Türkgün Sağlık Çay ve kahve tiryakilerine ciddi uyarı! Hastalıklara davetiye çıkarıyor!

Çay ve kahve tiryakilerine ciddi uyarı! Hastalıklara davetiye çıkarıyor!

Ülkemizde en çok tüketilen içeceklerin başında çay ve kahve geliyor. Bu içecekleri çok fazla tüketmek ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor.

KAYNAK: İhlas Haber Ajansı (İHA)

Dünyada ve ülkemizde en çok tüketilen içeceklerin başında çay ve kahve geliyor. Gün içinde aşırı tüketilen çay ve kahvenin reflünün semptomlarını arttırdığını söyleyen Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Bilal Toka, özellikle reflü şikayetlerinin aktif olduğu dönemlerde bu içecekleri tüketirken daha kontrollü olunması gerektiğine değindi. Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Bilal Toka, çay ve kahve seven reflü hastaları için önemli uyarılarda bulundu.

Gastroözofagial reflü hastalığının (GERD), mide asidinin yemek borusuna geri kaçması sonucu ortaya çıkan klinik bir durum olduğunu belirten Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Bilal Toka, “Bu patolojik durum, özofajit, göğüs ağrısı, yanma hissi ve yutma güçlüğü gibi semptomlarla kendini gösterir.


Çay ve kahve, tüm dünyada yaygın olarak tüketilen içeceklerdir ve GERD üzerindeki etkileri konusunda çeşitli araştırmalar ve teoriler bulunmaktadır. Reflü hastalarının çok fazla çay ve kahve tüketmesi, hastalığın semptomlarının daha şiddetli hissedilmesine sebep olur. Özellikle tedavi süresince çay ve kahve tüketiminin azaltılması, şikayetlerin de azalmasını sağlar” dedi.

Reflü hastalığında birden fazla şikayetin bir arada görülebildiğini, genellikle yanlış beslenmenin reflüyü tetiklediğini ifade eden Doç. Dr. Bilal Toka, şöyle devam etti:

“Reflü, genellikle yemeklerden sonra şikayetlerin başladığı bir hastalıktır. Besinlerin asit seviyeleri reflüyü doğrudan etkileyebilir. Reflüde mide ekşimesi, göğüs ağrısı, boğazda yanma hissi, öksürük gibi semptomlara yol açabilir ve kronik sinüzit, astım gibi başka birçok hastalığın oluşmasında da rol alabilir. Reflü hastalarının kahve, çay, soğan, turşu, acı pul biber, sarımsak, çiğ salata gibi yiyecek ve içecekleri dikkatli tüketmesi gerekir.”


“Aç karnına çay ve kahve tüketilmemeli”

Gün içinde aşırı tüketilen çay ve kahvenin reflünün semptomlarını arttırdığını söyleyen Doç. Dr. Bilal Toka, özellikle reflü şikayetlerinin aktif olduğu dönemlerde bu içecekleri tüketirken daha kontrollü olunması gerektiğine değindi. Çayın ve kahvenin türünün, hazırlama şeklinin de önemli olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Toka, “Kafeinsiz ya da kafein miktarı düşük, daha açık çaylar ve koyu olmayan kahve türleri tercih edilmelidir. Demleme süresi uzun olan çaylar daha yüksek kafein ve tanen içerebilir. Asit içeriği fazla olan çay ve kahve türlerinden kaçınılması gerekir. Bu nedenle, çay tüketiminizi kısıtlamak ve daha hafif türleri tercih etmek, reflü semptomlarını bir miktar azaltabilir. Kahvenin asit yapısı da reflü semptomlarını kötüleştirebilir. Koyu kavrulmuş kahvelerde kinik asit oranının yüksek olduğu bilinmektedir. Koyu kavrulmuş kahve tüketmek, mide yüzey mukozasını tahriş edebilir. Kahveye eklenerek tüketilen diğer ürünler (süt, şeker, krema gibi) de reflü semptomlarını etkileyebilir. Örneğin, süt eklenerek kahve yumuşatılarak reflü semptomları hafifletilirken, kahveye şeker ve kremalar eklenerek de semptomlar daha da kötüleştirebilir. Türk kahvesi de oldukça koyu ve telve içeren bir kahve olup reflü şikayetlerini belirgin derecede artırabilir. Ayrıca çay ve kahvenin yemekle birlikte tüketilmesi, aç olarak tüketilmesine göre daha az mide şikayetleri oluşturacağı için öğünlerle birlikte alınması mide üzerindeki olumsuz etkilerini azaltabilir” ifadelerini kullandı.


Geleneksel tedavi yöntemleri arasında yaşam tarzı değişiklikleri, çeşitli ilaçların kullanımı ve cerrahi müdahaleler yer alırken, yeni geliştirilen endoskopik antireflü tedavilerinin reflü tedavisinde bir devrim ortaya çıkardığını kaydeden Doç. Dr. Bilal Toka, “Bu yöntemlerle, minimal invaziv bir yaklaşımla, açık ameliyat gerekmeden reflüye zemin hazırlayan yapısal bozukluklara endoskopik olarak düzeltici müdahaleler yapılabilmektedir. Hastaların iyileşme süresi açık cerrahi tedavilere göre daha kısa olmaktadır. Ayrıca hastaneye yatış ihtiyacı ve genel anestezi ihtiyacı olmadığı için de tedavi süresi kısalmaktadır. Endoskopik sütür yerleştirme, argon veya radyofrekans ablasyonu, antüreflü mukozektomi ve fundoplikasyon gibi teknikler, yemek borusunun alt kısmındaki kasları güçlendirerek mide asidinin yemek borusuna kaçışını engeller. Doğru endikasyonlarla kişiye uygun tedavi uygulaması alan hastalar, şikayetlerinin azaldığını ve yaşam kalitelerinin yükseldiğini kısa sürede fark edebilirler” dedi.
 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
Türkgün Gündem MSB açıkladı: Suriye'den Türkiye'ye davet!

MSB açıkladı: Suriye'den Türkiye'ye davet!

MSB kaynakları: Yeni Suriye yönetimi ile terör örgütü YPG arasındaki mutabakat süreci, bölgesel istikrar ve güvenliğin sağlanması açısından dikkatle takip ediliyor.

MSB kaynakları; Türkiye, Suriye ve Ürdün'den müteşekkil Koordinasyon Birimi'nin 19 Mayıs tarihinde Suriye'de göreve başladığını, Türkiye'den de Koordinasyon Birimi için personel görevlendirildiğini duyurdu.

Milli Savunma Bakanlığı (MSB) kaynakları, haftalık basın bilgilendirme toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

SURİYE'DEN TÜRKİYE'YE DAVET

MSB kaynakları, Suriye'deki son gelişmelerle ilgili sorular üzerine şu bilgilendirmeyi yaptı:

"Daha önce DEAŞ terör örgütü ile mücadele için 5 ülke tarafından ortak bir Harekât Merkezi kurularak çalışmalara başlanması kararı alınmıştı. Suriye Yeni Hükümetinden Koordinasyon Biriminin Şam/Suriye'de görev yapması yönünde davet alınmış, Türkiye, Suriye ve Ürdün'den müteşekkil Koordinasyon Birimi 19 Mayıs tarihinde Suriye'de göreve başlamıştır. Biz de Koordinasyon Birimi için personel görevlendirmesini yaptık.Türkiye, Suriye ve Ürdün'den oluşan Koordinasyon Birimi Suriye'de göreve başladı
Türkiye, Suriye ve Ürdün'den oluşan Koordinasyon Birimi Suriye'de göreve başladı

SDG'NİN TASFİYE SÜRECİ

Yeni Suriye Yönetimi ile terör örgütü SDG arasındaki mutabakat süreci, bölgesel istikrar ve güvenliğin sağlanması açısından dikkatle takip edilmektedir. Suriye'de barış ve huzurun tesisi için atılan her türlü olumlu adımı desteklemekle birlikte, bu sürecin şeffaf, kapsayıcı ve tüm tarafların meşru güvenlik kaygılarını dikkate alan bir şekilde yürütülmesi gerektiğini vurgulamaktayız.

Suriye'de tek bir silahlı yapı olarak sadece Suriye ordusunun bulunması gerektiği ve SDG terör örgütünün Suriye ordusuna entegrasyonu konularında tutumumuz değişmemiştir.

Süreçte aksamalar, gecikmeler olsa dahi sonuç değişmeyecektir. Tekrar hatırlatmak gerekir ki Suriye'de adem-i merkeziyetçi, ayrılıkçı gündemlere Suriye hükümeti ile iş birliği içinde müsaade edilmeyecektir".

TÜRKİYE'NİN AVRUPA GÜVENLİK EYLEM FONUNA DAHİL OLMASI

Bakanlık kaynakları, Türkiye'nin Avrupa Güvenlik Eylem Fonuna (SAFE) Dâhil Olması ile ilgili sorular üzerine şu değerlendirmeleri yaptı:

Ukrayna'daki savaş ve güncel küresel gelişmelere paralel olarak Avrupa'nın savunma kapasitesinin artırılmasına yönelik çalışmalar hız kazanmıştır. Bu kapsamda AB tarafından savunma tedarikine harcanmak üzere üye ülkelere 150 milyar Avroluk fon sağlanmasını öngören SAFE Tüzüğü 27 Mayıs 2025 tarihinde AB Konseyi'nde kabul edilmiştir.
SAFE Mekanizması prensip olarak ülkemizin de katılımına açık olmakla birlikte, tüzükte AB üyesi olmayan ülkelere yönelik birçok kısıtlayıcı tedbir yer almaktadır. Ayrıca, maalesef bu süreçte, ülkemiz de dâhil AB üyesi olmayan müttefiklerin AB savunma ve güvenlik mimarisi dışında bırakılmasına veya bir pazarlık aracı olarak kullanılmasına yönelik girişimlere de şahitlik ettik.

Avrupa güvenliğinin ancak kapsayıcılık, stratejik öngörü ve kolektif dayanışma ile güçlendirilebileceğini, bunun için vizyoner bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bu bağlamda, ülkemizin sahip olduğu savunma yetenekleriyle Avrupa savunmasına ve güvenliğine önemli katkı sağlayacağına inanıyoruz. Bu durum SAFE Tüzüğünün müzakere sürecinde birçok Müttefikimiz tarafından da dile getirilmiştir.

Bu çerçevede, önümüzdeki süreçte açık görüşlü ve öngörülü Avrupalı Müttefiklerimizle SAFE Mekanizması kapsamında veya dışında (özellikle insansız hava araçları, hava savunma sistemleri, zırhlı araç ve kara platformları, elektronik harp ve radar sistemleri, mühimmat ve roket sistemleri ile deniz sistemleri alanlarındaki gelişmiş yeteneklerimizle) savunma işbirliklerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalarımız devam edecektir."

SON BİR HAFTADA 6'SI TERÖR ÖRGÜTÜ MENSUBU 156 KİŞİ YAKALANDI

Haftalık basın bilgilendirme toplantısı, Hava kuvvetleri komutanlığının 114. Kuruluş yıldönümü nedeniyle Eskişehir'de 1. Hava jet üssünde gerçekleşti.

Toplantıda terörle mücadele gelinen son durum da ele alındı. Buna göre, son bir haftada hudutlarda 6'sı terör örgütü mensubu 156 kişi yakalandı.

1 Ocak'tan bu yana hudutlarda 2 bin 335 kişi yakalanmış oldu.

Suriye harekat alanında 8 Ocak'tan bu yana Tel Rıfat'ta 132 km, Münbiç bölgesinde 108 km tünel imhası gerçekleşti.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *