Günlerdir Türkçülük, ırkçılık konuşuluyor. Medyada bir sürü medya maydanozu asıp kesiyor… Atatürk’ün “Türk milleti” kavramını anlayamamış bir sürü fırsatçı… “Ümmet”i “millet” yerine koymaya uğraşan bir sürü ham softa… “Türkiye Cumhuriyeti” adını kavrayamamış bir sürü art niyetli cahil… Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilemez maddelerindeki hükümleri yok saymaya kalkan bir sürü şarlatan… Kasten “Andımız”la milletin aklını karıştırmaya çalışan bir sürü bölücü… İstiklâl Marşı’nı sorgulamaya kalkan akıldaneler… Bunca problemin, bunca derdin, bunca hayat pahalılığının içinde… İşi gücü bırakmışlar, “Türk milleti kimdir?” sorusuna cevap arıyor!

Her şeyin farkındayız… Donarak şehit olan Mehmetlerimizin şarkıcı bilmem kimin yediği dayak kadar haber olamadığı devirdeyiz… Papaz Brunson olunca yargıya alkış, Andımız’ı iade edince yargıya işgüzar diye yargının tartışıldığı devirdeyiz… Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Türk milletinin soyu sopunun, etnik parçalarının didiklendiği devirdeyiz… Büyük Türk milliyetçisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkçülüğünün sorgulandığı devirdeyiz… Her şeyin farkındayız… Zulada bekleyen kripto artıklarının başlarını çıkarmaya başladığı… Bölücülüğün yeniden hortlatılmaya çalışıldığı devirdeyiz… “Toplumsal ötanazi yaptırılmak” istendiğinin farkındayız. Hiç ders almadıklarının da farkındayız…

Şuydu, buydu diye savunma yapmaya kalkmayacağım… Tanrı’nın hikmeti son haftada üç güzel olay milletin gözünün önünde cereyan etti. Kör gözlere sokarcasına, sağırlara bağırırcasına… “Türk” neymiş, “milliyetçilik” neymiş, “vatanseverlik” neymiş, söze gerek bırakmadan anlatıverdi!

Birinci olay Şırnak JÖH Taburu’nda… Yurdun dört bir yanından gelmiş Mehmetler, Gabar’dan PKK’nın sorumlusunu paketleyip gelmiş… Komutanları gelenleri törenle, gururla karşılıyor… Hoparlörden de Bozkurt bakışlı Atatürk’ün sesi geliyor: “Ne mutlu Türk’üm diyene!” Ve komutan haykırıyor: “Allah Türk’ü korusun!”

İkinci olay Meksika’da yapılan Dünya Ampute Milli Takımlar Futbol Şampiyonası’ndan… Finali oynayan Avrupa Şampiyonu Türkiye Ampute Futbol Milli Takımı’nın kaptanı Osman Çakmak adlı bir gazi… Bacağını bir çatışmada vermiş vatan uğruna… Maçta sonuç penaltılara kalmış… Son penaltıyı Gazi Kaptan Osman atacak, atarsa şampiyonuz… Hızla topa gelirken kayıyor ve gol olmuyor… İkinci oluyoruz şampiyonada… Sonra… Sonrası herkesi duygulandıran bir sahne… Gazi Kaptan, gözyaşları içinde Türk milletinden özür diliyor ve diyor ki: “5 Kasım’da bu bacağı kaybetmiştim, bu 5 Kasım bizi şampiyonluktan etti, Türk milleti hakkını helal etsin!” Bu “milli ruh” neyle izah edilebilir?

Ve üçüncü olay geçtiğimiz Salı günü yaşanıyor… MHP lideri Devlet Bahçeli, grup toplantısında Gazi Kaptan’a cevap veriyor: “Gazi kardeşim, müsterih ol, bizim sende hakkımız yoktur; fakat senin bizde hakkın çoktur! Bu vatan, bayrak için yaptığınız fedakârlıkları unutursak kanımız kurusun!” Salon duygu seli içinde ayakta alkışlıyor Gazi Kaptan’ı ve takımını… O sömürge kafasıyla anlayabildiğinizi sanmıyorum ama… Budur işte milliyetçilik, Ülkücülük, Türkçülük!