YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN
Tüm zalimler mazlumlara yaptıkları zulümler karşısında kendilerini savunurken beyinlerinin iflas hallerini de dünyaya gösteriyorlar. ABD gerek işgallerinde gerekse saldırılarında milyonlarca masum insanı öldürdü. Vahşetlerini de insanları özgürleştirmek ve işgal ettikleri ülkeye demokrasi getirmek için yaptığını söylüyor.
Siyonist yaratık İsrail, binlerce çocuğu öldürdü. O da vahşetini "Çocukları ve kadınları neden bombalayıp öldürdüğümüzü bilmek istiyor musunuz? İşte bu taş yüzünden. Her gün bize bu taşlardan atıyorlar. Siz olsanız ne yapardınız?" diyerek savundu.
Zalimler belli ki vicdanı, merhameti bıraktığı gibi beyinlerini de ait olduğu kanalizasyon kanalına bırakmışlar.
Aynı ABD ve İsrail’in vahşetlerini savunurken sergiledikleri beyin yoksunluğunu, yaklaşık 200 yıldır işgal ettiği Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine yapılmadık vahşet bırakmayan Çin’in İstanbul Başkonsolosu Cui Wei de göstermiştir.
Çin’in İstanbul Başkonsolosu Cui Wei ruhsal ve fiziksel işkence yaptıkları toplama kamplarını "Bazı kırsal bölgelerde yasa kaydı dışındaki imamlar padişah gibi yönetiyor küçük bölgeleri. Oralarda insanların beyni yıkanıyor. Böyle bir durumda bu radikalizm düşüncesinden etkilenen kişinin beyni hastalanıyor. Bu hastalığı iyileştirmek için o okulları kurduk.” şeklinde savunarak ABD ve İsrail yüzsüzlüğüyle rekabet etmektedir.
İşgal ettikleri Uygur Türklerinin topraklarında soyunu, dini inancını ve milli kültürünü değiştirmek için toplama kampları kuracaksın ve bunu da “Hastalıklı beyinlerini iyileştiriyoruz” diye savunacaksın… Hastalıklı olanlar zalimlerdir, hastalıklı olanlar mazlumlara ruhsal/fiziksel işkence yapanlardır. Aynı ABD gibi, aynı İsrail gibi…
Çin’in, Uygur Türklerini fiziken yok etme, ruhen onları ele geçirme hastalığı aralıksız devam etmektedir. Hal bu iken Çin’in İstanbul Başkonsolosu Cui Wei’nin Türkiye’de görev yaparken “Uygur Türklerinin hastalıklı beyinlerini iyileştiriyoruz” demesi terbiyesizliktir, nezaketsizliktir ve pervasızlıktır. Bu “Hastalıklı” kişinin Çin’e dönüşü olmalı, bir daha da Türkiye’ye gelişi olmamalıdır.
Doğu Türkistanlı mazlumların beyni hastalıklı değildir tam tersine Çin emperyalizmi Doğu Türkistan’a bulaşmıştır. Doğu Türkistanlı çocukları anasından, babasından, kardeşlerinden ayırarak toplama kamplarında Çinleştirmek için esir tutmak insanlık dışıdır. Çin’in insanlık dışı bu asimilasyon çalışmaları dünyadaki tüm insan hakları raporlarında vardır.
Çin'in Doğu Türkistan'daki insanlık dışı faaliyetleri, BM'nin 'fiziki soykırım' kriterini karşıladığı defalarca açıklanmıştı. Çin, Doğu Türkistan’ın nüfusunu yok etmek, azaltmak için akla, hayale gelmeyecek her türlü soykırımı yapmaktadır. Çin, yok ettiği her Uygur Türk’ü ile daha da büyüdüğünü, Çinlileştirdiğini sandığı her Uygur Türk’ü ile de daha rahat nefes aldığını sanmaktadır. Çin bu manada iflah olmaz bir hastalık içindedir.
Her şuurlu Müslüman Türk’ün bakışının izdüşümü, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Doğu Türkistan’da baskı ve dayatmalara maruz kalan, inanç ve insan hakları ihlallerine mahkûm bırakılan kardeşlerimizi hiçbir zaman unutmadık, unutulmuşluğa terk etmedik. Çünkü onlar biz, biz de onlarız. Aramızda sınırlar ve mesafeler olsa da kalbimiz bir, kanımız bir, kaderimiz birdir. Nitekim Doğu Türkistan Müslüman Türk milletinin mağdur ve mazlum gök bayrağıdır.” sözlerinde hayat olmalıdır. Bu inanç, bu iman ve bu ülkü, hastalıklı Çin’in karşısında Doğu Türkistan’a sahip çıkma bağışıklığımızı hep güçlü kılacaktır. Yüreğimizde her daim Gökbayrak dalgalanacak, beynimizde her daim Doğu Türkistan canlı kalacaktır.