-
Çiftin yokluk içinde geçen hayatlarını renklendiren olay, evliliklerinden bir yıl sonra yaşandı. 1951 yılında oğulları Ahmet dünyaya geldi. 15 yaşında geldiğinde Adile Naşit'in dünyası bir anda karardı. Usta oyuncu artık sadece başkalarını güldürecek, kendi gerçekten bir daha hiç gülemeyecekti. Adile Naşit'in büyük acısını yeğeni Naşit Özcan anlattı...
Her zaman şen kahkahaları ile hatırladığımız Adile Naşit'in hayatı aslında acılarla doluydu. Şimdilerde hayatı beyazperdeye aktarılacak olan usta oyuncu Adile Naşit'i hep şen kahkahasıyla hatırlasak da ömrünün büyük bir kısmında gözyaşları hiç dinmedi...
Hülya Koçyiğit'in sunuculuğunu üstlendiği 'Film Gibi Hayatlar' programına katılan oyuncu Naşit Özcan, oğlu Ahmet'i 15 yaşında kaybeden halası Adile Naşit'in bilinmeyenlerini anlatmıştı...
Sadece Hababam Sınıfı'nın değil hepimizin Hafize Ana'sıydı. Türk sinemasının usta ismi Adile Naşit, her çocuğa "Kuzucuklarım" diyor, onlara anne şefkatiyle yaklaşıyordu.
Adile Naşit, 1950 yılında tiyatrocu ve yönetmen Ziya Keskiner ile evlendi. Çiftin yokluk içinde geçen hayatlarını renklendiren olay, evliliklerinden bir yıl sonra yaşandı.
1951 yılında oğulları Ahmet dünyaya geldi. 15 yaşında geldiğinde Adile Naşit'in dünyası bir anda karardı. Usta oyuncu artık sadece başkalarını güldürecek, kendi gerçekten bir daha hiç gülemeyecekti. Adile Naşit'in büyük acısını yeğeni Naşit Özcan anlattı...
'ŞEHİR TİYATROLARINDA 35 YILIM GEÇTİ'
Dedesi Naşit Bey, halası Adile Naşit, babası Selim Naşit olan ve sanatçı bir aileden gelen Naşit Özcan ''Böyle bir ailede olmak gururlu, çok ağır bir yük. Eğer onların yolunda ilerliyorsanız hele çok daha ağır bir yük. Ben inanıyorum ki Naşit'lerin soyadını hiç yere düşürmedim. Şehir Tiyatroları'nda 35 yılım geçti. Birçok ödüller aldık.'' dedi.
'NEJAT UYGUR'DAN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM'
Nejat Uygur'un yanında yetişen Naşit Özcan ''Onun yanında çok şey öğrendim. O benim hocamdı. Nejat abi çok sert bir adamdı sahnede. Evet kuliste çok ağır disiplinleri vardı. ''Kapıdan girerken dedikodunuzu paspasın altına bırakın çıkarken alırsınız'' diye bir yazısı vardı, hiç unutmam'' dedi.
'AİLEM KARŞI ÇIKTI'
Tiyatrocu olmaya karar verdiğinde ailesinin karşı çıktığını söyleyen Naşit Özcan ''Ben bu işi yapmaya kalktım. karşı çıktılar. Ben halam ölmeden iki sene onun evinde kaldım. Halam, hiçbir zaman ne babama ne bana 'Gel şu filmde oyna, Ertem Eğilmez'le konuştum' demedi.. Fakat halam bir gün Nejat Uygur Tiyatrosu'nda beni seyretmeye geldi ve sahneye çıktı. Nejat Abi çağırdı finalde. Herkesin içinde benden özür diledi halam. Yeğenim çok iyi bir sanatçıymış. Ben onun bunca senedir bu kadar yetenekli olduğunu düşünemedim, bilemedim dedi.
Sonra ben Afife Jale'de en iyi erkek oyuncu adayı olduğum sene, babamın da son zamanlarıydı, karşılıklı oturuyoruz. Babamın gözlerinin o hastalıklı gözlerinin bana bakıp böyle güldüğünü gördüm. Yani oğlunun o noktaya gelmesi ailem için çok önemliydi. Naşit Özcan olarak devam ettiğim için kimse benim aileden geldiğim için torpilli diyemediler. O yüzden de ne yaptımsa tek başına yaptım. Duyuyorlarsa ruhları şad olsun. Yukarıda çok güzel ve müthiş bir kadro var. İnşallah biz de oraya gittiğimizde o kadronun yanına gideriz diye düşünürüm'' dedi.
'HER AKŞAM AHMET İÇİN AĞLARDI'
Adile Naşit'in 15 yaşındayken hastalıktan kaybettiği oğlu Ahmet'in adını, kendi oğluna veren Naşit Özcan ''Ahmet onun 15 yaşındayken kaybettiği oğlu, hayatının en büyük acısı. Hep taşıdı onu. Her akşam işten döndüğünde otururduk masaya. Dururdu yemeği önünde. Başlardı böyle şıpır şıpır ağlamaya, sonra gözyaşını silerdi. Hadi bakalım. yemeklerimizi yemeğe başlayalım derdi. Ritüeliydi o her gün. Zaten onu o hastalığa götürdü'' dedi.
'HALAM HİÇ 'BEN STARIM' DİYEREK DOLAŞMADI'
Özcan, ''Şimdiki gençlerde ben oldum havası var. Halamın elinde çantası ile Levent'te şarküteri ya da manava giderdi. Hiç hayatı boyunca ben starım diye dolaşmadı mesela. Hiç hatırlamıyorum. Babam da öyle. Mütevazı değiller şimdi ve sanıyorlar ki sanatı biz yarattık'' dedi.
Adile Naşit, 1950 yılında tiyatrocu ve yönetmen Ziya Keskiner ile evlendi. Çiftin yokluk içinde geçen hayatlarını renklendiren olay, evliliklerinden bir yıl sonra yaşandı. 1951 yılında oğulları Ahmet dünyaya geldi. Fakat Ahmet 15 yaşına geldiğinde aile, şoke edici bir gerçekle yüzleşti. Doktora götürülen Ahmet'in kalbi doğuştan delikti. Üstelik o günün şartları altında Türkiye'de tedavi edilmesine imkan yoktu. Operasyon Amerika'da yapılmalıydı ve maliyeti çok yüksekti. Bugünün rakamlarıyla 4 milyon lira civarında bir para gerekiyordu.
Tiyatro sayesinde kıt kanaat geçinen, evlerinin kirasını bile zor ödeyen Adile Naşit ve eşi Ziya Keskiner, ne yapacaklarını kara kara düşünürken imdatlarına Naşit'in çalıştığı tiyatronun sahibi Gazanfer Özcan yetişti. Özcan, aileye bir miktar para bağışladı, ardından da tiyatro dünyasındaki dostlarına durumu anlatarak yardımcı olmalarını rica etti. Herkes karınca kararınca destek verdi. Bu arada dönemin gazeteleri, durumu haber yapıp büyük bir bağış kampanyası başlattı. Finalde gerekli para toplandı ve Ahmet sağlığına kavuşması için Amerika'ya gönderildi. Başarılı başlayan operasyon ne yazık ki mutlu sonla bitmedi. Ahmet hayatını kaybetti. Adile Naşit yıkıldı...
Yaşamak için çalışmak zorunda olan Naşit, eve kapanıp acısını yaşayamadı bile... Artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Ünlü oyuncu, yaşadığı ıstırabı Ses dergisine şöyle anlatacaktı: "Daha büyük bir acı yok! Biz ana, baba, çocuk değildik. Üç dosttuk. Güzel arkadaşlardık... Ahmet'ten sonraki beş sene, benim için inanılmaz acılarla doluydu. Elbette eşim Ziya Bey için de... Sonra kuş, köpek, çiçek gibi oyuncaklara tutkun olduk. Balıklar yaşadı, köpek kör oldu, çiçekler büyüdü, böyle gidiyor yaşamın geri kalan kısmı..."
BİR DAHA DOĞUM GÜNÜ KUTLAMADI
Adile Naşit, 17 Haziran 1930 doğumluydu. Naşit'in 15 yaşındaki oğlu Ahmet, 17 Haziran gecesi vefat etti. Naşit bu yüzden 17 Haziran'da bir daha doğum günü kutlamadı.
Bir dostu, oğlunun ölümünden sonra hayata tutunması için Naşit'e tavsiyede bulundu: "Git Darülaceze'ye, kendine bir evlat edin. Sen ona, o sana sarılsın, birbirinize merhem olursunuz!" Uzun süre düşünen Adile Naşit, sonunda kararını verdi ve Darülaceze'ye gitti. Kendisine henüz bir yaşındaki iki bebek gösterildi. Biri erkek, biri kızdı. İkisine de içi ısındı ama yine de kalbi Ahmet'in yerini doldurur umuduyla oğlan çocuktaydı...
Ertesi gün turneye çıktı, dönüşte yeni oğlunu alacak ve yeni bir hayata başlayacaktı. Lakin turne uzadı... Naşit, İstanbul'a dönüşte hemen Darülaceze'yle koştu ama oğlanı başka bir aile evlatlık edinmişti. Bu sefer kız çocuğunu istedi ama o da verilmişti... Naşit yıkıldı. Sonra "Demek ki takdiri ilahi böyleymiş" dedi. O günden sonra "Bundan böyle Arzu Film'de birlikte çalıştığım Tarık (Akan) ve Halit (Akçatepe) gibi gençlere adayacağım kendimi. Onlara ablalık yaparak evlat sevgimi gidereceğim" dedi.
Dediğini de yaptı... 11 Aralık 1987'de İstanbul'da kansere yenilen Adile Naşit'in ölüm haberini, Gazanfer Özcan şu sözlerle Türkiye'ye duyurdu: "Adile Hanım, doğduğu günden vefatına kadar şanssız bir insandı. Hep güldürdü, kendi gülmedi, hiç gülmedi, gülüyor gibi gözüktü; tabii ki zaman zaman tebessüm etti ama o bilindiği gibi her dakika kahkahalar atan, neşe içinde mutlu bir insan değildi. Sadece çevresindekileri mutlu görmeye, onları mutlu etmeye çalışan bir insandı."
Naşit, ertesi gün oğlu Ahmet'in yanına, Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.
Kaynak: Sabah