Bizde değişim kavramı yanlış anlaşılmıştır.

Bir pelesenk vardı, bir zamanlar meşhurdu. Hala da yerli yersiz kullanılır: Değişmeyen tek şey değişimdir, diye.

İlkçağ Yunan filozofu Heraklitos’un “İki kere yıkanamazsın aynı ırmakta..” sözünden mülhem bu galatı meşhur, neredeyse herkesin favorisi bir sözdür.

Sağcısı, solcusu, ortacısı hatta muhafazakarı da kullanır.

Galiba anlamı üzerine kafa yorulmadığı için bu kadar piyasa değeri var.

Gizemli olduğu kadar tehlikeli bir kelimedir. Çokça gündeme getirildiği zamanları hatırlayın, bu kelimenin kamuoyunu meşgul ettiği zamanlarda devlet geleneğini sarsmaya yönelik pek çok proje devreye sokulmuştur.

Mübarek, kelime değil sanki Truva atı.

Değişim beşeri bir gereklilik gibi takdim edilse de bir siyasi projenin maymuncuğu olmak amacını gizleyememiştir.

Değişimi bir an için beşeri bir gereklilik olarak kabul etsek bile insanlığa ait temel kabuller bize farklı bir gerçeği anlatır. O temel kabullerden biri şudur: Millet olmayı tamamlamış toplumlar alışkanlıklarını kolay terk etmedikleri için saf, kristalize bir değişim olgusundan bahsedemeyiz.

Çünkü milletler siyasi bir organizmadır ve siyasetin doğasında bir şeye ait olma vasfı ve bu sebeple de rüzgara direnme refleksi güçlüdür.

Millet, devletle aynileştiği tarihi süreç içinde karşılaştığı her rüzgarı siyasi bir hamle ile bünyesine katarak yoluna devam eder. Bu sebeple bünyesine kattığı şeyi kendisine benzeterek değişmeden gelişir ve varlığını sürdürür.

Millet, bu marifeti kollektif bilinç sayesinde gerçekleştirir. Bu fert olarak insandan başlayıp topluma sirayet eden, birlikte başarılan bir süreçtir. Karl Jung’a göre, insanların uzun dönemler boyunca karşılaştığı benzer olaylar bir süre sonra davranış kalıpları oluşturur ve bu kalıplar kuşaklar boyunca aktarılır.

İngiliz kaşif James Cook, iki asır önce Yeni Zelenda bölgesindeki bir olayı defterine kaydeder. Anlatımına göre binlerce kuş bir noktanın üzerinde uçar durur. Hatta bazıları yorgunluktan ölür. Bu olayı ele alan günümüzdeki bir bilimadamı aynı koordinatı ziyaret eder ve kuşların o bölgede hala uçtuklarını belirtir. Yapılan araştırmaya göre tam o bölgede sonradan depremde yok olan bir ada vardır ve göçmen kuşlar o ada üzerinde uçarak bir vakitler beslendikleri tatlı su kaynağını aramaktadır.

İnsanlık alemi de böylesi alışkanlıkların, tutkuların, arayışların cazibesinden bağımsız işlemez.

Mesela devlet kavramı..

Devlet, Türk toplumunun en önemli kolektif bilinç ürünüdür ve biz devletle ilgimizi sadece toplumsal sözleşme üzerinden kurmayız. Yasalar, yönetmelikler, kanunlar Türk milletinin devletle rabıtasını anlatmaya kafi gelmez. Binlerce yıldır aktarılan kutsallık çekirdeği bizi devlet olgusuna saygılı kılar.

Değişim vardır ama sınırlarını abartmak sağlıklı değildir.

Bir zamanlar değişimi sürekli gündemde tutarak Türk siyaset genetiğini değiştirmek hevesi dışarıdan içeri pompalanırdı. Ama galiba Türk'ün kollektif bilinci, devlete duyulan köklü bağlılık bu hevesleri kırdı.

Değişmeyen tek şey değişimdir sözü yerine, değişmeyen tek şey Türk milletinin adı, sanı, belleği ve kollektif vicdanıdır sözü göndere çekildi.

Galiba, o gerçek daima gönderde duracak.