1937...

Eski Sovyetlerde bulunan bütün ülkeler, özellikle Türk Cumhuriyetleri bu tarihin ne demek olduğunu iyi bilmekteler. Yüzlerce aydını ve binlerce evladını o tarihlerde kaybetti Türk Yurtları. Hepsinin de sonu aynı. Önce sürgün, sonra sorgusuz infaz. Sibirya kamplarında soğuktan ve açlıktan ölmeseler bile yine de kurtuluşları imkansızdı. Aydın olmaları ve halkını düşünen bir Türk olmaları kurşuna dizilmelerine en büyük sebepti.

Stalin, başlattığı komünist terörünün ismini ‘Büyük Temizlik’ koyarken, karşı gelen aydınları ise ‘halk düşmanı’ yada ‘Pantürkist’ ilan etmişti. Bazılarının mahkemesi 15 dakikada sonuçlandırılarak sürgüne veya idama gönderilirken, bazılarına ise buna gerek duyulmadan anında hüküm verilirdi: Kurşuna dizilsin! Bu iş sadece bununla da kalmaz ailelerine sirayet eder, evlatları ve akrabalarından da intikam alınırdı.

Eserlerinde Türk kelimesini vurgulayan, uzaktaki kardeşine selam gönderen, Karadeniz’in Çırpındığını görüp Türk bayrağına selam veren, Güzel Türkistan’ı özlemle yad eden, öz kültür ve geleneğini yaşamak isteyen, velhasılıkelam Sovyet olmayı kabul etmeyen, Türk olup, Türk gibi yaşamak isteyen herkes bu kıyımdan nasibini aldı.

Bunlardan biri de Özbekistan’ın Andican şehrinde doğan Abdülhamid Süleyman Çolpandır. Çolpan ‘seher yıldızı’  demektir. Andican’da doğan bu yıldız tüm Türkistan coğrafyasına ışık tutmuştur.  Türkçenin lehçelerini öğrenmekle yetinmeyen Çolpan, Arapça ve Farsçayı da öğrenmiş dini bilgilerini de zenginleştirmiştir. Bununla da yetinmeyip Rusça ve İngilizce de öğrenen genç Çolpan Batı edebiyatı ve kültürüyle de tanışmıştır.

yüzyılın başlarında başlayan Ceditçilik Hareketinden etkilenen Çolpan sonralarda bu hareketin öncülerinden biri haline gelmiştir. Kendisi gibi şair olan babasının fikri hayatının şekillenmesinde önemli rolü olmuştur. Zaman zaman baba evinde toplanan Türkistan aydınlarının sohbetlerine kulak misafiri olan Çolpan, coğrafyasının sorunlarına da aşina olmuştur. Bu da genç Çolpan’da milli şuur ve milliyetçilik ruhu oluşturmuştur.17 yaşında şiir ve makalelerini yayınlayan Çolpan’ın değindiği konular arasında Türkistan’ın istiklali ve bağımsızlığı büyük ölçüde yer almıştır.

Elbette ki, Sovyetler için Çolpan’ın hapsi ve kurşuna dizilmesinde buraya kadar söylenen faaliyetleri yeterliydi. Enver Paşa’nın şehadeti üzerine yazdığı şiire göre komünizm cellatları onu asla affetmezdi. Ve 1938 yılının 4 Ekim’inde Abdülhamid Süleyman ÇOLPAN şehit edildi.

Deryalar, dalgalar titreten bir yiğit,

Yediği darbelerin kahrından yıkılıp kalmış,

Kurtuluş yıldızı sanki hiçliğe karışmış

Senin son canını da düşmanlar almış.

Marmara boyları, Edirne yolu…

Çatalca ovası, Boğaz geçidi,

Karpat dağları, Trablus çölleri

Güzel Selanik’in şirin bahçeleri.

Şehitlerin yüzüne damlayan nurlar,

Bizi kan ağlattı bu kara haber.

Gelgelelim bugüne… Çolpanı veya Çolpanlarımızı ne kadar tanımaktayız? Okur yazar kitlemiz Çolpan’la tanışmak için yeterli koşul ve kaynaklara sahip mi?  Başta ilgili kurumlar, özellikle önünde ‘Türk’ ismi geçen eğitim ve kültürle ilgili kurumlarımız Çolpanlarımızın kitaplarının basılmasında gösterdiği çaba yeterli mi? Millet için gece ve gündüz demeden çalışan Çolpan’ın ‘Gece ve Gündüz’ romanı ne yazık ki Türkiye Türkçesine aktarılmamış ve basımı yapılmamıştır. Aynı zamanda Türkiye Türkçesinde eserler kaleme alan Çolpan’ın şiirleri Türkiye’de zor bulunmakta ve şairle ilgili çalışmalar olması gereken ölçüde yapılmamaktadır.

Değerlerimize sahip çıkmanın bir yolu da okumaktan, bilgi edinmekten, okumak ve bilgi edinmenin yolu da yazılı kaynaklardan geçer. “Güzel Türkistan sana ne oldu” diye haykıran bir şair ve yazarı tanımak, okumak Türk okurunun en doğal hakkıdır.

Bu vesileyle biz de Çolpan’ın ağzından bir kez daha soralım:

Güzel Türkistan sana ne oldu?

Seher vaktinde güllerin soldu

Çimenler berbat, kuşlar da feryat,

Hepsi mahzun, olmaz mı gönül şad?

 

Çileli bir ömür: Stepan Topal

Gök Oğuz Yeri, yahut Gagauzya Özerk Cumhuriyeti, SSCB’nin çöküşünden sonra bağımsızlığını ilan eden Türk topluluklarından biridir. Fakat bu özgürlük girişimi Moldova’nın hoşuna gitmemiş, Milli Harekâtı bastırmaya çalışmıştır.

1990 yılında Komrat şehri başta olmak üzere tüm Gagauz yerleşimleri çevresinde  başlayan gerginlik sonucunda Gagauz Türkleri Moldova milliyetçilerine karşı koymuşlar ve 19 Ağustos 1990 yılında Gagauz Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni ilan etmişlerdir. (Buradaki kasıt Moskova’yı kızdırmadan Moldova Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nden bağımsızlık elde etmektir) Moldova hükümeti 1994 yılına  kadar Gagauz Cumhuriyeti’ni tanımamakta  direndi. Ancak Türkiye’nin başta olmak üzere çevre ülkelerinin girişimiyle 23 Aralık 1994 yılında özel bir kanun ile Moldova Cumhuriyeti toprakları içerisinde Gagauz Yeri Özerk Bölgesi statüsünü resmen tanımıştır.

28 Eylül’de 80 yaşında ebediyete yürüyen Stepan Topal 1989 yılında başlayan Gagauz Milli Harekâtı’nın öncülerinden biri olarak zor zamanlarda halkının yanında yer aldı. Samimi vatansever ve halkının sadık ve dürüst evladı olarak çileli bir ömür yaşadı ve hapislere girdi. Sağlam ve dürüst karaktere sahip olan Topal halkının çıkarlarını savunarak Gagauzların gönlünde taht kurdu. 1 Aralık 1991’de özgür ve demokratik seçimlerle Gagauz Cumhuriyet’inin ilk Cumhurbaşkanı seçildi.

23 Aralık 1994 yılında Moldova Parlamentosu, uzun görüşmelerden sonra, Stepan Topal öncülüğünde Gagauz halkının önde gelen liderleriyle yaptıkları siyasi anlaşma sonucunda "Gökoğuz (Gagauz) Yeri Özel Hukuki Statüsü Üzerine" yasası onaylandı. Bu tarih, Gagauz halkının hayatında unutulmaz bir yer edindi ve bunun mimarlarından biri de Topal’dı.

Topal’ın Gagauz halkı ve onların geleceği için sarf ettiği çabalar ve ödediği bedeller Türk Dünyasına bir emsal teşkil etmekte ve kurtuluşu Türk Dünyasının bağımsızlığı ve hürriyetinde gören Türk Milliyetçilerine ilham kaynağı oldu.

Ruhu şad olsun…