Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından tutuklanan ve "örgüt yöneticiliği" ile suçlanan eski Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 1. Daire Başkanı İbrahim Okur'un yargılandığı davada, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca esas hakkında mütalaa verildi.
Darbe girişimi sonrası meslekten ihraç edilen ve tutuklanan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ile HSYK üyelerinin yargılanmasına devam edildi.
İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince Yargıtay ek binadaki salonda görülen duruşmaya, Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Okur, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katılırken, Okur'un avukatları da salonda hazır bulundu.
Duruşmada, daha sonra Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mutahhar Keleşoğlu tarafından esas hakkındaki mütalaa açıklandı.
Tanık beyanları, HTS baz analizleri ve gelen bilgi, belgelere göre, 1984'ten itibaren örgüt içinde yer alan İbrahim Okur'un, Adalet Bakanlığı, HSYK üyeliği ve Daire Başkanlığı görevleri süresince örgüt toplantılarına katıldığı, himmet verdiği belirtilen mütalaada, Okur'un, "gezme ya da merak saikiyle bu toplantılara gittiği" yönündeki beyanlarının samimi görülmediği kaydedildi.
Okur'un, örgütün önde gelen isimleriyle bağlantılarının HSYK'da görev yaptığı dönemde de devam ettiği, yargının ele geçirilmesinde etkili olduğu aktarılan mütalaada, İbrahim Okur'un, terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in, "Hizmetten olanların önünü açın" talimatı gereği, bu kişilerin yargıya yerleştirilmesi konusunda çalıştığı anlatıldı.
Aynı yıl Adalet Bakanlığında göreve başladılar
Eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem'in 12 Nisan 1996'da Adalet Bakanlığına tetkik hakimi olarak atandığı belirtilen mütalaada, bundan 14 gün sonra İbrahim Okur'un, 21 gün sonra "FETÖ'nün yargıdaki beyni" diye adlandırılan Hüseyin Yıldırım'ın, aynı yıl içinde de Ahmet Hamsici'nin bakanlıkta aynı dairede görevlendirildikleri tespiti yapıldı. Ayrıca yine FETÖ'nün önde gelenleri oldukları belirlenen diğer eski yargıçlar Dursun Murat Cevher ile Ali Kaya'nın da aynı yıl bakanlıkta göreve başladığına işaret edildi.
Bu kişilerin, Adalet Bakanlığındaki görevleri sırasında, örgütün sohbet toplantılarına birlikte katıldıkları anlatılan mütalaada, İbrahim Okur'un, "28 Şubat dönemindeki sıkıntılar nedeniyle aramızda bir birliktelik oluştu. Toplantılar, ev oturması şeklindeydi" yönündeki beyanlarının da inandırıcı bulunmadığı kaydedildi.
Mütalaada, 1996-2014 yılları arasında tüm hakim ve savcıların atama ve özlük işleriyle ilgili en etkili birim olan Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünde bu isimlerin faaliyet yürüttüğü ifade edilerek, özellikle 2005'ten itibaren yargıya örgüt mensuplarının yerleştirilmesi konusunda çalıştıkları anlatıldı.
Esas hakkındaki mütalaada, sanığın Adalet Bakanlığında görev yaptığı 14 yıl boyunca örgütün yargıdaki kadrolaşmasında en etkin konumda olduğu sonucuna ulaşıldığı bildirildi.
İbrahim Okur'un, 2014'te tamamen örgütün eline geçtiğini bildiği YARSAV ile ilgili bildiklerini devlet yetkililerine anlatmadığı, devleti koruma refleksiyle hareket etmediği, bu konuda devleti uyarmadığı belirtilen mütalaada, bu nedenle Okur'un, "MİT Müsteşarı'nın ifadeye çağrılması olayından sonra yapıdan uzaklaştığı ve mücadeleye başladığı" şeklindeki beyanlarına da itibar edilmediği kaydedildi.
Mütalaada, Okur'un, Şemdinli iddianamesini yazan ve meslekten atılan savcı Ferhat Sarıkaya ile İlhan Cihaner soruşturmasını yürüten eski savcı Bayram Bozkurt'un mesleğe geri dönmelerinde de etkili olduğu iddia edildi.
O dönemde, HSYK Birinci Daire Başkanı olan İbrahim Okur'un faaliyetleri arasında, "Ergenekon davasında tahliye kararı verdiği için 2011'de görev yeri değiştirilen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin ilk başkanı Köksal Şengün ile ilgili karar, Zekeriya Öz ve Fikret Seçen'in Başsavcıvekili olarak atanmaları, Durdu Kavak'ın İzmir Başsavcısı yapılması" gibi kararlar sıralandı.
"Taban tabana zıt"
Okur'un, "2012 MİT krizinden sonra amaçlarını anladım, mücadele ettim" demesine rağmen, bu süreçten sonra da örgüt mensuplarını koruyup kolladığı ileri sürülen mütalaada, sanığın örgütle mücadele ettiğine ilişkin beyanları ile mevcut tasarruflarının taban tabana zıt olduğunun anlaşıldığı belirtildi.
Mütalaada, 1996'dan HSYK üyesi seçildiği döneme kadar örgüt toplantılarına katıldığı belirtilen Okur'un, "örgütün yargıyı ele geçirmesi amacıyla görevde yükseltildiği, yargı camiasında önemli rol oynadığı, 7 Şubat 2012'den sonra örgütle mücadeleye başladığı algısının gerçeği yansıtmadığı, olaydan örgüt lehine en az zayiatla çıkılması amacıyla örgüt karşısındaymış gibi durup kararname çıkardığı" kaydedildi.
"Örgütte number one"
İbrahim Okur'un, örgütün HSYK'da ve yargıda güç haline gelmesini sağladığı, önemli noktaların örgütün eline geçmesinde etkin rol oynadığı ifade edilen mütalaada, "Tanık ifadelerinde, 'örgütün tepe noktasındaki isim', 'number one', 'karar verici' şeklinde bahsedilen İbrahim Okur'un, örgütün en tepe noktasında bulunduğu, bu statü ve güçle yönetici sıfatıyla örgütün muhatapları arasında birinci sırada bulunduğu, emir ve talimat verme noktasında olduğu anlaşılmıştır." denildi.
Böylelikle sanığın, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğu, sıkı bir disiplinle FETÖ'nün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına uygun hareket ettiği ve "terör örgütü yöneticisi olmak" suçunu işlediği sonucuna varıldığı belirtilen mütalaada, Okur hakkında, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK), kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin cezalandırılamayacağını öngören "hata" başlıklı 30. maddesinin uygulanmaması talep edildi.
Mütalaada, sanığın, TCK'nin 314/1. ve Terörle Mücadele Kanunu'nun 5/1. maddeleri uyarınca "terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan 15 yıldan 22 yıl 6 aya kadar hapisle cezalandırılması istendi.
Suçun işleniş biçimi, kastın yoğunluğu ve oluşan tehlikenin ağırlığına göre temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi talep edilen mütalaada, Okur'un eski yüksek yargı mensuplarının FETÖ üyeliğinden yargılandıkları davalarda verdiği bilgiler dikkate alınarak, TCK'nin 221/4. maddesindeki etkin pişmanlık hükümlerinden yararlandırılmasının mahkemenin takdirinde olduğu belirtildi.
Mütalaaya karşı söz verilen İbrahim Okur ise esas hakkındaki mütalaanın hakkında hazırlanan iddianameden farklı olmasını beklediğini belirterek, savcılığın 1,5 yıldır süren yargılamayı görmezden geldiğini, duruşmalardaki ifadeleri yok saydığını ileri sürdü.
Mütalaada, kendisinin yaptığı savunmaya ve lehine tanık beyanlarına değinilmemesini eleştiren İbrahim Okur, "Allah'tan yaşım tutmuyor. Tutsa, Savcılık beni Kennedy cinayetinden de sorumlu tutacaktı." diye konuştu.
Sanık Okur ve avukatları, esas hakkındaki savunmasını hazırlamak için süre istedi, 3 yıl 3 aydır tutuklu bulunduğu gerekçesiyle tahliye talebinde bulundu.
Mahkeme heyeti, esas hakkındaki savunmasını hazırlaması için süre verilen sanığın, tutukluluk halinin devamını kararlaştırdı.
Duruşma, 4 Aralık'a bırakıldı.