Sosyal medya hesabından açıklamalarda bulunan Mehmet Uçum şunları ifade etti:
"Yeni Anayasadan Kaçınılamaz!
Yeni Anayasa Halkın Onayı Olmadan Yürürlüğe Sokulamaz!
12 EYLÜL DARBESİNİN ÜZERİNDEN 44 YIL, DARBE ANAYASASININ ÜZERİNDEN 42 YIL GEÇTİ.
TBMM’NİN EN ÖNEMLİ ÖDEVİ HALKIN ONAYINA SUNULACAK YENİ ANAYASAYI 28. DÖNEMDE KABUL ETMEKTİR.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildikten sonra Meclis (bütçe kanunlarının teklifi hariç) kanun yapma tekeline sahip oldu. Yeni anayasa da elbette bir kanunla yapılacaktır.
Yeni anayasayı kanun olarak yapmak münhasıran TBMM’ye ait bir yetkidir. Hiç kimse, hiç bir merci TBMM’nin yeni anayasa yapma yetkisini tartışamaz, bu yetkiye ortak olamaz.
Sadece Cumhurbaşkanı yeni anayasa kanununu tekrar görüşülmek üzere Meclise geri gönderme ve/veya referanduma sunma yetkileriyle sürece dahil olur.
Yani TBMM’nin sistemdeki rolü kanun tekeline sahip olmaktır, fikrin tekeline değil.
Fikir sahibi her kurum, kuruluş, sosyal kesim, sivil toplum, demokratik siyasi mecralar tabiki fikirlerini ifade edecektir, yasama sürecine katkı yapmak isteyecektir ve katkı da yapacaktır. Bu durum vatandaş inisiyatifli demokratik bir toplum olmanın asgari gereğidir.
Özetle anayasa sürecinin fikri boyutunu ve fikri çalışmalarını sadece Meclisle sınırlamak hiç kimsenin kabul edeceği, uygun göreceği bir yaklaşım olamaz.
Tam tersine kurumların, kuruluşların, kurulların, Meclis dışındaki demokratik siyasi aktörlerin, sendikaların, mesleki örgütlerin, sivil toplum temsilcilerinin, sosyal kesimlerin, bireylerin yeni anayasa konusundaki talepleri, görüşleri, değerlendirmeleri, eleştirileri TBMM’nin yeni anayasa kanun yapımına katkı sunar.
Yine Türkiye’de yeni anayasa talebinin 1987 yılına kadar giden bir tarihi var. Bu otuz yedi yıllık sürede oluşan toplumsal ve siyasal birikimin, geliştirilen hukuksal yaklaşımların ve önerilerin hepsi yeni anayasanın yapım sürecine bir çok fayda sağlar.
Tüm bunlar yeni anayasa yapım sürecinin demokratik ve toplumsal meşruiyetini çok daha güçlü kılar.
Diğer konu yeni anayasanın kanunlaştırılmasında ve yürürlüğe sokulmasında hangi kuralların geçerli olacağıdır. Yeni anayasanın yapılmasında mevcut anayasanın değişikliğe ilişkin hükümlerine göre hareket etmek TBMM’nin karar vereceği bir husustur ve böyle yapması da hukuksal meşruiyet açısından son derece isabetli olur.
Mevcut anayasada, anayasa değişiklikleri 400 ve daha fazla oyla kabul edilirse zorunlu referandum yoktur, Cumhurbaşkanı ihtiyari referanduma sunabilir.
Ancak yeni anayasa kanununun 400 ve daha fazla oyla kabul edilmesi halinde referanduma sunulmadan yürürlüğe girmesine yönelik görüşün kabul edilmesi mümkün değildir.
Burada dikkat edilmesi gereken şudur: Mevcut anayasanın; “400 veya daha fazla oyla kabulde referanduma sunmadan anayasa değişikliğini yürürlüğe koyma imkanını” yeni anayasa için de uygulayalım demek halkın doğrudan onayı olmadan yeni anayasa yapalım manasına gelir.
Bu bakış açısı yeni anayasa yapımında son kararı halkın vermesine ilişkin meşruiyet ilkesinin ihlalidir. Oysa halkın onayı yeni anayasa yapımında doğrudan demokratik meşruiyeti sağlamanın biricik yoludur.
Ayrıca bir kanun olarak yeni anayasa ile anayasaya dayanılarak çıkarılan ve anayasa değişikliğini içeren kanun (anayasal yasa) arasında niteliksel fark vardır.
Anayasa, devletin kurucu iradesinin ve milletin siyasi birliğinin hukuk sistemi olarak ifadesidir. Anayasal yasa ise kural ve kurum düzenlemelerdir.
Anayasal yasayı her zaman halkoyuna sunmak gerekmese de yeni anayasayı halkın onayına sunmak demokratik meşruiyetin yanı sıra milli egemenlik ilkesinin de bir şartı ve gereğidir.
Bu yüzden Türkiye, TBMM eliyle yeni anayasasını yaptığında Meclis yeni anayasa kanununu 400 veya daha fazla oyla kabul etse dahi bu kanun mutlak surette referanduma sunulmalı ve halk yüzde elliden fazla bir oyla kanunu onaylarsa yeni anayasa yürürlüğe girmelidir.
Yeni anayasa konusunda halk asli kurucu irade olarak belirleyici rolünü referandumda onay vererek yerine getirir. Sözün özü: Halka rağmen yeni anayasa olmaz."