Ve 23 yıl önce bugün. Tarih 29 Aralık 1996.

Bir gecede gerçekleştirilen fetihin, karda yürüyüp izini belli etmemenin, küçük de olsa ‘vatan toprağı’dır demenin, toplum hafızasında yer edinen çok yakın tarihi olaylardan birisinin adı: Kardak

“Kıraç bir toprak da olsa, bir yurt parçasını vermektense bir savaşa girmekten çekinmem; çünkü o benim değil milletindir” diyordu Mete Han. İşte bu sözün yakın tarihteki örneğini bizler, dönemin başbakanı Tansu Çiller ile duymuştuk. “Bizde tek çakıl taşı verilmez” diyerek, kararlılıkla rotayı Kardak adalarına çevirmenin yıl dönümü bugün.

Şimdi biraz hatırlayalım o günleri.

Figen Akat isimli kuru yük gemisinin, 25 Aralık 1995 tarihinde Yunanlıların Imia, Türklerin ise Kardak ismini verdikleri kayalıklarda kaza geçirmesi ile başlayan süreç neticesinde, iki taraf da bu kayalıkların kendilerine ait olduğunu iddia etmişlerdir.

Krizin patlak verdiği o an ;

Figen Akat'ın kaptanı Türkiye'den yardım istemiştir. Yunanlılar kayalıkların kendi kara suları içerisinde bulunduğunu iddia etmiş ve ''Size ancak biz yardım ederiz'' demişlerdir. Böylece denizin orta yerinde duran ve o zamana kadar değersiz ve önemsiz kabul edilen kaya parçaları, iki ülkeyi karşı karşıya getirmiştir.

Üzerinde insan yaşamayan, herhangi bir ekonomik değeri olmayan bu kayalıkların aidiyeti konusunda, Ege’ye komşu iki ülke olan Türkiye ve Yunanistan’ın fikir ayrılığına düşüp savaşın eşiğine gelmeleri, ilgili kayalıkların egemenliğinin Ege’de benzer statüde olan diğer coğrafi oluşumlar bakımından örnek teşkil edebileceğindendir.

Halkın gözünde ise, iki ülke vatandaşları da bu kayalıkların kendi ülkelerine ait olduğunu iddia ediyorlardı. İlk hareket Yunanlılardan geldi, birtakım vatandaşlar kayalığa ulaşarak buraya Yunan bayrağı diktiler. Bu harekete cevaben, birtakım Türk gazeteciler helikopterle adaya inerek, Yunan bayrağını indirdiler ve Türk bayrağını diktiler. Yunanlılar ise buna sert bir biçimde karşılık verdiler. Bu sefer donanmalarıyla kayalıklara gelerek, etrafı kuşattılar. Kendi bayraklarını tekrar diktiler, böylece Kardak Kayalıkları, Yunan donanmasının kontrolü altına girmişti.

Yunanlıların adayı kuşatması başkent Ankara’da ve dünya kamuoyunda tam bir kriz yaratmıştır. Amerika'nın tavrı ise daha sert olmuş, ''İlk kurşunu kim sıkarsa, karşısında bizi bulur'' demişlerdir. Şimdi acilen bir çözüm bulunmalıydı. 30 Ocak 1996 akşamı bütün kuvvet komutanlarının da katılımıyla başkentte çok önemli bir toplantı yapıldı. Tam o sırada, Dışişleri Müsteşar Yardımcısı İnal Batu, hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir öneri sundu. Bölgede iki kayalık vardı. İnal Batu, Yunanlıların kuşattıkları adanın tam karşısındaki boş olan kayalıklara Türk kuvvetlerinin çıkmasını önerdi. Başbakan Tansu Çiller, kuvvet komutanlarının görüşlerini aldı. Generaller ''Emir verirseniz adaya asker çıkartırız'' dediler. Böylece düğmeye basıldı, operasyon başlıyordu.

Türk komandolarının,birçok Yunan gemisinin arasından sessizce geçerek, adaya çıkması gerekiyordu. Eğer herhangi bir terslik olursa, bu sefer B planı olarak helikopterle indirme yapılacaktı. Komandolar botlarla yola çıktığında aynı anda helikopterler de uçuşa başlamıştı. Bir sahil güvenlik gemisi Yunan kuvvetlerini şaşırtarak komandoları kamufle edecekdi. Sat komandoları gizli bir şekilde adaya ulaştılar ve karaya çıkmayı başardılar. Kısa sürede adaya Türk bayrağı dikildi. Günün ilk ışıkları ile birlikte Türkiye'de sevinç ve gurur, Yunanistan'da ise kızgınlık ve şaşkınlık hakimdi.

Bir avuç Türk komandosu, onlarca Yunan gemisinin arasından sessizce süzülerek, Yunan donanmalarının kuşattıkları adanın karşısına çıkmayı başarmışlardı. Artık yapacak bir şey yoktu. Eğer Yunanistan, Türk komandolarına ateş açsa, bir savaş başlatacak ve karşısında Amerika'yı bulacaktı. Bu olaylar üzerine Yunanistan Genelkurmay Başkanı istifa etti. ABD'nin ve Başkan Bill Clinton'ın olaya müdahalesi üzerine iki adadan da askerler çekildi ve kriz böylece sonlandırılmış oldu.

Neticede ise; tek bir çakıl taşı verilmedi, o bayrak indi, o asker gitti.

23 yıl önce bugün…