Tolga POLAT / TÜRKGÜN
Zeynep Bulut Sosyal medyada nam-ı değer Zeynep Öğretmen. Fizik öğretmeni bir baba, ev hanımı bir annenin kızı. İçindeki çocuk sevgisi onu “çocuk gelişimi” okumaya yönlendirmiş. Meslek lisesinde gitmek istese de, babasının da yönlendirmesiyle düz lisede okumuş, ancak; çocuk gelişimi okuyan arkadaşlarına da hep imrenerek bakmış. O kıskançlık sınıfta kalmasına neden olmuş. Üstelik babasının mesleki alanı olan fizik ve kimyadan…
Yaşadığı süreci başarılı geçen bir ‘Kurtlar Vadisi Operasyonu’ olarak tanımlıyor, sonrasında yaşadığı öğrenim sürecini şöyle açıklıyor:
Lisede başlayan ‘Çocuk gelişimi’ öğrenimimi, üniversite de ‘Çocuk gelişimi’ okuyarak tamamladım. İkinci bir üniversite de ön lisans mezuniyetimde var. Ve ‘özel eğitim’ de çalışabilmek için gerekli eğitimler… Daha sonra ‘yaratıcı drama’ alanında ‘liderlik-eğitmenlik’ unvanını alarak ‘Drama öğretmeni’ alanında çalışmalara başladım. Okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise gruplarına eğitim verip çok geniş bir alana hizmet ederken yolum bizim çocuklarla kesişti.
Hayır diyemedim…
Zeynep Öğretmen’in ‘Bizim çocuklar’ dediği, fotoğraflarda gördüğünüz kocaman yürekli çocuklar. Görünüşleri çocukluk seviyesinin çok üstünde olsa da, onlar hayatı belki yedi, belki 9 yaşlarında yeniden öğrenen bireyler.
Belediyeye bağlı bir meslek edindirme merkezinde ilkokul öğrencilerine ‘Yaratıcı Drama’ dersi verdiği sırada, onlarla olan iletişimi kurum müdürünün dikkatini çekiyor. Ve az evvel bahsettiğimiz ‘Kocaman yürekli’ çocuklara ders vermesini rica ediyor Zeynep Öğretmen’den…
“Hayır diyemedim, ama yapabileceğime de hiç inanmadım” ifadesiyle o süreci açıklasa da, yaşadıklarını şöyle anlattı:
Yirminin üzerinde özel birey, her biri farklı farklı engele sahip. Kimi zihinsel, kimi bedensel, kimi sağır-dilsiz. Ve hepsi bir sınıfta. ‘Sen bunun altından kalkamazsın Zeynep’ dedim kendi kendime. Ama bir kere kabul etmiştim. ‘Birkaç gün denerim, sonra ayrılırım’ diye düşünerek sınıfa girdim.
Kapıdan adımımı attığım an hepsi gözlerini bana dikti. O an gözlerinde gördüğüm ışık tüm karamsarlığımı bir güneş gibi aydınlattı.
Onlar için ‘yaratıcı drama’ kursu açılmıştı. Oyunlar, doğaçlamalar, tiyatro faaliyetleri, şarkılar, şiirler, resimler... Hepsinin ilgi alanına göre ayrı ayrı çalıştım. Sonra fark ettim ki, benim onlara ne gösterdiğimle değil, nasıl sevgi gösterdiğimle daha çok ilgileniyorlardı.
O kadar masumlardı ki, çocukların masumiyetine aşık olan ben; özel bireylere daha büyük bir aşkla yaklaştığımı fark ettim.
Onlar yetişkin bedeninde kapalı kalmış birer çocuk gibiler
Düşünsenize biyolojik yaşı 45-50 fakat zihin yaşı 7-8. Yetişkin insanlarda biz bu masumiyeti görmeye alışkın değiliz ya, onlar yetişkin bedeninde kapalı kalmış birer çocuk gibiler.
Hep şöyle düşünürüm;
Hepimiz bebek olarak dünyaya gelir ve günahsız doğarız, büyüdükçe kirlenir, kirletiriz kendimizi. Eğer kirletmesek, bebek masumiyetimizi sürekli koruyabilseydik, hepimizi onlar gibi olacaktık. O kadar tatlılardı ki. Bir gün dayanamadım ve kız öğrencilerimden birini öptüm. Bir başka öğrencim ‘Öğretmenim beni de öp’ dedi. Baktım diğerleri de toplandı etrafıma, dediler ki ‘Öğretmenim beni de sev.’
O gün onların en çok neye ihtiyacı olduğunu anladığım gün oldu. En büyük ihtiyaçları sevilmek.
Yine bir gün sorulan bir soruya ‘evet bir tanem’ şeklinde cevap verdim. Hemen arkadaşlarına döndü ve: ‘Öğretmen bana bir tanem’ dedi. Sonra diğerleri de istedi. Sevgi dilini de o gün keşfettik. O günden sonra birbirimize hep sevgi diliyle iletişim kurduk. Onlarla ilk tanıştığımda ‘Seni seviyorum’ demenin ayıp bir şey olduğunu düşünüyorlar, söylemeye utanıyorlardı. Şimdi ise birbirimize ‘Seni seviyorum’ demeden güne başlamıyoruz.
Hep birlikte başaracağız
Zeynep Öğretmen, öğrencilerinin, toplum tarafından görünmez bir parça olarak her zaman hayatın kıyısında yaşamaya mecbur bırakılmış insanlar olarak tanımlıyor. Bu durumu, “Oysa hepimiz aynı hayata, aynı dünyaya aitiz. Öteki bir dünya yok ki, öteki insanlar olsun. Birbirimize ötekileştirmeden sahip çıkmalıyız. Birimizin eksiğini bir değerimiz tamamlasa hayat daha yaşanılası bir yer olurdu eminim” diyerek açıklıyor.
Farkındalık oluşturmak için sosyal medya hesabı oluşturduğunu ifade ederek şunları söyledi:
Sosyal medyaya adım atmam, bu güzellikleri o mecraya taşımamın amacı buydu. Ben onlarda ki güzellikleri görüyorum. İstedim ki herkes benim gözümden görebilsin. Onların toplumda var olabilmeye ihtiyaçları var. Sevilmeye, sayılmaya ve değer görmeye ihtiyaçları var. Daha yolun çok başındayım. Fakat amacıma ulaşmaya başladığımı görüyorum. Artık insanlar onlara farklı bir gözle bakmaya başladı. Bizim çocuklar artık engelleriyle değil, karakterleri, kişilikleri, isimleri ve güçlü yönleriyle görünür oldu. Darısı tüm özel bireylerimize. Bunu da hep birlikte başaracağız.
Onları özel kılan masumiyetleri
Zeynep Öğretmenin mesleği, ilk bakışta ‘şahane’ gibi gönünse de, içinizde samimi bir sevgi yoksa, her gün aynı rolü yapabilmek imkânsız. Bir yerde sabır taşınız çatlayabilir. O yüzden videolarına her denk geldiğinizde içten bir ‘helal olsun’ çekmemek elde değil. Yaşadığı bir günlük süreci şöyle açıklıyor:
Bir günlük sürece birbirimize ‘Seni seviyorum’ diyerek başlıyoruz. Sevgi sözcükleri eşliğinde resim yapıyor, oyun oynuyoruz. Doğaçlama çalışıyor ve tiyatro faaliyetleri hazırlıyoruz. Onlara enerjilerini atabilecekleri ortamlar hazırlamaya dikkat ediyorum. Düşüncelerini önemsediğimi hissettiriyor ve sıkıntılarını içlerinde tutup öfkeleştirmemeleri için onlara paylaşım alanları yaratıyorum. Bazen bir resimle, bazen bir oyunla, doğaçlamayla iç dünyalarını dışarıya vurmalarını sağlamaya çalışıyorum. Orada bir şey biriktirsinler istemiyorum. Orada biriktirdikleri şeyler onları çok üzüyor çünkü.
“Her birinin engelleri birbirinden farklı, fakat çoğu zihinsel yetersizliğe sahip bireyler” olarak açıklıyor öğrencilerinin durumunu. “Onları özel kılanın engelleri olduğunu düşünüyorsak yanılırız” diyor ve ekliyor Zeynep Öğretmen:
Onları özel kılan içlerinde taşıdıkları masumiyetleri. Yetişkin bir görünüme sahip olup içlerinde çocuk masumiyeti taşımaları.
Ötekileştirildiğinde öfkelenebilirler, hepimiz gibi…
Merak ediyorum. ‘Zararlı yönleri var mı’ diye soruyorum:
İnsan anlatamadığında, anlaşılamadığında, yok sayıldığında, ötekileştirildiğinde, insanlar tarafından soyutlandığında, hayatın kıyısına itildiğinde ve yalnız bırakıldığında biraz hırçınlaşabilir, öfkelenebilir. Sağlıklı bir bireye bile bu şekilde yaklaşılsa o da aynı öfkeyi hatta belki fazlasını gösterir.
Ardından videolarında öne çıkan meşhur Yusuf’tan bahsediyor:
Çok şaşıracaksınız fakat Yusuf’tan bir örnek vermek istiyorum. Yusuf, bizimle tanışmadan önce ev içerisinde öfke nöbetleri geçiren, anne ve babasına epey zorluk çektiren biriydi. Bizimle tanıştıktan, derslerimize katıldığından beri öfke nöbetleri geçirmiyor. Annesi hep dua ediyor. Biz ona ilaç vermiyoruz mesela, sadece onu önemsiyoruz!
Sürekli birlikte olmaya çalışıyorum
Zeynep öğretmenin bazı öğrencilerinin eli işte tutuyor. Onları toplumla iç içe bir yaşama kavuşturmak için çeşitli çalışmalar yapılıyor. Bu durumu şöyle açıklıyor:
Onları topluma kazandırmaya, toplumun içine sokarak başladım. Bizim dersimiz, ders zili çalınca bitmiyor. Okul çıkışlarında, tatil günlerinde de çoğunlukla hep birlikteyiz. Yıllarca bir kenarda beklemişler. Onları topluma sokacak, cesaret verecek birine ihtiyaçları vardı ve bu ihtiyaçlarını ben karşılamaya çalıştım. Sosyal ortamlarda eşlik ettim, birlikte çay bahçelerine gittik, gezdik, eğlendik. Sonrasında bunları bensiz de yapmaya başladılar.
Tam bu sırada aile yaşantılarını anlamaya çalışıyorum. Zeynep Öğretmen, ‘Öğrencilerim, aile yönünden çok şanslılar” diyor ve ekliyor:
Aileleri tarafından çiçek gibi bakılıyorlar. Kimilerinin annesi yok, kimilerinin babası. Fakat kimsesiz değiller.
Ömür boyu sosyal olmak zorundalar
Öğrenme kapasiteleri, eğitim süreçleriyle ilgili ise şu bilgileri veriyor:
Hepsinin kapasitesi birbirinden farklı. Ancak öğrenmeye çok açıklar. Ömür boyu okula gitmeleri şart değil. Ömür boyu sosyal ortamlarda olmaları şart. Yalnızlık onlara iyi gelmiyor. Yalnız kaldıklarında hayatı sorgulayacak, hayata kırılacak çok neden bulabiliyorlar kendilerinde. Ben ömrüm yettiğince bizim çocukların yanında olacağım. Peki ya diğerleri? Herkes elinin ulaştığına dokunabilse keşke!
Takipçilerimiz çok hassas yaklaşıyorlar
Zeynep Öğretmen, öğrencileriyle günlük iletişimlerini sosyal medyada paylaşıyor. Aldığı geri dönüşler harika. On binlerce takipçisinin yanı sıra, videoları yüz binler, bazen milyonlara ulaşıyor. Böylelikle yarattığı farkındalık sadece yaşadığı yerde değil, tüm Türkiye’ye yayılıyor: Çektiğimiz videolara çok güzel dönüşler alıyoruz. Sosyal medya da şaşırtıcı derecede çok güzel bir kitleye sahibiz. Onlar bizi bizde onları tanımadan sevdik. Takipçilerimiz çok güzel cümleler kullanıyorlar. Yorumların çocuklar okunabileceğini düşünerek çok hassas yaklaşıyorlar. Buradan kendilerine çok teşekkür ediyorum. İyi ki iyi insanlar var ve iyi ki biz o güzel insanlara rast geldik.
Onların doğum günlerini kutlamaya talibiz
Zeynep Öğretmen, gelecek planlarını ve hedeflerini ise şu cümlelerle açıklıyor:
Ömrüm yettiğince elimin erişebildiği tüm özel çocuklarımızın yanlarında olacağım. Bunun için, ‘Sevgi Varsa Engel Yok’ artık bir dernek oldu. Bize ihtiyacı olan tüm özel çocuklarımıza dokunmaya, onları kucaklamaya çemberimize katmaya çalışacağız. Kapalı odalardan çıksınlar, bir kere yaşam hakkımızın olduğu şu dünyada “Biz de yaşadık be! Ne güzel yaşadık” diyebilecekleri cümleler kullansınlar istiyorum. Onların hayallerine dokunmak, tebessümlerine ortak olmak istiyorum.
Hiç doğum günü kutlamayan 50 yaşında bir öğrencim vardı. Bir başka kardeşi de engelli. Anne ve babanın doğum günü hiç kutlanmamış ki, onlarda nasıl kutlanır bilmemişler. İlk doğum gününü hep beraber kutladık. 50 yaşındayken ve ilk kez!
Sizin aracılığınızla şunu söylemek istiyorum. Türkiye’nin neresinde olursa olsun daha önce hiç doğum günü kutlamayan özel bireylerimiz varsa bize yazsınlar. Onların doğum günlerine talibiz.