Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.
Konuşmasında batının tarihine küskün, değerleriyle kavgalı nesillerin yetişmesi için uğraş verdiğine de değinen Bahçeli “Başkalarına özenerek kaynaklarımız kötülenmiştir. Batıya karşı siyasi ve fikri kompleksler ister istemez yabancılaşmayı, yozlaşmayı beraberinde getirmiştir. Neredeyse sanatın, bilimin, bilimsel düşüncenin, icatların, keşiflerin sadece Batı menşeli olduğunu servis eden sömürgeleşmiş ve soyulmuş kafalar milletimize ölümü gösterip sıtmaya razı etmek için cephe almışlardır. Aleme nizam verme iddiasında olan bir medeniyete tarihimizin bazı dönemlerinde büyük haksızlıklar yapılmıştır. Hem yalan söyleyen, hem yanlışa ortak olan, hem de yanıltan devşirilmiş zihniyetler gelişme ve kalkınma süreçlerini devamlı sekteye uğratmışlardır.” ifadelerini kullandı.
“Biz dert diyoruz, çare ve çözüm üretiyoruz. Beka diyoruz, haysiyetli hayat diyoruz, birlik ve beraberlik çağrısı yapıyoruz.” Açıklamasında bulunan Bahçeli, “Türk İslam medeniyeti insanlığa çok şey kazandırdı ama bugünkü hali yürek burkucudur. İslam terör ile bağdaştırılamaz. Türk İslam alemi direnmeli, ayağa kalkmalı. Adaletli paylaşım insanca yaşam herkesin kaderi olmalı” ifadelerini kullandı.
Başkalarına özenerek kaynaklarımız kötülendi
Öteden beri, tarihine küskün, değerleriyle kavgalı nesillerin yetişmesi için mağlup ve mukallit dayatmalar maalesef sürekli kamçılanmıştır. Başkalarına özenerek kaynaklarımız kötülenmiştir. Batıya karşı siyasi ve fikri kompleksler ister istemez yabancılaşmayı, yozlaşmayı beraberinde getirmiştir. Neredeyse sanatın, bilimin, bilimsel düşüncenin, icatların, keşiflerin sadece Batı menşeli olduğunu servis eden sömürgeleşmiş ve soyulmuş kafalar milletimize ölümü gösterip sıtmaya razı etmek için cephe almışlardır. Aleme nizam verme iddiasında olan bir medeniyete tarihimizin bazı dönemlerinde büyük haksızlıklar yapılmıştır. Hem yalan söyleyen, hem yanlışa ortak olan, hem de yanıltan devşirilmiş zihniyetler gelişme ve kalkınma süreçlerini devamlı sekteye uğratmışlardır.
Ortaçağ Avrupa’sında kitaplar yakılırken, doğuda kütüphaneler, bilimsel düşünme, yazma eserler, ufkunu aydınlatıyordu
Ortaçağ Avrupa’sında bir yanda kitaplar yakılırken, diğer yanda da fikir ve düşünce hürriyeti kelepçeleniyor, buna karşılık doğuda kütüphaneler, eleştirisel düşünce, bilimsel düşünme, yazma eserler, tercümeler beşeriyetin ufkunu aydınlatıyordu. Mütefekkirler, âlimler, arifler, zanaatkârlar, sanatçılar, fazıl ve faziletli mutasavvıflar, devirlerini ve kendi ölçülerini aşmış bilginler pırıl pırıl aydınlık saçıyorlardı.
Türk-İslam medeniyeti buluşların, muhteşem eserlerin yeri
Merhum Cemil Meriç’in ifade ettiği gibi ışık doğudan yükseliyordu. Türk milleti asırlarca çift başlı kartal gibi, bir ayağıyla Doğuyu, diğeriyle da Batı’yı tutmuştu. Türk-İslam medeniyeti buluşların, muhteşem eserlerin, deha mertebesindeki münevverlerin, adalete önem veren yöneticilerin sayesinde insanlığın itibar ve görkem koltuğundan uzunca bir müddet inmemişti. Batı kendi içinde kıvranırken İbn-i Rüşd akılcılığıyla, Gazali sezgisiyle, Mevlana nefesiyle, Yunus dizeleriyle, Yusuf Has Hacib duyuşuyla, Kaşgarlı Mahmud basiretiyle, Farabi vizyonuyla tarihe iz ve eserler bırakıyordu. İbn-i Sina, hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir, sözünü söylerken, insanlık hem kör, hem de sağırdı. İbn-i Haldun siyaset felsefesini asabiyyet ve mülke dayandırırken, onu rol model alacaklar henüz doğmamıştı.
Türk devlet geleneği zirvedeki yerini muhafaza etmiş
Batı bunalım ve çürüyüş kapanındayken, yine İbn-i Haldun devleti medeniyeti mümkün kılan siyasal ve sosyal birim olarak yorumlamış, bu alanda Türk devlet geleneği zirvedeki yerini muhafaza etmişti. İmam Mâturîdî akıl derken, akıl tutulması Avrupa’ya taht kurmuştu. Ve diyordu ki, Allah aklı, yararlı ile zararlıyı belirlemede, iyi ile kötüyü ayırt etmede kullanılması gereken bir vasıta olarak yaratmıştır. Mâturîdî, aklın tanımı veya mahiyetinden ziyade ona yüklenen işlev üzerinde durmuş, muhteşem bir fecir olup insanlığın ufkuna fener tutmuştu. Velakin ne kadar kıymeti bilindi, bu ayrı bir tartışma konusudur. Nereden nereye geldiğimizi mutlaka sorgulamak zorundayız. İçine düştüğümüz çelişkiyi aşmak mecburiyetindeyiz. Dün neredeydik, bugün ne durumdayız, bu muhasebeyi yapmak boynumuzun borcudur. Çünkü hakikat neredeyse biz hep orada olduk.
Barış, huzur ve istikrarın kaybolma nedenlerini uzaklarda aramıyoruz
10.Yüzyılda Batı yerinde sayarken Biruni boylam derecelerini ölçmek maksadıyla Gazne’den bugünkü Bağdat’a iki sene boyunca yürümüştü.
Peki dünkü gelişme ve görkemin neden gerisine düşülmüştür? Irak, Suriye, Libya niye perişan haldedir? Biz dert ediyoruz, kaldı ki üzerinde düşünüyor, çare ve çözüm üretiyoruz. Barış, huzur ve istikrarın kaybolma nedenlerini uzaklarda aramıyoruz. Bu nedenle beka diyoruz, haysiyetli hayat diyoruz, coğrafyanın mesajına kulak verip birlik ve beraberlik çağrısı yapıyoruz.
Türk-İslam medeniyetinin bugünkü hali yürek burkucudur
Türk-İslam medeniyeti geçmişte inandı, kenetlendi, kendine güvendi, elbette çok şeyler kazandı, insanlığa çok şey kazandırdı. Ama bugünkü hali yürek burkucudur. Tıpkı geçmişte olduğu gibi; ön alan, koordinat çizen, tayin ve tasdik eden bir pozisyona gelmedikten sonra beşeriyet kervanına yön verilmesi imkânsızı umut etmekle eşdeğerdir. Daha onlarca örneğini verebileceğimiz ilmin ve irfanın kutup yıldızları, Doğu’nun Batı karşısında bir zamanlar ezici ve açık ara üstünlüğünü resmetmektedir. Türk milleti bu kapsamda zafer tuğunun, bilim ve bilgi onurunun her dönemde taşıyıcısı ve öncüsü olmuştur. Hikmet ve hidayet sahibi muhterem zatlar akılla kalbi bağdaştırmış, duyguyla mantığı birleştirmiş, şüphesiz medeniyetimizi hakkıyla tanıtıp temsil etmişlerdir. Türk-İslam kudreti yalnız kılıçla, yalnız fütuhatla, yalnız cihat ve gazayla başarıya ulaşmamış; hepsinden önemlisi kalemle, kelamla, kitapla, tefekkürle gücüne güç katmıştır. Çağlar boyunca bugünleri bile imrendirecek şekilde mürekkep nehrinden kitap ummanı oluşmuş, madde ve manayı ortak bir idealde buluşturan, insanlığın yararına vakfeden derin kavrayış kıtaların ruhuna sinmiştir.
Türk-İslam kültürü gelişme rotasını koruyamamış
Üzülerek söylemeliyim ki Türk-İslam kültürü gelişme rotasını koruyamamıştır. Muhteşem eserler bulanıklaşmış ve solmuştur. Geçmişi geleceğe ekleyecek yeni ve farklı bir yol açılamamıştır. Merhum Peyami Safa insanın en kolay kendini aldatacağını söylerken teşhis mahareti göstermiştir. Bugün Ortadoğu’da herkes birbirini aldatmaktadır ve hasımdır. Bilim, teknik, hoşgörü ve uzlaşmada gerçekleşmeyen sıçrama; şimdilerde sosyal, siyasal ve ekonomik maliyetlerin daha da kabarmasına sebeptir. İstikrarlı olmayan, sosyal barışı sağlayamayan, huzuru bulamayan, denge ve düzeni yakalayamayan bir ülkenin kalkınması ve medeniyet pistinden kalkışa geçmesi elbette mümkün değildir. Barış ve kardeşlik korunmadan, toplumsal düzen ve ahenk temin edilmeden, ben yerine bizi, bencillik yerine yardımlaşmayı, aç gözlülük yerine paylaşmayı, acımasız rekabet yerine dayanışmayı ikame etmeden herhangi bir yere varmamız sadece hayaldir. Bu nedenle birliğimizi, kimliğimizi ve varlığımızı her düzeyde savunmak geçmişteki övündüğümüz dönemleri yakalamak ve hatta aşmak için ilk ve en önemli kural olarak görülmelidir.
Türk-İslam ahlakını yaşamış, akıl ve izanla beraber merhamet ve şefkati yüceltmiş bir coğrafyadan seri katiller nasıl çıkar, caniler nasıl çıkar, iblise ruhu satanlar nasıl çıkar, mazlumlara kast eden teröristler nasıl türer? İslam’ı terörle ilişkilendirme alçaklığına teşebbüs edenlerin şerefli maziden ne kadar haberleri vardır? Bir karıncanın hakkını bile koruyan bir dini karalamak, Türklüğe saldırmak nasıl bir gözü dönmüşlük ve düşmanlıktır?
Kanuni Sultan Süleyman devrin Şeyhülislam’ı Ebusuud Efendi’ye sorar:
Dırahta ger ziyan etse karınca,
Günâhı var mıdır ânı kırınca?
Yani, eğer karınca ağaca zarar veriyor ve onu kurutuyorsa, karıncayı yok etmenin bir günahı var mıdır? Diye sorar.
Dobra dobur konuşan, doğruları saklamaktan kaçınmayan Şeyhülislam şöyle cevap verir:
Yarın Hakk’ın dîvânına varınca,
Süleyman’dan hakkın alır karınca.
İşte biz buyuz. İşte böylesi asil, adil ve soylu bir ecdadın ahfadıyız. Şunu unutmayalım ki, dışarıdan gelip yenemeyenler, içeriden çözmeyi deniyorlar. Kullandıkları kirli araçlar ve aracılar da bellidir.
Türk-İslam alemi direnmeli, birlik ve dirliğini sağlayarak ayağa kalkmalıdır
FETÖ, PKK, DEAŞ, kiralık tetikçiler, işbirlikçi yöneticiler, bölgesel senaryolar, etnik ve mezhep fesadı, zillete düşmüş siyasi partiler işte bunlardan bazılarıdır. Türkiye’de CHP bunların kontrolündedir. İP bunların kolcusudur. Hesap hep aynıdır ve kalleştir. Hedef hep aynıdır ve hıyanettir. Türk-İslam alemi direnmeli, birlik ve dirliğini sağlayarak ayağa kalkmalıdır. Huzur herkesin hakkıdır. Adaletli paylaşım, hakkaniyetli bölüşüm, insanca yaşam herkesin ortak kaderi olmalıdır.
Türk milliyetçiliği mazlum milletlere umut olabilecek seviyede
Milliyetçi Hareket Partisi’nin dünyayı Türkçe okurken ulaşmak istediği ve teklif ettiği ahlaki düzen ve denge arasında bunlar da vardır. Türk milliyetçiliği mazlum milletlere umut olabilecek seviyede, her insana, her millete saygıyla birlikte Türkiye’nin hak ve çıkarlarını cesaretle savunacak, dik baş, tok karın, mutlu yarın ilkesine ruh verecek müktesebattadır. Türkiye’nin güvenliği Misak-ı Milli haritasının son sınırından başlamaktadır. Bu nedenle Türkiye komşu coğrafyalarda nerede bir kanayan yara varsa oradan bulunmalıdır. Tehdit ve tehlikeleri kaynağında yok etmelidir. Türkiye’nin emperyal hedefler taşıdığını iddia edenler bize göre yediği ekmeğe ihanet eden, içtiği suya zehir katan, soluduğu havaya nankörlük yapan zalim piyonlarıdır. Bunlar gitsin teröristlerin kanlı tiyatrosunu izlesinler. Gitsinler devrik Esad’la yanak yanağa versinler. Gitsinler CHP’yle birlikte aynı kafese girsinler. Ve gitsinler bir daha da gelmesinler.