Bakan Fidan, TRT Haber'de dış politika gündemini değerlendirdi, soruları yanıtladı.
Fidan, Filistin meselesinin Türkiye için önemine işaret ederek, 7 Ekim'de başlayan krizin endişelendirici olduğunu belirtti.
7 Ekim'deki krizi "birçok ilgili çevrenin geleceğini gördüğü fakat üstünü örttüğü bir kriz" olarak niteleyen Fidan, "7 Ekim'de başlayan Hamas saldırıları, aslında İsrail'in özellikle son 10 yıldır bölgede yürüttüğü politikaların yanlışlığının bir delili oldu. (İsrail'in)Kendisi için geliştirdiği ulusal güvenlik sisteminin zafiyetlerini ortaya koymakla beraber, esas itibariyle diplomasi yoluyla ortaya koymaya çalıştığı yapının, sistemin aslında bir başarısızlık projesi olduğunu da gösterdi." dedi.
Fidan, Türkiye'nin İsrail'in komşularıyla barış yapıp Filistinlilerle 2 devletli çözümü kabul etmemesini stratejik hata olarak gördüğüne işaret ederek, "Biz biliyorduk ki bu kriz bir yerden patlak verecek çünkü her ne kadar İbrahim Anlaşmaları ile birtakım şeyler ilerliyor gibi gözükse de esas itibariyle konunun muhatabı olan Filistinlilere yönelik baskının, zulmün daha sistematik, daha yaygın ve daha sık hale geldiğini gördük." diye konuştu.
İsrail'in 7 Ekim'de çok büyük kayıp verdiğine ve bu kaybın telafisini "barışta değil intikamda" gördüğüne işaret eden Fidan, "Bu misillemeyi yaparken sivil nüfusa dikkat etmemesi, onların alt yapısını, üst yapısını her türlü şekilde bombalaması ve toplu cezalandırma yolunu tercih etmesi insanlık için şu anda aslında çok ciddi bir endişe kaynağı olması gerekiyor. Bizim ülke olarak ortaya koyduğumuz tavır bunun hiçbir şekilde hiçbir hafifletici sebebe gitmeden, bahane getirmeden bir kriz olarak tanımlanması bir insanlık suçu olarak nitelendirilmesi, buna yönelik tavrın alınması ve buna öncelik etmektir." ifadelerini kullandı.
Fidan, İsrail'in Gazze'nin kuzeyinden güneyine kadar belli alanları "boşaltılması gereken alanlar" olarak nitelendirdiğini ve bunu savaş stratejisi olarak belirlediğini kaydederek, "Buna göre de çok yaygın bombalamalara girmiş durumda. Şu anda özellikle sivil nüfusun kuzeyde yaşadığı yerlerin büyük bir bölümü bombalanmış durumda. 1 milyondan fazla insan güneye gitmiş durumda. İnsanlar güneyde kalmakla Mısır'a gitmek arasında bir tercihe de zorlanıyorlar. Bu da olayın başka bir kriz boyutu." diye konuştu.
Türkiye'nin krizin bütün taraflarıyla temas içerisinde olmaya çalıştığını belirterek, Gazze'deki krizin ateşkesle sona erdirilmesi, insani yardım ve esir takası gibi kolaylaştırıcı unsurlar hakkında çalışmalar olduğunu dile getirdi.
Fidan, bölgede güvenliği ve kalıcı barışı sağlayacak yapının öncülüğünün yapılması gerektiğine dikkati çekerek, "İsrail'in Gazze'deki askeri hedeflere ulaşması için ortaya koyduğu çabaya Amerikalılar da şu anda ortak olmuş durumdalar. Hem Amerikan Başkanı'nın, hem milli güvenlik yetkililerinin, hem askeri makamların yaptığı değerlendirmelere açıklamalara baktığımız zaman görüyoruz ki Amerika özellikle Gazze'ye yönelik operasyonlarda, Hamas'a yönelik operasyonlarda İsrail ile beraber hareket etme konusunda, onu destekleme konusunda tam bir fikir birliği içerisinde." dedi.
Bölgede sadece İsrail ve Hamas'ın değil, Hizbullah gibi Filistin davasına müzahir diğer silahlı grupların olduğunun altını çizen Fidan, "Hizbullah'ın bir angajmana girmesi neticesinde Hizbullah tek başına kalacak durumda değil. Özellikle İran'a müzahir diğer gruplar, Irak'taki Haşdi Sabi, Suriye'deki milisler ve Yemen'deki Hutiler olmak üzere çok geniş bir yelpazede, bu olayın muhtemel tarafı olmaya hazır gruplar da var." diye konuştu.
Fidan, farklı ülkelerin Türkiye'den, çatışma bölgesindeki rehinelerin ve sivillerin kurtarılmasını istediğini ve bununla ilgili müzakerelerin sürdüğünü ifade etti.
Mısır'daki El Ariş Limanı'na giden çok sayıda insani yardım olduğunu ve Türkiye'den şu ana kadar 80 ton insani yardım gittiğini belirten Fidan, Gazze'ye henüz insani yardımın ulaştırılamadığını söyledi.
Fidan, İsrail'in Amerika'nın ve Batı'nın koşulsuz desteğini aldığını ve kendi gerçek sahici tavrını ortaya koymak isteyen bölge ülkelerinin yıllardır baskı altına alındığını ifade ederek, "Bu ülkelerin tabii teker teker baskı altına alınmaları, ufak teşvik edici maddi ve ticari konularla ve siyasi teşviklerle bunların politikalarını İsrail lehine kolaylaştırmaları yıllardır süregelen bir pratik." dedi.
Mevcut ilişki ağının İsraillilere ve Filistinlilere barışı ve güvenliği getirmediğinin altını çizen Fidan, "Burada sistematik olarak uygulanan büyük bir yalan var ve bu yalanın artık açıkça ifade edilmesi ve sahici olarak uluslararası toplumun bu meseleyi sahiplenip iki devletli çözümü mümkün kılması gerekiyor." diye konuştu.
Fidan, kimlik politikası izleyen çevreleri desteleyen yapıların ortaya koyduğu tavırdan kurtulmanın gerekliliğine işaret ederek, "Bu sarmalın içinden çıkmak için neler yapılmalı, bunun arayışı içerisindeyiz. Bunun da açıkçası diplomasiyle ilerletilebilecek çok ciddi alanlarının olduğunu düşünüyoruz. Gerek İslam İşbirliği Teşkilatı, gerek Arap Ligi, gerek Birleşmiş Milletler platformu Türkiye'nin aslında bu görüşlerini ilerletmesi için uygun ortamlar diye düşünüyorum." dedi.
Türkiye'nin her iki tarafın da güvenliğini gözeten ve Filistinlilerin ihmal edilmiş haklarını geri veren bir görüşü olduğunu dile getiren Fidan, "Bölgede herhangi bir şantaja maruz kalmadan veya kaldığı zaman da umursamadan ortaya koyabilecek bir durumda olduğumuz için bizim görüşümüz kıymetli. Özellikle Cumhurbaşkanımızın tavrını biliyorsunuz. Mesele Filistin meselesi olduğu zaman, mesele diğer stratejik konular olduğu zaman ülkemizi, bölgemizi, milletimiz, İslam dünyasını, Türk dünyasını yakından ilgilendiren hiçbir konuda hiçbir dayatmayı, hiçbir baskıyı, hiçbir şantajı kabul etmiyor. Şimdi bu böyle olunca sizin görüşünüz sahici olarak değer görüyor." şeklinde konuştu.
Fidan, bölgedeki birçok ülkenin Filistin konusundaki gerçek tavrını ortaya koyamadığını belirterek, "Bunun nedeni her ülkenin kendi başına ciddi problemlerinin olması, siyasi problemler, ekonomik problemler, güvenlik problemleri ve bu konuda Batıyla Amerika'yla bir türlü alışveriş içerisinde olmaları. Tabii bunların kendilerine karşı bir manivela olarak kullanılması, bir koz olarak kullanılması ve İsrail lehine tavırlarının itilmesi, bu ülkeler nezdinde yani yaralayıcı bir durum. Ama İsrail'in de bugüne kadar ortaya koyduğu politikayı da engellemeyen bir durum olarak karşılarına çıkıyor." diye konuştu.
Türkiye'nin elini taşın altına sokmaya hazır olduğunu söyleyen Fidan, "Bu konuda biz bir irrasyonel site içerisinde değiliz, stratejik hesaplarımızda bir yanlış hesaplamaya gitmiş değiliz. İnançlarımızın ve duygularımızın düşüncelerimizi daralttığı bir durumda da değiliz. Biz son derece açık bir zihinle, stratejik hesaplarımızı yaparak, bölgedeki aktörlerin, hegemonların ve devlet dışı diğer aktörlerin ne türden etkileşimler içerisinde olduğunu görerek, aldıkları bugüne kadar tarihsel tavırları da göz önüne alarak, bir çıkış içerisindeyiz." şeklinde konuştu.
Fidan, bölgedeki ülkelerin ve İslam dünyasının Türkiye'den farklı düşünmediğini fakat ortak tavır sergilemede problemler olduğunu vurgulayarak, "Bugüne kadar çok ciddi şekilde kınamalarımız oldu ve bu kınamalar çok fazla sonuç getirmedi." dedi.
İslam dünyasının "çaresizlik sarmalı" içinde olduğunu ifade eden Fidan, "Biz artık bu sarmaldan çıkılması gerektiğini düşünüyoruz. Biz İslam dünyasının gerekli diplomatik platformları kullanması durumunda insanlığı da bu sarmaldan çıkartıcı bir uyarıcı görevi oynayabileceğine inanıyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Fidan, değerlere ve ilkelere dayalı politika üretiminin eksikliğine işaret ederek, "Batı için üretilmiş gerçeklik algısı Ukrayna'da bir hareketi desteklerken, Filistin'de başka bir hareketi destekliyor, günün sonunda aslında aynı denklemin aşağı yukarı olduğu bir noktada iki taraf da. Eğer Ukrayna için bir argüman getiriyorsanız, aynı argümanı Filistin için de getirmeniz gerekiyor." diye konuştu.
Yapılan her eylemin iyi veya kötü bir süreci tetiklediğini söyleyen Fidan, "Filistin meselesinde Batı'nın hem kendine söylediği bir yalan var hem dünyaya söylediği bir yalan var, o yalan üzerine de açıkçası ciddi bir sistem kurulamaz, yani giderek büyük bir kan kaybı da oluyor, onu da görüyoruz." ifadelerini kullandı.
Fidan, bir kısmı çifte uyruklu ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) vatandaşı olan yaklaşık 700 kişinin çatışma bölgesinden tahliye talebi olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Krizin ilk 1-2 gününde bir miktar vatandaşımızı tahliye etme imkanımız olmuştu sınır kapısı bombalanmadan önce, Mısır yetkilileriyle bir koordinasyon içerisinde belli miktardaki vatandaşımızı oradan çıkarmaya başlamıştık ama Refah Sınır Kapısı bombalandıktan sonra geçişler şu anda durmuş durumda."
Refah Sınır Kapısı'yla ilgili bir soruna işaret eden Fidan, "İsrailliler, sınır kapısının açılıp sivillerin oradan çıkmasını istiyorlar. Mısırlılar ise insanların gelmesini değil, içeriye insani yardımın girmesini istiyorlar. Çünkü İsrail'in istediği, Gazze'den mümkün olduğunca çok sayıda Filistinli sivili Gazze dışına itip geri kalan yerde çok daha rahat askeri operasyon yapabilmek." değerlendirmesinde bulundu.
Fidan, özellikle Mısır, Ürdün ve Lübnan'ın Gazze sorunuyla beraber istikrarsızlaştırma riski içinde olduğunu ifade ederek, "Türkiye olarak bu ülkelerin de istikrarsızlaştırılmasına karşı olduğumuzu ifade ediyoruz." dedi.
- "TÜRKİYE, İNSANLARIN DRAMI, SAVAŞ ÜZERİNDEN KREDİ KAPMA PEŞİNDE DEĞİL"
Sınır kapısının ne zaman ve hangi şartlarda açık olacağı konusunda İsrail ile Mısır arasında müzakerelerin devam ettiğini dile getiren Fidan, bu konuda Birleşmiş Milletler (BM) ve bölge ülkelerle yoğun temas halinde olduklarını vurguladı.
Fidan, Türkiye'nin arabuluculuk çalışmalarında bulunduğunu, sorunun "herkese iyi olacak şekilde" çözülmesi gerektiğini belirterek, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Türkiye, insanların dramı üzerinden, bölgede yürüyen bir savaş üzerinden, tırnak içinde, bir kredi kapma peşinde değil. Biz bunu ahlaki de bulmuyoruz zaten. Bu konuda tabii bütün taraflarla konuşabiliyor olmanız lazım, belli bir miktar diyalog kanalının sürekli açık olması lazım. Biz her ne kadar diyelim İsrail'in politikalarına, uygulamalarına, sivil halka yönelik yaptığı zulme karşı çıksak da arabuluculuk yapılabilmesi için belli bir noktada temaslarınızı devam etmesi gerekiyor."
Birkaç ülkenin daha arabulucu olarak çabalarının olduğunu kaydeden Fidan, bakanlık ve istihbarat kurumunun yoğun temaslarının bulunduğunu söyledi.
Fidan, bölge ülkelerine yaptığı ziyaretlerde gündeme gelen konuların olduğunu, bunların "hayata geçene kadar belli bir miktar mahremiyet içinde gitmesi" gerektiğini belirterek, Türkiye'nin önceki yıllarda yaptığı gibi arabuluculuk konularında gizlilik prensibine her zaman için dikkat ettiğini aktardı.
Garantörlük meselesine ilişkin konuşan Fidan, şunları kaydetti:
"Müslüman ülkelerin bu konuda çok ciddi hassasiyetleri var, şimdi bölgede üzerinde anlaşılmış bir barış sadece Filistinlilerle değil, bu konuda problemi sahiplenecek ve sahiplendiği probleme bir nevi garantör olacak. Taraflardan, taraf olduğunun varılan anlaşmaya uymasını sağlayacak ve kendisinin kendi halklarının da bu anlaşmanın tarafı olduğu vurgusunu devam ettirecek bir garantörlük sistemi. Aynı şekilde İsrail tarafından da işin içinde garantörlüğünün olması gerekiyor, bu olmadığı takdirde 2 ülkenin 2 halkın bir araya gelip barış sağlama imkanı yok.
Amerika'nın koşulsuz desteğiyle İsrail, geçici zaferleri çok elde etti ama kalıcı bir güvenli ve barış hiç elde edemedi, her bir krizden bir öncekinden daha fazla vatandaşı ve askeri onun da ölüyor. Bu şunu gösteriyor, giderek artan güvenlik mekanizmalarına, yardımlara rağmen, geliştirilen silah sistemlerine rağmen, üstün teknolojiye rağmen aslında kalıcı bir güvenlik yok, kimin ne zaman saldıracağını bilemiyorsunuz. Niye? Çünkü başkasının toprağını işgal etmişsiniz, bu sorunu çözmemişsiniz. Problem şurada; son yıllarda esas itibarıyla İsrail'in 2 devletli çözümü rafa kaldırmış olması, Filistinlilerin haklarını hiç umursamaması onun yerine bölgedeki Arap ülkeleriyle Amerika'nın bilek bükmesiyle anlaşma yapması. Zannedildi ki bu vesileyle bu sorun unutulacak ve hiçbir şey olmayacak. Tam tersine bu metodoloji son derece büyük bir yanlışlığa yol açtı ve İsrail'in kendisi için çok büyük problemli sonuçlar ortaya çıkardı."
Fidan, garantörlük konusunu, bölge ülkelerinin meseleyi aktif olarak sahiplenmesi olarak anlamak gerektiğini vurgulayarak, bölge ülkelerinin Filistinlilerle beraber elini taşın altına koyması gerektiğini aktardı. Fidan, Türkiye'nin bir anlaşmaya varılırsa bunun uygulanması için elinden geleni yapacağını belirtti.
- "ULUSLARARASI BİR FORMÜL ARAMAK GEREKİYOR"
Türkiye'nin garantörlük konusunda ciddi bir rol oynayabileceğini vurgulayan Fidan, şu ifadeleri kullandı:
"Tarafların ve bölgedeki diğer dostlarımızın bunu uygun bulması durumunda biz bu konuda rol oynayabiliriz diye düşünüyorum. İsrail'in tarafında da kimler garantör olacak, kimler meseleye girecek, o da önemli belki. Bu manada uluslararası bir formül aramak gerekiyor. Hep gündeme getirdiğimiz bu kriz varken muhataplarımızla da konuşurken özellikle İsraillilere de söylüyoruz, Amerikalılara da söylüyoruz. Bu krizden sonra gidilecek 2 yol var; birincisi ya art arda gelecek daha büyük savaşlara gidilecek. İkincisi büyük bir barış anlaşmasına gidilip artık bu kriz sondur deyip barışla bu işin neticelenmesi. İkinci yolun tercih edilmesi için biz çabalarımızı ortaya koyuyoruz. Umarız bu çağrımıza kulak verilir."
Fidan, bölgedeki gerilimlere ilişkin, "Buradan barışa gitmezsek, kalıcı bir barışı tercih etmezsek, kalıcı bir savaş bölgede ve istikrarsızlık bizleri bekliyor. Bu kimsenin tercih etmeyeceği bir senaryo diye düşünüyoruz." dedi.
Türkiye'nin yaklaşımlarının realiteyi gözettiğini kaydeden Fidan, arabuluculuk konularında birçok ülkenin, "Türkiye bize geldiği zaman hiçbir gündemi olmadan, zihninin gerisinde bir şey olmadan geliyor." diye düşündüklerini belirtti.
Fidan, bölgede iyi ilişkiler ve ittifaklar için iyi dostların olması gerektiğini söyledi.
- "(GAZZELİLERE) ELİMİZDEN GELEN HER ŞEYİ YAPTIĞIMIZI BİLMELERİNİ İSTİYORUM"
Dışişleri Bakanı Fidan, Kahire'de düzenlenecek Filistin konulu zirveye ilişkin de şunları dile getirdi:
"Umarım gerçekten çok olumlu şeyler çıkar. Bunların başında birincisi ülkelerin genel kabul edilmiş doğruları kabul etmekle kalmayıp, bunun hayata geçmesi için somut ne türden adımlar atarız konusunda bir mutabakat içinde olmaları gerekiyor. Herkes gözyaşı dursun, siviller ölmesin, altyapı, üstyapı yok edilmesin diyor ama somut adım atmaya gelince İsrail'i durduracak adımı hiç kimse atmıyor. İsrail, eleştirilerek bu türden operasyonları yapmaya yıllardır alışkın bir ülke, yani Amerikalılar bile İsrail'i özellikle Demokratlar biliyorsunuz eleştiriyorlar. Fakat arkasına bir yaptırım koymadığınız zaman bu türden eleştirilerin bir anlamı olmuyor.
İlk başta bu kan kaybının durmasını, gözyaşının durmasını istiyoruz ama dediğim gibi yapısal dönüşüm sağlanamazsa, İsrail politikası, bakış açısında ve İsrail'i destekleyen diğer ülkelerde uzun vadede bu kendini tekrar eden bir hatanın içinde olmaya devam edecek yani tıpkı önce olduğu gibi... Bunu görmek ve analiz edebilmek için çok zeki olmaya gerek yok.
Gazzeli kardeşlerime her şeyden önce büyük bir sabır diliyorum, ülkem adına, devletim adına, halkım adına... Elimizden gelen her şeyi yaptığımızı bilmelerini istiyorum. İnşallah bu günler geçecek ve Türkiye onların yanında olmaya devam edecek, şu anda onların yanındayız."