“Bizim için önemli olan, dost kılıklı yabancıların milli ülküyü güya milli çıkar adına baltalamasının önüne geçmektir. Milli şuur bir ışıktır. Yurdu aydınlatır ve gizli köşelere sinmiş olan bütün akrepleri açığa çıkararak, karanlıkta iş görenlere engel olur.”                                                                                              -Hüseyin Nihal ATSIZ

Peki biz güveni yitmiş milletimizi, yeniden nasıl safları sık tek bir vücut haline getirebiliriz..? Bilincimizi yitirmişçesine, toplu akıllarla hareket etmeye başlamışız,  Birileri algı taktikleriyle milleti kolayca kutuplaştırabiliyor, örgütleyebiliyor, bir olmamız gerekirken taraf olabiliyoruz önünü ardını düşünmeden, ölçüp tartmadan birbirimizle savaşıyoruz. Maalesef ki kolay galeyana geliyoruz, hatta başımdan geçen bir olayla bunu örnekleyebilirim: İlk defa kullandığım bir güzergahın minibüsünde, telefonla konuşurken yolun uzun sürdüğünü düşünerek, sanırım yolu uzattı gibi bir cümle kurdum, aslında o minibüsün güzergahı hakkında tek bir fikrim yok afaki bir çıkarım yaptım. Telefonu kapattığımda minibüstekilerin, aynı şekilde “yolu uzattı”, “farklı yere mi girdi”… tarzı cümlelerle konuşmaya başladığını fark ettim.  Nihayetinde minibüs şoförüyle bir tartışmaya yaklaşıldı, ama şoför gayet net bir şekilde “ Bizim güzergahımız bu abicim, bir değişiklik yok.” dedi … Eminim o minibüsü benim gibi ilk defa kullanmayanlar çoğunlukta, buna rağmen düşünmeden bilinçsizce galeyana gelebildiler. Bu bir tesadüf değil, maalesef bu basit görünen anı, tüm memleketi özetleyebilen bir gerçeği göz önüne seriyor… Duyuyoruz ve beynimize iletmeden algı mekanizması bizi nereden dürterse o tarafa kutuplaşıyoruz. Biz bu hale gelmişken, hür bilincimizle nasıl tekrar bir araya geleceğiz..?

Ekranlarda yirmi dört saat sosyal bağlar baltalanıyor, toplum bilinci kırılıyor, samimiyetler sınırlandırılıyor, güvensizlik aşılanıyor, korku dehşet ekiliyor milletin bağrına… Devletin polisi askeri yokmuşçasına televizyon programlarında, milli ahlakı ve toplum olma bilicini yaralayacak dehşetler yayınlanıyor  ve  magazinsel boyutlarıyla ele alınıp çözülüyor! Resmen polise ihtiyaç yok, biz olayı tatlı-sert hallediyoruz imajı veriliyor… Milli hissiyatımızı kırdığı yetmezmişçesine, kutsal olan devlet otoritesini de zedeliyor ve biz de milletçe alkışlıyoruz(!)

Milletimizin ruh sağlığını böyle böyle bozdular… Herkes potansiyel katil, istismarcı, hırsız gibi gösteriliyor… Millet bireyselleştiriliyor bu da yetmezmişçesine, “Devlet Baba” kutsallığı, bu güvencemizde yıkılmaya kast ediliyor. Devlet otoritesi üstünde bir otorite varmışçasına, güvenlik güçlerimiz gece gündüz milletimizin güvenliği için çabalamıyormuşçasına, millet televizyon programlarında kendi kendinin devleti, polisi, adaleti oluyor… İşte medyanın terör kesildiği nokta tam olarak burası… Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ’in de medya üzerine verdiği ehemmiyet tam olarak bu durumun öngörüsü üzerineydi… Bir söylem milyonlarca insanı peşine sürükleyebiliyor. Gündelik ihtiyaçlarımızdan, karakter tavrımıza, o gün hangi tweeti atacağımıza kadar yönlendiriyor bizi…

Belki de habersiziz başımıza gelenlerden... Biri bilinçlendirmeye kalksa; küreselleşen dünyanın ticari kumanda merkezi hemen ekarte etmeye çalışıyor… Gelişim, teknoloji, bilimin kurtuluş olduğu; barış, dünya görüşü , bireysellik anlayışının gerektiği insanların beynine yeni dünya düzeni olarak kazınıyor. Benlik, kimlik ve bir maziyi paylaştığın milletin geleceği, bu algı operasyonu altında katlediliyor. Üstelik barış, insani hayat, gelişim kelimeleri de hayata uygulanışı itibari ile manasını karşılamıyor… Yani kandırılarak milliyetimizi teslim ediyoruz!  Bu teslimiyet  de elbette ki devlet otoritesine, milletin beyninde koyulan dinamitlerle destekleniyor.

Çünkü; Devlet bir milleti düğümleyen, birlik nişanesidir, milli ve manevi bağın mührüdür. Devlet otoriesi kaybolursa insanlar bireysel özgürlükleri, sınırsız ve birbirine saygısız boyutlarda kullanmaya başlar. Devlet otoritesi kaybolursa, insanlar birbirleriyle olan bağlarını unutur, maziyi siler, geleceği kurgulayamaz yani milli kalamaz…

Biz ki tarih sayfalarına düşmeyen ama, dünyanın aklına kazınmış zamanlardan bu güne varan ve yarını tayin eden bir milletin evladıyız, bu muazzam mazinin, törenin, tavrın yok oluşuna seyirci kalmamalıyız. Biz Atsız’ın kelamında destanlaşan Kürşad’ın yaktığı ateşi, bu gün harlayanlarız! Nargilelerinizin közüne verdiğiniz ehemmiyeti, küllenmekte olan milliyetimize vermenizi temenni ederim. Çünkü oluşturulmuş basit üslupla tercüme eder isek; amiyane tabirle, “ milliyet için seri köz gerekli!” …