YAŞI yetenler bilir... Türkiye, ayrışmadan önce Yugoslavya’yı mesken tutmuştu. Oradan getirdiği ‘iç’li, ‘viç’li oyuncular ligin kaderini belirliyordu. Az becerili olanlar bize, daha iyileri önce, daha iyi liglere, ardından yine bize geliyordu. Sonra, Afrika turu başladı. Kıtanın en ücra köşelerinden, en bilinmez, en gidilmez yerlerinden, uzun boylu, atletik, koşucu, ‘kışı-karı’ sevmez oyuncular geldi. Ama onların da iyileri önce, Fransa, İngiltere, Almanya, Hollanda liglerine gitti.

Ardından, bir süre daha temkinli yol alındı. Avrupa Liglerinde oynamış, geçmişi ‘garantili’ deneyimli oyuncular, (yaşlı demeyelim de ayıp olmasın) Türkiye liglerinde boy göstermeye başladı. Brezilya her daim rüyamızdı. Oradan kim gelse kabulümüzdü. Bu süreçlerin tek bir benzerliği vardı. Hepsi, bir-iki istisna dışında, tek taraflı transferlerdi. Geliyorlar, oynuyorlar-oynamıyorlar, kazanıyorlar ve ellerini kollarını sallayarak gidiyorlardı. Ne zaman bütçeler delinmeye, ekonomi tersine doğru hızla gitmeye başladı, ne zaman UEFA ‘kayyum heyeti’ duruma el koydu! İşte, o zaman uyanış başladı. Alındığı kadar, satılabilir futbolculara bakıldı. 3’e alınanı 5’e, eski alışkanlıklarla 6 verileni, hiç değilse, 4’e satmanın yolları arandı. Paranın merkezi Avrupa’ya ‘kullanılmış’ oyuncu satmak o kadar kolay değildi. Avrupa, yetenekli, yarınları olan genç yeteneklere ‘para’ yatırıyordu. Hesapları açık, kriterleri netti. Onun için daha kolay, daha ulaşılabilir, ‘paralı’ bir pazar bulunmalıydı. Onu da, önce Avrupa keşfetti.

Petrol zengini Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan gibi ülkelerin futbola ilgisi tanıtımlarla, sunumlarla arttırıldı. Sonra, emekliliğe yakın iyi futbolcular, gözlerden ırak çöl iklimine para için gittiler. Ve yol açtılar, diğerlerine… (Bir parantez. Katar yatırımlarının karşılığını Asya şampiyonluğunu elde ederek aldı) Sonra, ekonomik güce erişen Çin, sporun diğer alanlarında ulaştığı başarıyı, futbola da taşımak istedi. Devlet politikası olarak hem de...Belli kurallar içinde yabancıya yüksek miktarlarda ücret vererek kendi ligini zenginleştirdi. Ve bu iki yeni pazar batmakta olan Türk futbolu için şans oldu.

Ekonomik zorluk içindeki takımlar, ellerinde kalacak ya da düşük bedellerle gönderebileceği oyuncuları iyi fiyatlarla bu liglere göndermeye başladık. Öyle ki, o pazarlar olmasa, Türkiye’de bu yıl ara transfer bu kadar ‘havalı’ yapılamazdı.