlarıyla belirlendi. Söz konusu bankaların kasım ayı sonu itibarıyla vatandaştan topladığı paranın miktarı 2 katrilyon 300 trilyon lirayı aştığı raporlara yansıdı.
El konuşan 5 bankanın içerisinde yer alan Egebank’ın sahibi Yahya Murat Demirel dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in yeğeniydi. Buna rağmen Bakanlar Kurlunun aldığı kararın altına imza attı ve 21 Aralık’ta TMSF bankalara el koydu. Yahya Murat Demirel, Çıkar Amaçlı Suç Örgütüyle Mücadele Kanunu’nun 1’inci maddesi uyarınca 28 Eylül 2000'de gözaltına alındı ve 3 gün sonra da tutuklandı. Demirel 19 yıl 5 ay 10 gün hapse mahkûm edildi ve 48 milyon 587 bin liraya çarptırıldı.
Yolsuzluk ve irtikap soruşturmaları bununla da sınırlı kalmadı. 5 bankanın inceleme sürecinde yer alan dönemin Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel’in, 22 Şubat’ta kurların serbest bırakılması öncesinde 21 Şubat 2001 tarihinde Halk Bankasındaki 52 milyar lirasını dolara çevirdiği ve bir gecede parasını 91 milyara çıkararak yüzde 40 kazanç elde ettiği ortaya çıktı. Bunun üzerine 57. Hükümet, MB Başkanı Gazi Erçel’in istifasını istedi ve 25 Şubat’ta istifası alındı.
57. Hükümet ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel yolsuzluklar karşısında kılı kırk yaran bir tavır gösterdi. O dönem hiçbir yönetici ne haklı sokaklara davet etti, ne boykot çağrısında bulundu ne de “darbe” iması yaptı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel temiz siyaset istiyorsa elini sokaklardan, dilini de yabancı yayın organlarından çekmeli. Türk mahkemelerini hedef almayı bırakmalı. Yolsuzluk iddialarından arınmış bir CHP düşlüyorsa Ecevit şapkası değil, Ecevit yüreği takmalı.