Fenerbahçe-Anderlecht maçını izlerken, aklıma Beşiktaş’ın eski yıldızı, sonranın yalnızca Beşiktaş yazan spor yazarı rahmetli Vedat Okyar geldi.

Tanju Çolak ile Ali Gültiken gol krallığı için çekişiyordu. Tanju Avrupa’nın en iyi gol vuruşu yapan, her yıl belli sayıda gol atan oyuncu istikrarını koruyordu. Ali de o yıl çok formdaydı, o da atıyordu.

Vedat ağabeyin golcülerle ilgili yorumu anlamlıydı: “Ali isterse değil, top isterse gol olur!” Fenerbahçe maçına baktım. Pozisyon buluyorlar. Şut atıyorlar. Ancak, bir türlü dikdörtgen alandan içeri topu atamıyorlar.

Vedat ağabeyin yorumuyla ‘top istemiyor’ Görünen, Fenerbahçe’nin ‘topun gol olmayı istemesini sağlayacak net bir golcüye’ ya da hangi oyuncu olursa olsun, “Bunu atarım” diyecek inanca ihtiyacı var.

Telaş fazla, acelecilik, inançsızlık, güvensizlik fazla… Futbolcular, güvenle ve inanarak şut atmıyorlar. Yalnızca, yaratılan pozisyonların devamını sağlamak, gelişimi tamamlamak için topa vuruyorlar.

Sezon başından bu yana belki de en çok pozisyon yaratan, en çok şut atan takımların arasında yer alan Sarı-Lacivertliler, Anderlecht karşısında da benzer sayısal değerlere yaklaştı. Maçın başında rakibin bir iki atağını durdurup, oyunu önce orta alana, sonra rakip alana yıktılar.

Şutlar, pozisyonlar birbirini izledi. İkinci yarıda da durum aynıydı. Görünen şu ki, Fenerbahçe’nin toplu savunma anlayışı, gol yese de, az hata yapan, topun arkasına geçebilen bir sisteme oturdu.

Sorun, gol yollarında… Fenerbahçe çalıştırıcılarına, nacizane bir önerim olacak. Kaleciler şut antrenmanlarını çok severler… Net vuruşlar gelir, onlar da refleks gösterip, estetik görüntü yaratırlar.

Boş verin kalecilerin plonjon keyiflerini parlatmayı, ‘gol’ antrenmanı yaptırın. Oyuncular, plase atsınlar, aşırtma vursunlar, vurur gibi yapıp, kaleciyi yanıltsınlar… ‘Gol atmayı’ öğrensinler. Bakın o zaman ‘top ne istiyor?’