Nefret suçları ve terörizme alet olan internet
Tüm dünya, Yeni Zelanda’da bir teröristin camilerde ibadet eden Müslümanlara yaptığı saldırıyı şiddetli şekilde kınadı. Bu saldırı esasen bir Hristiyan tarafından Müslümanlara yönelik yapılan bir saldırı olmasına rağmen nedense İslamofobiyi ekranlara taşıdı. Olayın daha da medyatik hale gelmesinde en önemli sebep ise saldırının saldırgan tarafından canlı şekilde Facebook üzerinden yayınlanmasıydı. Hatta saldırgan, saldırıdan önce Twitter’da bu şekilde bir saldırı yapacağını üstü kapalı da olsa yazmış ve içinde Türklere karşı da nefret ve tehdit dolu bir manifesto yayınlamıştı.
Ne Twitter, ne de Facebook, olay öncesinde bunu fark etmedi, engellemedi. Büyük seslerle yapay zekâ kullandıklarını reklam eden sosyal medya şirketleri en temel sorunlar olan, pornografi, kimlik hırsızlığı, aldatma amaçlı reklamlar ve terör paylaşımlarının tanınması ve engellenmesi konusunda sınıfta kalıyor.
Bununla beraber sosyal medya platformlarının diğer yazılım ve servis geliştiricilere sunduğu bazı imkânlar var. API adı verilen ara yüzlerle diğer şirketler bu veri üzerinde birçok servis geliştirebiliyorlar. Bu ara birimlerin seçim kampanyalarında vatandaşların kararlarını manipüle etmek için kullanıldığı da bilinen gerçekler. Neyse ki sosyal medya platformları toplumdan gelen baskılar neticesinde seçim kampanyalarında o ülke dışından başlatılan veya ödenen kampanyalara izin vermemeye başladılar.
Onlarca irili ufaklı güvenlik olayına rağmen sosyal medya şirketleri halen yüz kızartıcı veri çaldırmaları yaşıyorlar. En sonuncusu yine Facebook’tan. Siber güvenlik gazetecisi Brian Krebs, 21 Mart’ta Facebook’un kullanıcı şifrelerini yıllardır okunabilir biçimde ve Facebook çalışanlarının erişebileceği yerde tuttuğunu ifşa etti. Halbuki şifrelerin okunamaz ve yalnızca doğrulanabilir halde tutulması gerekirdi. Milyar dolarlık şirkette siber güvenlik 101 derslerinde ilk öğretilenlerden birine aykırı bu uygulama gerçekten düşündürücü. Durumun ifşası üzerine, Facebook bir açıklama yaparak olayı doğruladı. Kibarca “Facebook dışına çıktığına veya Facebook çalışanları tarafından kötüye kullanıldığın dair bir delil yok” dedi.
İşte bu şekilde nefret yayan, mahremiyeti yok eden, siber güvenliğe leke süren tüm bu ve benzer olaylar devletlerin sosyal medya üzerinde kontrolcü davranması için geçerli sebepler sunuyor. Ayrıca mahremiyet ve güvenlik konusunda hassas birçok insanın “Quit Facebook” (Facebook’tan Çık) gibi kampanyalara dahil olarak siber güvenlik ve mahremiyete önem vermeyen sosyal medyaları terk etmesine de sebep oluyor.
İçerikten para kazanan sosyal medya şirketlerinin, bu tür içeriklerin bildiriminde kullanıcılara güvenmeyi bırakması, yapay zekâyı yalnızca para kazanmak için değil, güvenliği sağlamak için kullanmaya başlaması gerekiyor.