Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, 15-16 yıldır özellikle sağlık altyapısına yapılan yatırımların ne kadar yerinde ve doğru yatırımlar olduğunun görüldüğünü belirterek, "Sayın Cumhurbaşkanımızın özellikle sağlıkla ilgili, şehir hastaneleri, tıbbi malzeme, sağlık çalışanları, diğer bütün tıbbi ve sağlıkla ilgili konularda yaptığı yatırımlar adeta yıllardır bizi bu salgına karşı bizi hazırlıyormuş." dedi.
Kalın, NTV'de katıldığı canlı yayında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı. "Korona günleri nasıl geçiyor? Siz nasıl bir düzen kurdunuz kendinize?" sorusu üzerine Kalın, herkes gibi Sağlık Bakanlığının açıkladığı kurallara titizlikle uyduklarını, İstanbul'da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile beraber olduklarını, çünkü devlet yönetiminin devam etmek durumunda olduğunu ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tedbirlere titizlikle uyduğunu hatta kendilerine örnek olduğunu dile getiren Kalın, "Burada sosyal mesafeye dikkat ediyoruz. Dışarı çıktığımızda maske takıyoruz. Kalabalık ortamlara girmiyoruz, kalabalık ortamların oluşmasına imkan vermiyoruz. Sıkça ellerimizi yıkıyoruz. Sosyal izolasyona riayet ediyoruz, görüşmelerimizin çoğunu video konferans ile gerçekleştiriyoruz. Cumhurbaşkanımız da hamdolsun bir devlet başkanı nasıl korunması gerekiyorsa o şekilde korunuyor." dedi.
İbrahim Kalın, bu süreçte devletin zirvesinin nasıl korunduğuna ilişkin soruya karşılık, "Burada doktorlarımız var. Yakın ekipte herkes test ediliyor. Sosyal mesafe, izolasyon, maske takma gibi kurallara riayet ediyoruz. Şikayet olduğunda bunlarla ilgili gerekli tedbirler alınıyor. Sağlık Bakanlığımızın tavsiye ettiği tedbirler var. Vatandaşımız da Cumhurbaşkanımızı özlüyor. Halkın içinde olan bir lider olarak onun için de çok kolay değil. Üç haftadır buradayız, dışarı çıkmıyoruz, dışarıdan konuk almıyoruz. Ama bu kural herkes için geçerli." değerlendirmesinde bulundu.
"Virüsle mücadelede gelinen noktayı nasıl değerlendirirsiniz?" sorusuna Kalın, şu yanıtı verdi:
"Diğer ülkelerdeki duruma göz attığınızda, korona krizi Çin'de başladı. Ocak ayında krizin merkezi Çin'di. Sonra İran'a doğru kaydı. İran'da ciddi kayıplar olduktan sonra dünya bunun salgına doğru gittiğini fark etti. Dünya Sağlık Örgütü, İran'dan diğer ülkelere yayılırken kıtalararası bir salgın olduğunu ilan etti. Son 1,5 aydır bu salgının merkezi Avrupa'ya kaydı. Buna 3. bir ayak daha eklendi, ABD. Bu salgının merkezinin nasıl hareket ettiğine baktığınızda, virüsün davranış biçimleriyle ilgili de belki bir fikir veriyor ama ben burada amatör bir şeyler söyleyip, tıp ilmi açısından hatalı bir cümle de kurmak istemem. Benim görebildiğim kadarıyla bilim insanları da bu virüsün davranış modelini, mimarisini henüz tam manasıyla ortama çıkartabilmiş değiller. Bununla ilgili hala araştırmalar yapılıyor. Enfekte olan insanların plazmaları alınmak suretiyle hem bir anda aşı yapılmaya çalışılıyor hem de virüsün mahiyeti incelenmeye çalışılıyor.
Türkiye bu krize en erken cevap veren ve bu konuda en erken tedbir alan ülkelerden biri olduğu için göreceli olarak avantajlı bir konumdayız. Günlük test sayımız 40 bini aştı. Bu, Türkiye açısından iyi bir sayı. Diğer ülkelerin bu konuda sergilediği performansa ve virüsün yayılma hızına baktığınız zaman biz hamdolsun daha iyi bir noktadayız. Can kaybı oranlarında da yüzde 2'lerin altındayız."
Kalın, 15-16 yıldır özellikle sağlık alt yapısına yapılan yatırımların ne kadar yerinde ve doğru yatırımlar olduğunun görüldüğünü anlatarak, "Sayın Cumhurbaşkanımızın özellikle sağlıkla ilgili, şehir hastaneleri, tıbbi malzeme, sağlık çalışanları, diğer bütün tıbbi ve sağlıkla ilgili konularda yaptığı yatırımlar adeta yıllardır bizi bu salgına karşı bizi hazırlıyormuş. Sağlık altyapımızın bu kadar sağlam olması, yoğun bakım ünitelerimizdeki yatak kapasitesi, normal yatak kapasitemiz, şehir hastaneleri, tıbbi malzeme ve diğer konularda dünyaya örnek olacak bir süreçten geçiyoruz ki DSÖ de Türkiye'nin korona ile mücadelesini takdir ile karşıladığını ifade etti." diye konuştu.
"Hayatın normalleşmesine dair bir ön görünüz var mı?" sorusu üzerine Kalın, şu anda bir şey söylemenin erken olduğunu, bu konuyu Sağlık Bakanlığına, Bilim Kuruluna ve diğer bilim insanlarına sorduklarını aktardı.
Kalın, "Ancak ve ancak kontrol altına alınıp, insanlar genel manada dünya çapında bağışıklık kazandığı ve eş zamanlı olarak aşı bulunduğunda tam anlamıyla kontrol altına alınmıştır denebilecek." dedi.
- "BİLİM KURULU İLE SİYASİ İRADE ARASINDA GÖRÜŞ AYRILIĞI SÖZ KONUSU DEĞİL"
İbrahim Kalın, Bilim Kurulunun bu süreçte ihdas edilmiş en önemli kurullardan biri olduğunu belirterek, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın önerisi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın onayıyla bu kurulun çok zamanlı bir şekilde kurulduğunu söyledi.
Şu ana kadar gayet iyi bir şekilde çalışan Bilim Kurulunun tavsiyeleri doğrultusunda bu tedbirlerin alınıp uygulandığını ifade eden Kalın, kurulun bütün üyelerinin üzerinde büyük bir yük ve sorumluluk bulunduğunu kaydetti.
Kalın, şöyle devam etti:
"Mesele sadece onların tavsiyeleriyle kalmıyor. Onlar bilimsel açıdan, tıbbi açıdan hadisenin birçok yönüne bakıp tavsiyelerde bulunuyor. Bunlar Cumhurbaşkanımıza geliyor, Cumhurbaşkanımız da bütün bu bilimsel veriler ışığında olması gereken neyse yapılması şeklinde talimatlandırıyor. Bugüne kadar hamdolsun gayet uyumlu bir çalışma yapıldı. Birçok toplantı yapıldı. Cumhurbaşkanımız da buna iki kere başkanlık yaptı. Kuruldan üye hocalarımız da bu toplantılara katıldı. Şimdi de Sağlık Bakanımızın başkanlığında bu toplantılar düzenli, muntazam bir şekilde yapılıyor. Her gün de kurulun tavsiyeleri görüşleri paylaşılıyor."
İbrahim Kalın, zaman zaman kurulun çalışmalarıyla siyasi irade arasında görüş ayrılığı olduğu veya tavsiyelerinin yerine getirilmediğine yönelik haberlerin çıktığına işaret ederek, şunları kaydetti:
"Öyle bir şey söz konusu değil. Bu dönemde, bu tür doğal afetlerle musibetlerle mücadelenin en önemli ayağı eş güdüm içerisinde ve aynı zamanda birlik beraberlik içerisinde hareket etmektir. Şimdi bilimsel veriler dururken Cumhurbaşkanımızın veya bir başka bakanımızın herhangi birisinin kalkıp bunun hilafına bir şey yapması tahayyül bile edilemez. Örneği de yok zaten. Burada süreç yönetimi anlamında da iyi bir işbirliği ortaya konduğunu rahatlıkla söyleyebilirim."
Bugüne kadar Bilim Kurulunun Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan dönen bir tavsiyesinin olmadığını anlatan Kalın, bugüne kadar maske üretiminden ilaç alımına, sokağa çıkma yasağı ilan edilmesinden sosyal mesafenin uygulanmasına kadar gelen bütün tavsiyelerin bu çerçeve içerisinde değerlendirilip hayata geçirildiğini söyledi.
Kalın, Bilim Kurulunun kendi alanıyla ilgili tavsiyelerinin bugüne kadar kural haline geldiğini belirterek, şöyle konuştu:
"O anlamda son derece uyumlu bir çalışmanın olduğunu ifade etmeliyim. Bu vesileyle Bilim Kurulu üyesi olan bütün hocalarımıza da teşekkür ediyorum. Onlar da bu sürecin diğer kahramanı olan sağlık çalışanları ile büyük bir özveriyle gecelerini gündüzlerine katarak bütün bilgilerini, birikimlerini, akıllarını, gönüllerini bu işe koydular. Bir taraftan süreci takip ediyorlar tavsiyelerde bulunuyorlar, bir taraftan da televizyonlara çıkarak kamuoyunu bu konularda aydınlatıyorlar."
- SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI TARTIŞMALARI
CHP'li 11 belediyenin yaptığı açıklamaya ilişkin görüşü sorulan Kalın, salgının yoğun yaşandığı 30 büyükşehir ve Zonguldak'ta sokağa çıkma yasağı ve ilk planda şehirlerarası trafiğin önlenmesi gibi kararlar aldıklarını anlatarak, bunun tamamen süreç, yaşanan vaka sayısı, yayılmanın dozu ile ilgili konularla bağlantılı olduğunu ifade etti.
Başta da sokağa çıkma yasağı isteyenlerin olduğunu dile getiren Kalın, Bilim Kurulunun tavsiyeleri çerçevesinde, kamu düzenini dikkate alarak sağlık hizmetlerinin aksamamasını dikkate alacak şekilde ve diğer konularda tedarik yollarının açık olması, temel gıda, tıbbi ve diğer ihtiyaçları sağlayacak bir sistemi de çalıştırma zorunluluğunun olduğunu kaydetti.
Kalın, bunun ekonomik maliyetiyle ilgili Hazine ve Maliye Bakanlığının çok önemli bir paket açıkladığına işaret ederek, böylece iş dünyası, çalışanlar ve ticaret yapan firmaların bir nefes aldığını belirtti.
Kalın, 4,5 milyona yakın vatandaşa bizzat nakdi yardım yapmak suretiyle bu süreçte nefes almalarının sağlandığını vurgulayarak, TBMM'den dün çıkan yasayla 3 ay boyunca işten çıkarmaların önlenmesine yönelik tedbirler alındığına işaret etti.
Bu ekosistemin tamamını uyumlu bir şekilde çalıştırmanın çok kolay bir şey olmadığına vurgu yapan Kalın, "Bir sorunu çözerken bir başka sorunu büyütme riski de vardır. Dolayısıyla burada hiç kimsenin mağdur olmayacağı bir optimal yöntem bulunmak suretiyle bu süreç yönetiliyor." dedi.
- "İYİ BİR SÜREÇ YÖNETTİĞİMİZİ SÖYLEYEBİLİRİZ"
Kalın, maske, tulum, sağlık çalışanlarının ihtiyaçlarının karşılanması konularında herhangi bir sorun yaşanmadığına dikkati çekerek, "Çok hızlı bir şekilde bizim birçok sanayideki ilgili firmalarımız bazıları gönüllü, bazıları devletin teklifi, telkini, yönlendirmesiyle tezgahlarını bu yöne çevirdiler ve hamdolsun bu konuda şu ana kadar ciddi bir sıkıntı yaşanmadı. Dolayısıyla sürecin tamamına baktığınız zaman vatandaşlarımızın bu tedbirleri sahiplenmesi suretiyle şu ana kadar iyi bir süreç yönettiğimizi söyleyebiliriz. Bu başarı hepimizin, sadece şu şahsın ya da kurumun değil, hepimizin başarısı." değerlendirmesinde bulundu.
İbranim Kalın, ülke genelinde uzun soluklu bir karantina kararı alınması halinde bunun ekonomiye maliyetinin ne olacağına yönelik bir soru üzerine şunları söyledi:
"Bunun ekonomiye maliyeti çok daha ağır olurdu. Toplumsal hayata ve insan psikolojisine de maliyeti çok çok farklı şekilde olurdu. Bazen insanlar iyi niyetli ama maalesef altında bilimsel veri olmadan bu tür önerilerde bulunabiliyor. Bunlar keyfi olarak 'şöyle yapalım' denilip karara bağlanacak konular değil. Bunlar gerçekten devlet aklı ile birlikte ele alınması gereken konular. O yüzden Bilim Kurulu var. O yüzden ilgili bütün birimlerimizin ortak çalışmaları önerileri neticesinde alınan kararlar bunlar."
Bakıldığı zaman ekonomik olarak da 2020 yılı içerisinde bütün dünyada beklentilerin 6 ila 7 puan arası bir küçülmenin olacağı şeklinde olduğunu dile getirdi.
Bu gerçeğin görülmesi gerektiğini belirten Kalın, 2003'te SARS virüsü yayıldığı zaman dünya ekonomisine maliyetinin 40 milyar dolar civarında olduğunu ve SARS'ın daha sınırlı olduğunu hatırlattı.
Kalın, şimdi küresel iç içe geçmişliklerin ve karşılıklı bağımlılıkların çok daha yoğun yaşandığı bir dönemde olunduğunu ifade ederek, "Şu anda birçok ekonomist Kovid-19 ya da koronanın dünya ekonomisine maliyetinin 3 ila 4 trilyon dolar civarında olacağını tahmin ediyor. Yani 2020 tam bir daralma yılı olacak. 2021 yılı için de belki bir normalleşme göreceğiz, ekonomik verilerde bir normalleşme. Tabii ki sanayi, üretim, ticaret umarız çok daha erken bir tarihte başlayacaktır ama bu sistemin, bu ekosistemin dönmesi, ekonomik verilerin normale evrilmesi zaman alacak. Tabii ki bunları da dikkate almak durumundayız. Ama bunun için de kalkıp sağlığı tehlikeye atacak, insanımızın can güvenliğini, sıhhatini, tıbbi güvenliğini tehlikeye atacak bir adımın içerisine girmemiz de elbette düşünülemez." diye konuştu.
- "BU DÜNYA SİSTEMİNE NASIL YANSIYACAK GÖRECEĞİZ"
"Koronavirüs salgını sonrası 'dünya eski dünya olmayacak' deniliyor. Ne dersiniz yeni bir dünya düzeni vadediyor mu bu süreç?" şeklindeki soru üzerine Kalın, birçok şeyin değişmek zorunda olduğunu belirterek, "Tarihin hızı artacak bu süreçte. Şu anda bile 2-2,5 ay içerisinde belki 20 yılda, 40 yılda, 50 yılda yaşayacağımız değişimleri yaşadık. Mevcut küresel sistemin kırılganlıkları biraz daha belirgin ve kırılgan hale geldi şu anda. İşte hep söyleniyor ya küresel, liberal düzen, ben hep baştan beri şunu söyledim; aslında bu düzen ne küresel ne liberal ne de bir düzen. Küresel değil, çünkü buranın kazanını belli, kaybedeni belli, avantajlı kesimler belli. O anlamda bir küresel eşitlikten bahsedemeyiz." dedi.
Kalın, mevcut küresel sistemin liberal olmadığını, herkesin eşit şartlarda serbest piyasa kurallarına göre faaliyet gösterdiği bir küresel ekonomik sistemin hiçbir zaman bulunmadığını aktararak, şöyle devam etti:
"İçinde ya da merkezinde kapitalist hırsın, kazanma ve kar duygusunun güdüsünün belirleyici olduğu bir aşırı üretim ve aşırı tüketim sistemi var uzun süredir. Liberal denen şey büyük oranda bu yönüyle tezahür etti. Düzen de değil. Düzenden ziyade kaosun, belirsizliğin, öngörülemezliğin giderek hakim olduğu bir dünya var karşımızda. Şimdi dolayısıyla buradan almamız gereken dersler var. Şüphesiz aşırı üretip, aşırı tükettiğimiz bir çağda bazı şeyleri gözden geçirmek durumunda kalacağız. Mesela, temel ihtiyaçlarımızın ne olduğu, hayatımızda önemli şeyin ne olduğu, kıymetli olanın ne olduğu konusunda daha büyük bir muhasebe ve sorgulama içerisinde olacağız. Şu anda da bunu yapıyoruz aslında. Herkes bireysel düzeyde, kendi küçük ölçeğinde bu muhasebeyi aslında yapıyor. Bu dünya sistemine nasıl yansıyacak, kurumlara nasıl yansıyacak bunu göreceğiz."
Birleşmiş Milletler, G20, İslam İşbirliği Teşkilatı, Avrupa Birliği gibi kurumların da meşruiyetlerinin sorgulanacağını, şu anda da sorgulandığını ifade eden Kalın, "Eğer bu tür uluslararası çok taraflı, çok milletli kurum ve kuruluşlar bu tür kriz anlarında çözüm üretemiyorsa ne için varlar? Dolayısıyla burada bir siyasi meşruiyet sorunu da ortaya çıkacak. Bunlar sorgulanacak ve şu anda zaten bu başladı ama bir, iki ay sonra bu uluslararası kurum ve kuruluşların koronavirüs salgını karşısında büyük oranda başarısızlığa uğradığı neticesine varacak insanlar. Bu kurumlardan daha etkin olmalarını talep edecekler, Birleşmiş Milletler'de olduğu gibi." diye konuştu.
İbrahim Kalın, Cumhurbaşkan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Dünya 5'ten büyüktür." ifadelerini boşuna kullanmadığını belirterek, mevcut Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi sisteminin ve bütün BM yapısının reforme edilmesinin gerekliliğinin bir kez daha görüldüğünü söyledi.
Dünya Sağlık Örgütü'ne birçok eleştiri yöneltildiğini aktaran Kalın, "Halklı eleştiriler ama siz oraya ne kadar güç verirseniz Dünya Sağlık Örgütü o kadar etkili olabilir. Aynı şey Avrupa Birliği için de geçerli. Bugün Avrupa Birliği'nin gerçekten bir birlik olup olmadığı, AB fikrinin tartışılır hale geldiği günlerden geçiyoruz. Öyle ki İspanya ve İtalya'da yaşanan salgına zamanında ve etkili cevap veremediği, çözüm üretemediği için Avrupa Birliğin'den dün İtalya ve İspanya'ya resmi bir özür beyan edildi. Buna mukabil Rusya'dan, Çin'den gelen yardımların halk nezdinde daha fazla rağbet gördüğünü görüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin İngiltere, İspanya ve İtalya'ya NATO ittifakı çerçevesinde ve ayrıca ikili ilişkiler bağlamında tıbbi malzeme gönderdiğini hatırlatan Kalın, bunun muazzam bir etki yaptığını, tüm bunlar dikkate alındığında bütün bu kurum ve kuruluşların sorgulanacağına işaret etti.
- "HERKESİN HİÇBİR KİBRE KAPILMADAN BİR MUHASEBE YAPMASI GEREKECEK"
Bunun sadece bir mühendislik meselesi olmadığını vurgulayan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yani bizim evrenle, tabiatla, Allah'ın bize bir nimet olarak verdiği bu dünyayla ilişkimizi de sorgulayacağız, diğer insanlarla ilişkimizi sorgulayacağız. Tabiatı bu kadar hoyratça istismar eden, kullanan, katleden bir insanlığın bundan sonra sürdürülebilir bir kalkınma modeli, büyüme, gelişme modeli üzerinde daha fazla kafa yorması gerekiyor. Bu daha fazla mühendislikle, daha fazla teknolojiyle, daha fazla tüketimle olmayacak. Yepyeni bir düşünce, zihniyet yapısının ortaya çıkması gerekecek. Bakın o kadar ki inanın hepimiz yorulduk, toprak yoruldu, hava, su, gökyüzü, yeryüzü yoruldu. O kadar yorduk ki tabiatı son 200 yıldır birçok bilim insanı bu yaşanan büyük salgınların, doğal afetlerin bozulan bu dengenin bir sonucu olduğunu söylüyorlar. Ve her doğal afet aslında tabiatın dengeyi yeniden kurma çabasının bir tezahürü olarak ortaya çıkıyor. Eğer şimdi biz bu dengeyi yeniden kuracak adımları atmazsak ülkeler, toplumlar, uluslararası kurum ve kuruluşlar olarak bir sonraki felaket, musibet geldiğinde sonuçları çok daha ölümcül olacak, faturası çok daha ağır olacak. Bütün bunları umarım bu izolasyon döneminde bir düşünme, muhasebesini yapma imkanımız olacak. Bunu yapabilirsek buradan insanlık olarak daha güçlü çıkabiliriz."
İbrahim Kalın, "Bir diğer önemli şey de bu gözle görünmeyen bir organizma, yani virüs denen bir organizmanın bütün dünyayı dize getirdiği bir çağda birtakım siyasi hiyerarşilerin, kültürel imtiyazların, toplumsal gururlu olma hallerinin ne kadar altının boş olduğunu da gördük. Yani doğulu, batılı, ileri, geri, kalkınmış, kalkınmamış değil, kim bu krize karşı en iyi çözümü üretti insanlar bunu tartışıyorlar, buna bakıyorlar şu anda. Dolayısıyla burada da hiçbir kibre kapılmadan herkesin oturup bir muhasebe yapması gerekecek. Yeni bir dünya buradan ancak böyle doğacak diye düşünüyorum." şeklinde konuştu.
- MASKE DAĞITIMI
Kalın, maske dağıtımına ilişkin yeni bir planlama olup olmadığının sorulması üzerine, bu şikayetlerin hepsini çok dikkatli bir şekilde takip ettiklerini ve derhal müdahale ettiklerini söyledi.
Dağıtımda birtakım aksaklıklar olduğunu kabul eden Kalın, şöyle konuştu:
"Bunu düzeltmek için de şu anda Ulaştırma Bakanlığımız, PTT, Sağlık Bakanlığımız, Eczacılar Birliği, Ticaret Bakanlığımız, İçişleri Bakanlığımız, Vefa Sosyal Destek Gruplarımız hepsi birlikte mobilize olmuş durumdalar. O konuda vatandaşlarımız lütfen müsterih olsunlar. Biraz sabır. Tabii kolay bir şey değil 83 milyon insana bu kadar maskeyi ulaştırmak çok kolay bir şey değil. Büyük oranda bu dağıtımın yapıldığını görüyoruz. Sokaklarda da görüyorsunuz insanlarımız maskelerini takıyorlar. Neden ücretsiz oldu? Cumhurbaşkanımıza bu konu Bakanlar Kurulu'nda arz edildi. Yani parayla mı satılsın, parayla satılırsa bunun artıları ne olur eksileri ne olur, ücretsiz dağıtırsak nasıl olur ya da karma bir sistem mi yapalım isteyen gitsin parasıyla alsın, imkanı olmayan veya para vermek istemeyen ücretsiz bunları temin edebilsin diye. Bütün bu değerlendirmeler sonucunda şöyle bir neticeye varıldı: Bütün milli imkan ve kabiliyetlerimizi biz şu anda üretim noktasında maske üretimine yoğunlaştıralım, maske ihtiyacımızı karşılayacak stok düzeyine ulaşalım. Bunu engelleyecek buna halel getirecek stokçuluk, fahiş fiyat gibi bütün faaliyetlere de son verecek adımları atalım."
- "ÜRETİM KAPASİTESİ NOKTASINDA BİR SIKINTIMIZ YOK"
Bu konuda geçmişte ve başka ülkelerde bunların örneklerinin görüldüğünü de hatırlatan İbrahim Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Artı insanlar arasında böyle bir ayrım olmasın, yani parası olan olmayan meselesi değil, sonuçta maskeyi takacak. Bir maskeyi takması önemli dışarı çıktığı zaman. Bunu sağlayacak en iyi yöntem olarak Cumhurbaşkanımız 'Hayır.' dedi. 'Bu devletin bir görevidir. Hiçbir vatandaşımız bu salgın döneminde ihtiyaç duyduğu temel tıbbi koruyucu malzemeye para vererek ulaşmayacak. Dolayısıyla imkanlarımızı, planlarımızı buna göre yapalım, İmkanlarımızı buna göre seferber edelim.' dendi ve üretim kapasitesi noktasında bir sıkıntımız yok. Sağ olsun birçok özel firmalarımız, tekstil, konfeksiyon alanında tezgahlarını buraya çevirdiler. Milli Savunma Bakanlığımız, Milli Eğitim Bakanlığımız, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız, Sağlık Bakanlığımız, Tarım Bakanlığımız, İçişleri Bakanlığımız el birliğiyle bu kapasiteyi artırmak için muazzam bir çalışmanın içerisine girdiler."
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, yaşanan aksaklığın giderilmesi için ilave tedbirler alındığını, çok kısa sürede bu sorunların çözülmesinin ardından herkese maskelerin ulaştırılacağını bildirdi.
Vatandaşlara belli sayıda maske verildiğini hatırlatan Kalın, "Ama tek kullanımlık maskeler, dolayısıyla arkası da gelecek. Bu tedarik zinciri, dağıtım zinciri bir defa kurulduğunda herkese uygun bir şekilde bu maskeler mutlaka ulaştırılacak ki vatandaşımız sokağa çıktığında bu tedbirlere rahatlıkla uyabilsin. Hem kendini emin kılsın hem de başkalarına karşı korunaklı olabilsin." diye konuştu.
- "YOĞUN BAKIM YATAK KAPASİTEMİZ YÜZDE 60 ORANINDA DOLU"
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun İstanbul'daki hastane inşaatlarına yönelik eleştirisinin hatırlatılması üzerine de bu tartışmaları üzücü bulduğunu dile getirdi.
Adana'da "sahra hastanesi" olarak bahsedilen yerin bir fuar alanı olduğunun ortaya çıktını hatırlatan Kalın, şöyle konuştu:
"Siyasi partizanlık yapacak günler değil. Bir belediyemizin, Adana da bizim ilimizdir, oradaki belediyenin siyasi kimliği ne olursa olsun o da vatandaşımızın seçtiği bir belediyedir. Verdiği iyi bir hizmet varsa biz bununla sadece gurur duyarız, mutlu oluruz. Yeter ki vatandaşın ihtiyacını karşılayacak adımlar atsın. Ama kalkıp particilik yapmak adına, partizanlık yapmak adına 'O belediyenin veya şu belediyenin yaptığını Cumhurbaşkanlığı bile yapamadı.' gibi ifadeler kullanmak inanın siyasi olgunlukla bağdaşacak şeyler değil."
Türkiye'nin yoğun bakım kapasitesinin şu anda yüzde 60 oranında dolu olduğuna dikkati çeken Kalın, şunları söyledi:
"Bakın bu, dünyada örnek olarak gösterilecek bir şey. Hastane yatak kapasitemiz son 16-17 yılda Cumhuriyet tarihinde olmadığı kadar yükseltildi. Standartlarına lütfen bir bakın. Şehir hastaneleri kimler için yapıldı? Bütün vatandaşlarımız için yapıldı. Siyasi kimliği, şu partiye oy veriyor oy vermiyor meselesi olarak hiçbir zaman bakılmadı ki. Temel hizmetlerde böyle bir ayrımı hiçbir zaman Cumhurbaşkanımız zaten yapmadı. Bu, ne onun siyasi ahlakına ne insan anlayışına ne toplum anlayışına sığmayacak şeyler. Ama kalkıp bunu bir siyasi tartışma konusu haline getirmek inanın çok üzücü. Bizim birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. İyi olan şeyleri takdir edelim, eksik olan şeyleri de söyleyelim bunları gelin el birliğiyle tamamlayalım, düzeltelim. Bakın her gün sayılar açıklanıyor. Bugün 125 insanımızı kaybettik. Şimdi biz bu insanın kimliğine, siyasi parti aidiyetine şuna buna bakabilir miyiz? Bizim binlerce sağlık çalışanımız var. Birçoğu risk altında çalışıyor... Bu tartışmalar inanın abesle iştigal. Bu dönemde sanırım Sayın Kılıçdaroğlu yanlış bilgilendirilmiş. Umarım bu eksik bilgilendirmeyi de düzeltir diye tahmin ediyorum."
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'in Adana'ya ilişkin detaylı bir açıklama yaptığını, rakamların ve yapılanların ortada olduğunu belirten Kalın, "Burada inanın birlik beraberliğimizin tam böyle birbirimize kenetlenmemiz gereken bir dönemde bunları siyasi polemik konusu yapmanın kime faydası var?" ifadesini kullandı.
Kalın, sahra hastanesi kurmak yerine kalıcı hastanelerin neden tercih edildiğine yönelik soruya şu yanıtı verdi:
"Sancaktepe'de şu anda geçici olarak yapılan hastane, zaten şehir hastanesi yeri olarak arazisi tahsis edilmişti. Şimdi şehir hastanelerinin kurulması, tam teşekküllü hale gelmesi hemen bir ayda, iki ayda olacak bir şey değil. Orada şu anda ihtiyaç olması halinde kullanılabilecek bir hastane oluşturuluyor. İkincisi de eski Atatürk Havalimanı'nda. Eğer ihtiyaç olursa bu iki yerde kullanılabilecek. Ama şu anda Sağlık Bakanımız da rakamları açıklıyor, en son yatak doluluk oranımız yüzde 59,5. Yani hala biz tam kapasitede bile değiliz. Doğru bazı hastanelerde bu oran yüzde 70'lere, 80'lere çıkabiliyor, yer yer günlük vaka sayısına göre, hasta sayısına göre... Şunu da unutmayalım. İnsanlar sadece koronaya yakalandıkları için hastaneye gitmiyor. Başka hastalıklarından dolayı, normal olarak tedavi için, kontrol için, vizit için giden insanlar da var. Bunların da tedavi ihtiyaçları karşılanıyor hastanelerde."
Adana'da böyle bir hastaneye ihtiyaç olmadığını vurgulayan Kalın, "Yatak kapasitemiz belli, hastane kapasitemiz belli. 17 bin küsür yatak kapasitesi var Adana'daki bütün hastanelerin. Bunun ne kadarı dolu, önce ona bir bakmak lazım, ihtiyaç var mı yok mu... Burada da Sancaktepe'de zaten bir şehir hastanesi yeri olarak tahsis edilmiş bir yerdi. Hızlı bir şekilde yapılacak. İhtiyaç olması halinde pandemi hastanesi, eğer inşallah bu pandemiyi hızlı bir şekilde atlatırsak başka ihtiyaçları görmek üzere bir tedavi merkezi, bir hastane olarak kullanılacak. Aynı şey Atatürk Hastanesi için de geçerli. Bakın bunlar ihtiyati tedbirdir. Şu anda bizim yatak kapasitemizde, hastane altyapımızda herhangi bir sıkıntı yok. Ama Allah korusun biz hazırlığımızı kışa göre yapalım ve umut edelim ki bahar erken gelsin." ifadelerini kullandı.
- "BU BİR İNFAZ REFORMU, AF YASASI DEĞİL"
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, infaz düzenlemesinin hatırlatılması üzerine şunları kaydetti:
"Suç işlemiş bir kişiyi cezaevine koymanızın amacı o kişinin ıslah edilmesidir. Bazen bu infazla ilgili düzenleme sanki bir af yasası gibi yansıtılıyor. Yani suç işlemiş birisi hiç ceza çekmeden salıverilecek ya da hapse girmeyecek gibi yansıtılıyor, böyle değil. AK Parti grubundaki arkadaşlar, MHP, CHP, İYİ Parti ve diğer partilerdeki milletvekili arkadaşlarla uzun bir süredir bunu konuşuyorlardı. Görüştüler, maddeleri, nasıl yapılabileceğini konuştular. Adalet Bakanlığımızın koordinasyonunda bu çalışmalar yürütüldü. Amaç burada zaten ceza çekmekte, şu anda cezaevinde olan kişilerin sürelerinin kısaltılması yani bir infaz reformu bu, af yasası değil. Bu yapılırken de oldu? Toplumun, kamu vicdanının, genel kamu güvenliğinin hassasiyetleri dikkate alınarak, belli suç kategorileri tamamen infaz düzenlemesinin dışında bırakıldı. Mesela terör suçları, organize suçlar, cinsel suçlar, kadına yönelik şiddet, uyuşturucu, bunlar tamamen kapsam dışı bırakıldı. Bu infazdan yararlananlar diğer suç kategorisinde olup, yani nitelikli suç, nitelikli olmayan suç ayrımlarını da dikkate alarak bir tasnif yapıldı."
Basında infaz reformundan 90 bin kişinin faydalanacağının yansıtıldığını aktaran Kalın, "Rakam aslında şöyle. Doğrudan infaz indiriminden ceza süresinin indiriminden faydalananların sayısı yaklaşık 45 bin. Adalet Bakanımız bu rakamı paylaştı diye biliyorum. Diğer 45 bin de açık bulunan mahkumların yılda kullandıkları belli bir izin süresi var. Bu yeni bir uygulama değil, eskiden beri devam edegelen bir uygulama. Korona döneminde bu izin süresinin uzatılması daha sıhhatli olur salgın açısından. Çünkü kalabalık mekanlar, sosyal mesafeyi orada korumak çok kolay değil. Yaklaşık 45 bin kişi de bundan istifade ediyor. Bu ikisinin toplamından 90 bin kişilik bir kitle faydalandı ama diğerleri o izin süreleri bittiğinde tekrar kalan cezalarını çekmek için geri gelecekler." diye konuştu.
- CHP'NİN İTİRAZLARI
İnfaz düzenlemesine ilişkin taleplerin toplumun farklı kesimlerinden geldiğini, MHP'ye de bu taleplerin iletildiğini ifade eden Kalın, zamanında yaptığı bir hata nedeniyle 7, 9, 13 yıl gibi farklı sürelerde ceza almış mahkumların bu infaz indiriminden faydalandığını söyledi.
İbrahim Kalın, CHP'nin itirazlarının sorulması üzerine ise şu değerlendirmede bulundu:
"Meclisteki milletvekili arkadaşlarımız bunu diğer partilerle de konuştu. CHP ile de konuştular. Şimdi tabii CHP, Anayasa Mahkemesi'ne gideceğini ifade ediyor. Bu onların en doğal hakkıdır, götürebilirler, itirazlarını dile getirebilirler, eleştirmek onların da en doğal hakkı ama çözüm olarak ne öneriyorlar, o detaylara da bakmak lazım. Mevcut olan maddelerden ziyade, dahil edilmeyen bazı kategoriler, suç ve mahkum gruplarıyla ilgili bir itirazları olduğunu söylediler. Bunu dile getiriyorlar ama bunu bir yerde sınırlamak zorundasınız. Zaman zaman başka taleplerde geliyor, 'Daha fazla insan çıkmalıydı, 45 bin kişi için mi yapıldı, niye 150 bin kişi değil?' Bu sefer bunun doğurduğu başka mahsurlar var. Bu mevcut şartlar içerisinde olabilecek en optimum, en uygun infaz düzenlemesi olarak geçirildi."
Kalın, suçu işleyip infaz indiriminden faydalanarak çıkan kişilerden tekrar suç işleyenlerin, hem yararlandıkları sürenin tamamını, hem de bunun üzerine mükerrer suçlardan daha ağır bir cezayı almakla da karşı karşıya kalacaklarını vurguladı.
- "BEDELLİ ASKERLİKTE UZAKTAN EĞİTİM GÜNDEME GELMEDİ"
Salgın nedeniyle bedelli askerliğe ilişkin düzenleme taleplerinin hatırlatılması üzerine ise Kalın, şunları söyledi:
"Milli Savunma Bakanımız, bu konuyu Sayın Cumhurbaşkanımıza arz etti. Yani bu celp ve terhislerin 1 ay ertelenmesi bahsini arz ederken Bakanımız bu konunun da gündeme geldiğini, kendilerine bir talep olarak iletildiğini söyledi ama şu anda bunu gündeme alacak bir aciliyet söz konusu değil. Çünkü yani bedelli askerliğin süreleri yıl içerisinde farklı zamanlara kaydırılabilir. Bu çok rahat yönetilebilecek bir konu. Zaten zorunlu askerlik yapanların celbi bir ay ertelendiği ve terhisler de ertelendiği için bedelli askerlik hayli hayli ertelenmek durumunda yani başvurular. Böyle bir uzaktan eğitim gibi bir konu gündeme gelmedi. Askerlik eğitimi açısından baktığımızda zaten 20-21 gün bedelli yapanlar yapıyorlar. Orada öğrenilenebilecek şeyleri yani fiili, yerinde eğitim gerektiren konular olduğu için uzaktan bir şekilde olacağı bana çok makul ve mümkün gibi görünmüyor."