Bu satırları sinema filmimiz Kuşatma’nın set arasında yazıyorum.

Türk milliyetçiliğinin güncel fikirlerini geniş kitlelere ulaştırmak ve milli kamuoyu oluşmasına katkı yapmak nasıl önemli bir görevdir, biliyorum.

Bu sebeple yoğun ve yorucu geçen set ortamına rağmen bilgisiyarımı çıkarıyor ve takip ettiğim olayları kendimce kelimelere döküyorum.

Ben kültür ve sanat adamıyım.

Bir toplumu mazisiyle birlikte geleceğe taşımak sadece siyasetin değil belki de öncelikle kültür ve sanatın görevidir.

Kimisi bu gerçeği bilir ona göre çalışır; kimisi bilmez ama yaptığı iş o istikamete hizmet eder. Kimisi de kültürün toplumu birleştiren vasfını inkar eder ve Alman filozofu Niçe gibi kozmopolit gaye yolunda abartılı ifadelerle felsefenin kafasını gözünü yarar.

Biz "adam gibi adam" Ziya Gökalp’in işaretlediği gibi, kozmopolit medeniyetçilik hamlesine karşı, milli kültürcülük anlayışıyla hareket ediyoruz. Böylece Türkiye’yi bir aile olarak görüyor; ortak kimliğimiz etrafında buluşarak gelenekçi, demokratik, hukukun üstünlüğüne dayalı, adil ama güçlü devlet ülküsüne yürüme hassasiyetini canlı tutmaya çalışıyoruz.

Sanatın şekli evrensel olsa da, dili millidir.

Sinema bu dilin görsel mekanıdır.

Mektubunu kamera ile yazar.

Biz de Kuşatma filmi ile mektup yazıyoruz. Kuşatma’nın karakterleri kameranın karşısında bir milletin ölüm kalım hikayesini ete kemiğe büründürüyorlar. Turan, Leyla, Aybüke, Falcon, Çörçil, Matlock, Fatma, Colet, Yamyam,Kubilay, Kemal, Oğuz daha pek çok karakter ve tabi ki "Yedi Uyuyanlar!"

Kuşatma ile bu ülkenin kahramanlarının bitmeyeceğini, insanların milli hassasiyetlerle yüz yüze kaldığında bir an için düştükleri benlik duygusundan sıyrılabileceklerini, umudun daima varolacağını, vatanın hiçbir zaman tesadüflere terkedilmeyeceğini, bu milletin her zaman ölümle yaşamı kardeş yapabilecek fedaileri olduğunu anlatıyoruz.

Bu kadar mı?

Bir buçuk saat içinde izleyiciyi hop oturup hop kaldıracak, gözyaşlarımızı okşayacak, tüylerinizi diken diken edecek, içinizi hınçlandıracak, duygusallaştıracak mektup yazdık.

Adana-Tarsus-Mersin son yılların en yağışlı iklimini yaşıyor. Bu da oyuncuları, seti, prodüksiyonu zor durumlara sokuyor. Baştan aşağı drama-aksiyon olan filmin çoğu dış mekan. Ama aşkla, şevkle, sevenlerimizin ilgisi ile aşıyoruz.

Çekime dualarla başladık. Kurbanımızın duasını Tarsus Belediye Başkanı Şevket Can yaptı. Şehrine aşık bir belediye başkanının ulusal sanatı Tarsus’a taşımak için sarf ettiği çaba göz dolduruyor.

Dünyaya idealizm penceresinden bakanlar için sinema göz ardı edilecek bir alan değil. Milyonlarca insan bu sektörün ürünleriyle vaktini geçiriyor; eğleniyor, mutlu oluyor.

Sinema pahalı bir iş; ekibi kalabalık, süreci masraflı ve zahmetli. Dayanışma olmadan başarmak zor. Milli sanat kaygısı taşıyanlar euromaj gibi uluslararası sinema destek adreslerine başvurmuyor; iddiası milli olanın yöntemi de milli olmalıdır. Kuşatma, bütün yönleriyle milli bir sinemadır ve sektörün içinde bir bayrak gibi gönderde yerini almaya hazırlanmaktadır.

Çekimlerimiz yaklaşık bir ay sürecek.

Mart ayında inşallah salonlarda gösterime çıkacağız.

Kuşatma, her türlü zorluğu aşarak geliyor.