Kaşıkçı cinayetiyle ilgili CIA tarafından hazırlanan rapor ABD Başkanı Trump’a sunuldu. CIA, cinayet emrinin bizzat Veliaht Prens Selman tarafından verildiğine kanaat getirmiş gibi görünüyor. Raporun kendisine ulaşmasının ardından bir açıklama yapan Trump “Trajik olaya ilişkin Veliaht Prens’in cinayetten bilgisi olabilir” dedi. Bu açıklamadaki “ihtiyatlılık” Trump’ın hâlâ veliahtın siyasî geleceğini koruma girişimi olarak değerlendirilebilir. Yine de CIA’nın vardığı sonuç, İngiltere, Fransa, Almanya gibi birçok ülkeden gelen Suudi şahıslara yaptırım uygulanacağına dair açıklamalar Veliaht Prens için çemberin giderek daraldığı anlamına geliyor.

Bazı Kraliyet ailesi mensuplarının Veliaht’ın tahta çıkmasını engellemeye yönelik girişimlerde bulunulduğuna dair haberler de dikkate alınırsa, işlerin hem Veliaht prens hem de onun koruyucusu olan Trump için zorlaştığını söylemek mümkün. Oysa Trump ve yönetimi, en başından beri Prens Selman’ı korumaya yönelik bir tavır sergilemişti. Türkiye’nin meseleyi özenle ele alarak olayın üstündeki sis perdesini aşama aşama aralaması ve ulaşılan delilleri peyderpey dünyayla paylaşması, ABD yönetiminin Veliaht’ı koruma girişimlerini zayıflattığı ortada.

Veliaht Prensin cinayetteki rolünün CIA tarafından da teyit edilmesine rağmen, Trump’ın Veliaht’ı gözden çıkarmak ve Suudi Arabistan’la ilişkileri soğutmak gibi bir niyetinin olmadığı anlaşılıyor. Trump, yaptığı yazılı açıklamada, Suudi Arabistan’ı ABD için “İran’la yürütülen mücadelede çok önemli bir müttefik” olarak nitelendirdi. Ayrıca ABD’nin, İsrail’in ve bölgedeki diğer müttefiklerinin çıkarlarının korunması açısından Suudi Arabistan’ın ABD için “sarsılmaz bir ortak” olmayı sürdüreceğini belirtti. 110 milyar dolarlık silah ticareti anlaşmasına atıf yapan Trump, bu sözleşmelerin iptalinin Rusya ve Çin gibi ülkelere fırsatlar yaratacağını savunarak öngörülen ticaretin devam edeceğini belirtti.

Trump’ın açıklamasından net bir şekilde anlaşılan husus, ABD ulusal çıkarlarının temin edilebilmesi için Suudi rejimi ile ilişkilere zarar verilmeyeceğine dair kararlılıktır. Veliaht prensin cinayetteki rolü kesin delillerle ortaya konsa bile Trump yönetimi; İran, Rusya ve Çin gibi ülkelerin Ortadoğu’daki nüfuz alanını genişletmesini engelleme gerekçesi/ bahanesi ile Suudi rejimine olan zaafını sürdürecektir. Trump, İran’ın bölgede yalnızlaştırılması, Yemen’de ve Suriye’de süren çatışmalarda İran’a karşı askerî üstünlük kurulması ve İsrail’in güvenliğinin teminat altına alınması için Suudi Arabistan’ı açıkça kullanıyor. Ayrıca ABD, Suudi petrolünün küresel petrol arzı ve fiyatına etkisini de bildiği için rejimi sıkıştırmayı göze alamıyor. Bu yüzden ABD, Suudi rejimini hedef almaktan imtina ediyor.

Trump aynı zamanda, Suudi rejimine karşı bir adım atması halinde, Suudileri kendi yanına çekmek ve ABD-Suudi işbirliğini baltalamak için fırsat kollayan Rusya’ya aradığı fırsatı vermiş olacağını düşünüyor. Nitekim Rus Dışişleri Bakanlığı geçen hafta yaptığı açıklamada, “Suudi Arabistan’ın Kaşıkçı olayının açıklığa kavuşturulması konusundaki yeteneklerinden Moskova’nın kuşku duymadığını ve olayın siyasallaştırılmaması gereken bir hukukî mesele olduğunu” ifade ederek Suudi rejiminin yanında saf tutmuştu. Unutmamak gerekir ki, Suudi Arabistan Rusya’dan S400 savunma sistemi satın alma hususunda Ekim 2017’de bir anlaşmaya varmıştı. Dolayısıyla Trump’ın Suudi rejiminin üstüne gitmesi durumunda Rusya’ya gün doğacağı iddiası hiç de temelsiz değil.

ABD’nin Suudi rejimine ve Veliaht’a dokunmama politikası, Trump’ın ABD-Suudi- İsrail üçlüsü tarafından Ortadoğu’yu dönüştürmeye yönelik yeni stratejisi açısından uygun görünmektedir. Zira ABD’nin burada korunmak istediği asıl şeyin, Veliaht’ın siyasi kaderi değil ABD çıkarları olduğu bir gerçek. Bunu bile bile ABD güdümüne ve himayesine giren Suudi Arabistan rejiminin, Müslüman dünyası içindeki “Truva atı” olduğu da bir o kadar gerçek.