MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Grup Toplantısı’nda İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına tepki gösterdi. İsrail’in Gazze’de beyaz fosfor bombası kullandığına yönelik iddiaların ortaya saçıldığını söyleyen Bahçeli, “Gazze’de çocuklar, bebeler, kadınlar, sivil ve masumlar barbar saldırıların canlı hedefidir.” dedi. Bahçeli, 31 Mart 2024’te gerçekleşecek yerel seçimlere ilişkin mesajlar da verdi. “Cumhur İttifakı olarak, Cumhuriyet’in yeni yüzyılında Türkiye Cumhuriyeti’ni çağın üzerine sıçratacağız.” diyen Bahçeli, “Yeni bir Türk mucizesine birlikte imza atacağız.” ifadelerini kullandı.
Bahçeli’nin konuşmasından satırbaşları şöyle:
Milliyetçi Hareket Partisi köklü, tecrübeli, ahlaklı, tutarlı, aynı şekilde akıl, sabır, strateji ve vizyon temelli siyasetiyle Türk milletine mensubiyetin kıvancını en üst düzeyde özümsemiş bir şuur; dahası nice fırtınaya direne direne yükselmiş, milli ve manevi değerlerle harcı karılmış aşılmaz bir surdur. Ufkumuzu aydınlatan, umutlarımızı ayakta tutan milletimizin göz alıcı varlık, birlik ve irade nurudur.
Milliyetçi Hareket Partisi; mekteptir, mefkûredir, metanettir; bunun yanı sıra meşum ve melun heveslerin karşısında sıradağlar gibi duran settir. Bugüne kadar ne zaferlerle şımardık, ne de yenilgilerle şaşkınlığa ve yılgınlığa kapıldık. Bununla mündemiç olmak üzere, Merhum Cemil Meriç’in, “Hiçbir zafer umulanı getirmez, hiçbir bozgun mutlak değildir.” sözünü ise hafıza kayıtlarımıza nakşettik.
Geçmişini bilmeyen bir insanın, kendisini tanımayan bir toplumun, mazisine sırt dönmüş bir milletin ırmak akıntısına kapılmış kurumuş dal parçası gibi olduğunu gayet iyi biliyoruz. Medeniyetler arasında değişen güç dengeleri, sınırları aşan göçmen ve sığınmacı akını, azgınlaşan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı, artan hegemonya mücadeleleri, inanç ve kültürel çizgiler doğrultusunda yeniden biçimlenmeye başlayan küresel siyaset arenası Türk milliyetçiliğinin yeni bir duruş ve durum muhasebesi yapmasını da acil hale getirmektedir.
Kuşkusuz bunun da farkındayız. Her an yenilenerek, her dem taze kalarak, ancak kontrolsüz değişim dalgalarına, çivisi çıkmış bölgesel ve küresel tabloya son derece ihtiyatlı, tedbirli ve uyanık yaklaşarak, asıl gelişme dinamiklerinin özümüzde, milli ve manevi kaynağımızda olduğunu bilerek mücadelemizi kararlılıkla sürdürmekteyiz. Milliyetçi Hareket Partisi’nin gündemini tayin eden, siyasi koordinatlarını belirleyen, irade ve itibarını belgeleyen sadece ve sadece büyük Türk milletidir. Bunun dışında ne varsa bize uzak ve yabancıdır. Milletimizden aldığımız veya alacağımız desteği yine milletimize hizmet olarak tahvil etmekle mesulüz. Zira övüncümüz millettir, gücümüz devlettir.
Milliyetçi Hareket Partisi’yle Cumhur İttifakı’nın siyaseti bu temel üzerinden yükselmekte, istikbali istiklal onuruyla kucaklamaktadır. Önümüzde iki siyasi olay vardır ve ortadadır. Birincisi, 17 Mart 2024 tarihinde gerçekleşecek 14’üncü Olağan Büyük Kurultayımızdır. Diğeri de, 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimidir.
Büyük Kurultayımızın demokratik ve hukuki çatısı ilçe ve il kongrelerimizin tamamlanmasıyla örülmüştür. Bu kapsamda 9 Ağustos 2023 tarihinde başlayan kongre sürecimiz Büyük Kurultayımızla taçlanacak ve noktalanacaktır. Çok şükür ilçe ve il kongrelerimiz başarıyla, sağduyuyla, heyecanla ve yüksek katılım eşliğinde tezahür etmiş, sırayı da Büyük Kurultayımız almıştır. Bu münasebetle, kongrelerimizin temininde samimiyet ve dirayetle emeği geçen, Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız başta olmak üzere, Merkez Yönetim Kurulu ve Merkez Disiplin Kurulu üyelerimize, siz değerli milletvekili arkadaşlarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyor, takdirlerimi sunuyorum. Allah hepsinden, hepinizden razı olsun diyorum. Bunun yanında seçilen il ve ilçe başkanlarımızla, yönetim kurullarında görev alacak dava arkadaşlarımı özellikle kutluyor, başarılar diliyorum.
"Biz siyaseti yaptık mı adam gibi yaparız"
Biz siyaseti yaptık mı adam gibi yaparız, şevkle yaparız, coşkuyla yaparız, el ele yaparız, omuz omuza yaparız, her birimiz bayrak olur, vatan olur, birbirimizin kefili ve can beraberi oluruz. Dava arkadaşlığında kader de paylaşılır, keder de paylaşılır, kefen de paylaşılır. Bizim mücadelemizde cesaret vardır, mertlik vardır, millete sevda vardır, dürüstlük vardır, saygı ve sevgi esastır.
Başkaları gibi çıkarların peşinde, siyasi hırsların izinde koşmadık, koşmayız, mesele Türkiye ve Türk milleti oldu mu hiçbir şey de sınır tanımayız. “2024’e Doğru, Diyar Diyar Anadolu” temasıyla 31 Mart 2024 tarihine dört başı mamur şekilde, inançla bezenmiş yüreklerimizle hazırlık içindeyiz.
Siyasi ve stratejik planlamasını yaptığımız Genişletilmiş Bölge İstişare Toplantılarımıza da geçtiğimiz hafta sonu başlamış durumdayız.
14 Ekim 2023 tarihinde, Bursa merkezli ilk Bölge İstişare Toplantımız; Bursa, Balıkesir, Yalova, Bilecik, Kütahya, Eskişehir ve Afyonkarahisar il ve ilçe teşkilatlarımızın, belediye başkanlarımızın, Merkez Yönetim Kurulu üyelerimizin ve milletvekillerimizin iştirakiyle gerçekleşmiştir.
15 Ekim 2023 tarihinde de, Kayseri merkezli ikinci Bölge İstişare Toplantımız; Kayseri, Nevşehir, Niğde, Kırşehir, Yozgat, Sivas, Kahramanmaraş il ve ilçe teşkilatlarımızın, belediye başkanlarımızın, Merkez Yönetim Kurulu üyelerimizin ve milletvekillerimizin katılımıyla icra edilmiştir.
26 Kasım 2023 tarihine kadar ilave 9 ayrı bölge istişare toplantımızı yaparak siyasi çalışmalarımızı Türkiye’nin tamamına yaygınlaştıracağız. Vatandaşlarımızla ve dava arkadaşlarımızla buluşacağız. Siyasi değerlendirmelerimizi, isabetli düşüncelerimizi, gerçekçi hedeflerimizi özveriyle paylaşacağız. Sıkılmayacağız, sıkılı yumruklar varsa onları açacağız. Yorulmayacağız, kafasında soru işareti olanları aydınlatacağız, Türkiye ve dünya meselelerini anlatacağız.
“Yeni bir Türk mucizesine birlikte imza atacağız”
14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin muazzez sonucunu 31 Mart 2024 Mahalli İdareler Seçimleriyle perçinleyip Türk ve Türkiye Yüzyılının inşa ve ihya mücadelesine koyulacağız. Cumhur İttifakı olarak, Cumhuriyet’in yeni yüzyılında Türkiye Cumhuriyeti’ni çağın üzerine sıçratacağız.
Yeni bir Türk mucizesine birlikte imza atacağız. Milliyetçi Hareket Partisi; ne yaptığını bilen, ne yapacağını projelendiren, nereye ulaşacağını gören, nasıl ulaşacağını öngören, bunları hangi vasıtaları kullanarak başaracağını stratejik bakışla kavrayan bir iman ve fedakarlık kervanıdır. Merhum şair ve düşünürümüz Sezai Karakoç’un Kervan şiirinde değindiği gibi;
Mecnun bu olgunluk yıllarında,
Koştu kervandan kervana,
Hizmet ederek insanlara,
Erdi teselli pınarına.
Hizmet ederek biz de ereceğiz teselli pınarına.
Elhak erişeceğiz kutlu ülkü pırıltısına.
Stratejik bakışımız zamanın dar kalıplarına, zeminin daralan kapsamına sığmayan ölçek genişliğindedir. Atılacak adımları önceden düşünmenin, bu adımları amaçlar ve sahip olunan kapasiteler açısından analiz etmenin adı stratejik bakıştır. Modern çağın en belirgin arayışı, “sonraki adımın ne olması gerektiği” sorusuna verilecek cevapta gizlidir. Bir politikanın, bir eylemin, bir kararın sonrasını düşünmek, müteakiben ortaya çıkacak yeni gelişmelere intibak için dikkatli planlamalar yapmak stratejik bakabilme yeteneğine işarettir. Ezbere dayalı anlayış, dogmatik bakış, tabuların tesiri; aklın durması, zekânın körelmesi, analitik kavrayışın zedelenmesidir. Hâlbuki durgunluğu aşacak güçlü bir irade varsa, durulukla birlikte sağlam duruşu takviye ve teşvik edecek fikri bir ifade kudreti hâkimse istikrarlı büyüme ve yükselme temposu zaafa uğramayacaktır.
Bize göre çalışmanın, üretmenin, geliştirmenin, hizmetin sonu yoktur. Bunlardan mülhem başarmanın sınırı da yoktur. Daha güzeline, daha fazlasına, daha çoğuna ulaşmanın bahanesi hiç olamayacaktır. Statükocu bir yapı stratejik düğümdür; muhakkak çözülmesi lazımdır. Çağın gerisinde kalmak, çağın dışına savrulmak, daha beteri insandan kopmak zincirleme sorunları tetiklemek, hayatın ve hadiselerin çekim alanından uzaklaşmak demektir.
"Her şart altında; halkın yanındayız, Hakk’ın yolundayız, hakikatin safındayız"
Ne var ki, Türk milliyetçiliği çağın içinden çağlar üstü bakabilme misyonunun meşalesidir. Ecdadımızdan aldığımız öğüt şudur: Reviyette, yani basiret ve ileriyi görme hasletinde, rivayet olmaz, olamaz. Milliyetçilik, millete duyulan kara sevda olmakla birlikte, yine millet lehine uzak içinde uzağı görebilme vizyonudur. Bu nedenle davamız büyük, davamız kutlu, davamız doğrudur. Her şart altında; halkın yanındayız, Hakk’ın yolundayız, hakikatin safındayız. Her zaman insanımızın huzur, refah, güvenlik ve mutluluğunu hedefledik; buna da inanç ve iddiayla devam edeceğiz.
Tam 54 yıldır, Türkiye’nin “aç hürler, tok esirler” ülkesi olmaması için çırpındık, geceyi gündüze, yılları önümüze katıp hep bir adım önde olmanın mücadelesiyle bugünlere geldik. Tam 54 yıldır; “dik baş, tok karın, mutlu yarın için” çalıştık, çabaladık, insanüstü bir gayretle ülkülerimizi tıpkı bir bayrak gibi ruhumuzda dalgalandırdık.
“Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı olarak insanımızla iç içeyiz, yan yanayız, aynı istikametin rotasındayız”
Yerinde sayan, günü kurtaran, olduğuyla yetinen, fazlasını talep etmekten kaçınan, hatta kısır bir döngüye kapılan fert veya toplumların ilerlemesini, bir adım ileriye gitmesini zor görüyoruz. Talihimize inanıyoruz, tarihimize güveniyoruz, sabır ve sadakatle Türk milletinin hizmetkârlığına talip olduğumuzu her fırsatta telaffuz ve tebliğ ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı olarak insanımızla iç içeyiz, yan yanayız, aynı istikametin rotasındayız. Hayatın her anında insanımızla buluşuyoruz, hıyanet, hamakat ve hamaseti birlik ve beraberlik ruhuyla buruşturup atıyoruz. Biz bir insanın kaftanına değil, kafasının içine, kalbinin nasıl attığına bakıyoruz. Biz rütbeye, unvana, şöhrete değil; adam mı değil mi ona dikkat ediyoruz.
Sayın Kılıçdaroğlu ve diğerleri, bakınız ne diyordu vatan ve istiklal şairimiz Mehmet Akif:
“Aslını gizleyemez insan, giydiği kaftanlarla. Bilmez ama kendini kandırır, söylediği yalanlarla.”
Her kim ne yapar, kendine yapar, kendi kendine iflasını sağlar.
Yel kayadan bir şey koparamaz.
Damla denizle savaşamaz.
Biliyoruz ki, kaplana sinekle saldırmak, deveye hendekle ilgili nasihat vermek akıl karı değildir.
En küçük seziş kabiliyetinden mahrum, sabit bir fikrin peşinde, soğuk bir mizacın elinde, suçlu bir vicdanın esaretinde sürüklenenler sonunda kaybetmeye, sonunda mahcup olmaya mahkûmdur.
17.Yüzyıl Osmanlı düşünür, yazar ve devlet adamı Koçi Bey demişti ki, “her yanlış karar bir zulümdür.”
Nitekim yanlış kararlarıyla ilk türbülansta aramızdan kayıp gidenler, korkudan ilk istasyonda inenler, unutmayınız ki, aynı şekilde zulme de ortak olanlardır. Onların 81 ilde aday çıkarma iddiaları sadece tantanadır. Tarih bunları bir gün mutlaka yazacaktır. Şayet bir millet, şayet büyük bir fikrin ateşlediği dava; ilk zorlukta, ilk zorba saldırıda hakkından vazgeçmiş olsaydı, tarih diye bir şey asla olmaz, olamazdı. Biz arkamıza değil, önümüze bakıyoruz.
Çünkü arkamıza baktığımız takdirde ayağımızın ilk tümsekte takılacağını, ilk engelde yere yığılıp kalacağımızı, ilk badirede güzergahımızdan sapacağımızı biliyor ve görüyoruz. Yanlış ve yalan davaları parlatmaya niyetlenenler beyhude yere oyalanan, kendilerini ve yakın çevresini aldatan karanlık figüranlardır ve aynı zamanda gafiller cephesidir. Gafile kelam ise nafile kelamdır. Asıl parlayan, asıl pirüpak olan, üstelik pırıl pırıl Türk-İslam ufkuna ışıklar salan Hak davasıdır, hakkın davasıdır, millet davasıdır, ülkü davasıdır, nihayet bizim davamızdır.
Ve davamız asla karanlıkta kalmayacak; aldatanları, satanları, kaçakları, korkakları, kalpsizleri ezip geçecektir. Bizim kökümüz sağlam, gövdemiz canlıdır. Tevazu bize has bir insani meziyettir. Aksi davranış şeytana el sallamaktır. Hem ülkenin hem de davanın bekasını titizlikle korumak bize özgü bir marifettir. Türkiye ve Türk milletine namuslu hizmet Milliyetçi Hareket Partisi ile Cumhur İttifakı’nın harcıdır. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı; 85 milyon Türk vatandaşını aynı ve eşit gören bir kardeşlik bilincine, Bu bayrak benim, bu vatan benim, bu millete mensubiyetten şeref duyarım diyen her vatan evladına değer veren bir birikime, Yoksula umut, yolsuzluğa duvar, yozlaşmaya çengel, yıkıma engel olan anıtlaşmış bir beraberlik hissiyatına sonuna kadar sahiptir.
Bizim, kim olursa olsun, temel ilke ve ülkülerimizle çelişmeyen, ahlaki, vicdani ve insani vasıflarını kaybetmemiş her insanımızı kaybetmek şöyle dursun; kazanmaktan, birlikte başarmaktan başka bir emelimiz olmamıştır. Tıpkı Yunus’un dediği gibi, kavgaya değil gönüller yapmaya, gönüller almaya, gönüllere girmeye geldik, siyaset mücadelemizin yol haritasını da yarım asırdır buna göre çizdik.
Gazze’de yaşanan insani felaketlere geçmeden evvel, maşeri vicdana mıh gibi çakılan yaşanmış bir hadiseyi ve bu hadisenin göz yaşartan, göğüs kabartan muhterem şahsiyetlerini sizlerle paylaşmak arzundayım. 1972 yılında bir gazeteci, bazı siyasetçi ve işadamlarıyla birlikte İsrail’e gider. Mescid-i Aksa’ya vardıklarında, doksan yaşlarında dimdik duran bir adam gazetecinin dikkatini çeker. Yaşı iyice ilerlemiş olan bu kartal bakışlı adamın üzerinde her tarafı yamalı, eski mi eski bir asker üniforması vardır. Gazeteci selam verip söz konusu şahsın hatırını ve kim olduğunu sorar. İhtiyar olsa da, gönlü, görev ve vatan aşkı ilk günkü gibi heyecan dolu olan elleri öpülesi millet evladı sorulan soruya şöyle cevap verir:
“Ben Osmanlı ordusu, 20.Kolordu, 36.Tabur, 8.Bölük, 11. Ağır Makineli Tüfek Takım Komutanı Onbaşı Hasan.”
Bu kahraman büyüğümüz şöyle devam eder:
“Ben Iğdırlı Onbaşı Hasan’ım.
Bizim bölük Cihan Harbi’nde Kanal Cephesi’nde İngiliz’e saldırdı.
Canım ordu Kanal’da yenildi.
Artık geri çekilmek elzem idi.
Ecdat yadigarı topraklar bir bir elden gidiyordu.
İngiliz, sonra Kudüs’e dayandı, şehri işgal etti.
Biz de artçı bölük olarak Kudüs’te bırakıldık.”
Mütarekenin hitamında bölük komutanı yüzbaşı İstanbul’a çağrılır.
Mondros’la birlikte ordu terhis edilmiştir.
Yüzbaşı geride kalan askerlerine seslenerek, memleketlerine dönebileceklerini, ancak kendisini dinleyecek olurlarsa tek bir isteğinin olduğunu dile getirerek şunları söyler:
“Kudüs bize Sultan Selim Han Hazretlerinin yadigârıdır.
Siz burada nöbeti sürdürün.
Sonra halk Osmanlı da gitti, bundan sonra bizim halimiz nice olur demesin.
Fahri kainat Efendimizin ilk kıblesini Osmanlı da terk ederse gavura bayramdır.”
Nitekim bölük Kudüs’e konuşlanır.
Bu bölüğün neferleri yıllar içinde bir bir ebediyete irtihal eder.
Geride yalnızca Onbaşı Hasan kalır.
Bu Hasan Onbaşı ki, söz konusu gazeteciye bir emanet tevdi eder ve şunları söyler:
Anadolu’ya vardığında, yolun Tokat sancağına düşerse, Mescid-i Aksa’ya beni nöbetçi bırakıp burayı emanet eden Kolağam Mustafa Kumandanıma git. Ellerinden benim için öp ve de ki:
“Kudüs’ü bekleyen 11.Makineli Takım Komutanı Iğdırlı Hasan o günden bu yana bıraktığın yerde nöbetinin başındadır.
Nöbetini terk etmedi, tekmili tamamdır, hayır dualarınızı beklemektedir.”
Rahmet, hürmet ve hayranlıkla andığımız bu kahraman Mehmed, Mescid-i Aksa’yı bekleyen bu son Osmanlı Hasan Onbaşı, 1982’de hayata gözlerini yummuştur. O hayata gözlerini yumsa da, kapalı gözleri açmasını bilmiştir. Bugün ise nöbet manen ve gıyaben bizlerdedir. İşte Kudüs bizim için budur, işte Mescid-i Aksa’ya bakışımız aynısıyla böyledir. Merhum araştırmacı, şair ve yazar Mehmet Akif İnan vicdanımızın vadisinde yankılanan Mescid-i Aksa şiirinde bakınız neler söylemişti:
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde,
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu.
Varıp eşiğine alnımı koydum,
Sanki yeraltı nehri gibi çağlıyordu.
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde,
Götür Müslümana selam diyordu.
Dayanamıyorum bu ayrılığa,
Kucaklasın beni İslam diyordu.
“Kudüs İslam’dır ve aynı zamanda Türklüğün derin izlerini taşımaktadır”
400 yılı aşan bir süre hâkimiyetimiz altında adalet, hakkaniyet, şefkat, hoşgörü ve huzurla yönetilen, Harem-i Şerifimizin kalpgahı Kudüs 9 Aralık 1917’de İngilizler tarafından işgal edilmişti. O gün bugündür Kudüs ağlıyor, Gazze ağlıyor, samimi Müslümanlar feryat figan ediyor. O günden beri mabetlerimizin kanı çekiliyor, ahı yükseliyor, mazlumların göz pınarlarından sicim gibi yaşlar akıyor. Harem-i Şerif’in içinde yer alan Mescid-i Aksa bu yüzden hüzünlü, Kubbetü’s Sahra bu nedenle mahzun, Filistinli kardeşlerimiz bu sebeple gariptir. Kudüs İslam’dır ve aynı zamanda Türklüğün derin izlerini taşımaktadır. Merhum Falih Rıfkı Atay’ın meşhur eserinde anlatılan Zeytindağı Kudüs’tedir. Kudüs mukaddesatımızın namus kilididir. Gitti demekle gitmez, düştü demekle düşmez, İsrail’in demekle bu tartı bu sıkleti çekmez, çekemez, çekmeyecektir.
Sanmasınlar sadece Kudüs, sadece Gazze İslam’dır, buraların dağı İslam’dır, taşı İslam’dır, kuşu İslam’dır, kurdu İslam’dır, havası İslam’dır, toprağı İslam’dır ve koruyucusu Allah’tır. Evanjelist ve Kabala tezgâhı pususunu kurmuş, Siyonizm’in infaz ve imha müfrezeleri suçsuz günahsız insanları yayılım ateşine tutmuştur.
Kıyamet günü senaryoları tedavüle sokulmuştur. Zalimler kudurmuş, zulüm seriye bağlanmıştır. Savaş suçu kabul edilen ve ciğerleri patlatan beyaz fosfor bombası kullanıldığına ilişkin kanıtlar bir bir ortalığa dökülmüştür. Gazze’de insanlık değerleri, insan hak ve hukuku sukut etmiş, vurgun yemiş, yağma edilmiştir. Gazze’de çocuklar, kundaktaki bebekler, yaşlılar, kadınlar, tüm sivil ve masumlar kurşunların, bombaların, barbar saldırıların canlı hedefidir.
Sivillerin yaşadığı 2 binden fazla bina bombalanmıştır. Bebeklerin ağzında emzik değil yara izi, süt değil kan lekesi vardır. 724’ü çocuk, 458’i kadın olmak üzere can kaybı yaklaşık 2 bin 700’e dayanmış, yaralı sayısı da 9 bin 600’i bulmuştur. Sanıyorum hepiniz ya gazetelerde ya da televizyon ekranlarında görmüşsünüzdür; İsrail bombardımanıyla ağır yaralanan bir anne ve hareketsiz yattığı sedyenin başında ona bakan Filistinli sabinin görüntüleri insanım diyen herkesin kalbini sızlatmıştır. O masum yavru ağlamaklı yüzüyle annesinin elinden tutmuş, fakat annesi tepki vermemiştir.
Merhum Cemil Meriç’in aynısıyla vurguladığı gibi; “Yemin ederim ki, dünyanın bütün toprakları bir tek insanın kanını akıtmaya değmez.” Yine dediği üzere: Cinayete ses çıkarmayan caninin suç ortağıdır. İsrail hunhar saldırılarına hız kesmeden devam etmektedir.
Ablukaya alınan, adeta toplama kampına dönen Gazze Şeridi’nde; dökülen kanlardan, işlenen cinayetlerden, yıkılan binalardan ve gasp edilen haklardan başka bir şey neredeyse kalmamıştır. Ne hazin, ne yürek burkan bir gerçektir ki, insanlığın gözü önünde toplu katliam yapılmaktadır. Tek dişi kalan sözde medeni ülkeler sırayla İsrail’in arkasında toplanmıştır. Yeri geldiğinde mangalda kül bırakmayan insan hakları savunucuları, soruyorum alayınıza neredesiniz? Avrupa ülkelerinin Filistin lehine yapılan haklı ve masum gösterileri yasaklaması utanç duyulacak bir ilkellik değil midir? İsrail’in başına gelenler karşısında yas tutup da, Gazze’nin çığlıklarına kulak tıkayanlara her şey bir yana insan demek mümkün müdür? Hür ve uygar dünyanın ikiyüzlü demokratları, mayası ve meşrebi karmakarışık olan özgürlük şakşakçıları nereye sindiniz? Nereye gittiniz? Ne zaman Gazze’deki bebeklerin kefenlendiğini göreceksiniz?
İnsan hakları; dini, etnik, felsefi gibi farklılıklara rağmen her insanın sırf insan olması sebebiyle bir değeri olduğunu ve bu hakların dışarıdan gelebilecek her türlü müdahaleye kapalı bulunacağını esas almaktadır. Kişilerin insan olmalarından dolayı sahip oldukları hakların çiğnenmesi, ihlal edilmesi, yok sayılması küresel anarşizme hizmettir. İnsani haklar, devrolunamaz, zorunluluktan bağımsız, herhangi bir rol ile tanımlanamaz. Bir insan hakkına sahip olmak için kişi, bir insan varlığı olmaktan başka hiçbir şeye ihtiyaç duymaz, duyamaz. Demek istediğim şudur: İnsan hakları doğuştan kazanılan haklardır. İnsan hakları evrenseldir, kaldı ki bütün insanlar eşittir.
Sözde insan hakları müdavimlerinin alayı gül gibi görünüp dikenlerini batıran, bal diye zehir saçan insanlığın yüz karaları, haddizatında esfele safilinlerdir. Biliniz ki, alçaklığın olimpiyat şampiyonası düzenlenmiş olsa yanan meşaleyi bunlardan daha iyi, daha heyecanlı taşıyan bulunamazdı. Gazzeli masumlar aç ve açıktadır. Üstelik yüzbinlerce Gazzeli kuzeyden güneye, yani Mısır’a doğru sürülmektedir.
İsrail’in 13 Ekim’de, Gazze’de mukim Filistinlilere, 24 saat içinde kuzeyden güneye geçin çağrısı ve sonrasında bir milyon insanın yollara düşmesi yürek yaralayıcı bir dramdır. Gazze’de; elektrik, su, enerji ve iletişim hatları kesilmiş, sivillere hava saldırısı ve sürekli bombardıman ortalığı savaş alanına çevirmiştir. Şehir karanlıktadır, içecek, yiyecek, giyecek, ilaç gibi temel ve insani ihtiyaç maddelerinin karşılanması bugünkü şartlarda çok zordur. Konu Türk olunca, konu Müslüman olunca hatırlanmayan insan hakları gerçek manada kimlerin güdümündedir? Bu zulmete ve zillete nereye kadar tahammül edilecektir? 12 Ekim’de İsrail’i ziyaret eden, bugünlerde tekrar ziyareti gündemde olan ABD Dışişleri Bakanı, Tel Aviv’de: “Ben bugün sadece Dışişleri Bakanı olarak değil, bir Yahudi olarak da buradayım” demiştir.
“Gazze’ye insani yardımların önü kesilmemelidir”
Peki Müslüman Türk milleti oraya giderse olacakları hesap eden bir akıl, mantık ve izan sahibi acaba karşımıza çıkacak mıdır? Gazze’ye insani yardımların önü kesilmemelidir.
Refah Sınır Kapısı ile Akdeniz’de oluşturulacak insani yardım koridoru aracılığıyla Gazzelilere el uzatılmalıdır. Türkiye tarihi ve vicdani sorumluluğun fevkinde üç uçak dolusu insani yardımı Mısır üzerinden Gazze’ye göndermiştir. İsrail saldırılarına derhal son vermelidir. İki devletli çözüm vasatı mutlaka oluşturulmalıdır.
18 Ekim 2023 tarihinde toplanacak İslam İşbirliği Teşkilatı top çevirmekten, cılız kınama mesajlarından çok daha fazlasını yapacak karar ve kararlılık içinde olmalıdır. Sayın Cumhurbaşkanımızın akılcı, ahlaklı ve aktif diplomasisi desteklenmelidir. Ayrıca ABD’nin Doğu Akdeniz’e uçak gemilerini sevk etmesi hafife alınamayacak bir tehdit ve sorumsuzluktur. Buna misilleme ve cevap olarak Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de tatbikat kararı alması doğru ve cesur bir tavırdır
16-20 Ekim 2023 tarihlerinde Doğu Akdeniz’de fiili atış eğitiminin yanı sıra, 23-27 Ekim 2023 tarihlerine Türkiye ile Kıbrıs Türk Devletinin birlikte icra edeceği Şehit Teğmen Caner Gönyeli Arama Kurtarma Tatbikatı” meydanın boş olmadığına dair çok güçlü bir mesajdır. İsrail’in sivillere saldırısına karşı çıktığımız gibi Hamas’ın da sivillere saldırmasına karşı çıkıyoruz. Biz katledilen masumların kimlik kartlarına, derilerinin rengine, kökenlerinin çeşitliliğine, dini ve milli aidiyetlerine, nerede doğup nerede yetiştiklerine bakmıyoruz. ABD’nin Küba’dan kiraladığı topraklar üzerinde kurduğu Guantanamo Askeri Üssü’nde işlenen insanlık suçları ile Gazze’de yaşanan insani dram arasında da bir fark görmüyoruz. Ve diyoruz ki, Filistinli kardeşlerimiz yalnız değildir, çaresiz değildir, Türk milleti dua ve desteğiyle yanlarındadır.
Doğru soru doğru bir kafanın, doğal ve dobra bir karakterin mahsulüdür. Bunlardan mahrum sorular cevap aramak yerine vakit kaybına yol açacaktır. Gördüğüm kadarıyla CHP Genel Başkanı sorduğu soruların doğru ve isabetinden daha çok, laf olsun torba dolsun derdindedir. Boşa sallayıp acaba dolu tutar mıyım çabasındadır. Çalı dibinde çadır kurmanın merakındadır.
Geçen haftaki grup toplantısında bize bazı sorular yöneltmiş. Allah var ya pek ciddiye almadım, çünkü sorular iyi hazırlanmamış, hepsi de baştan savma.
Sayın Kılıçdaroğlu onu bunu bırak, bugün görüşülecek Suriye ve Irak tezkeresine ne diyeceksin onu söyle? Evet mi, hayır mı oyu kullanacaksınız bunu açıkla. Sudan bahanelere sığınma, nerede durduğunu göster. Türkiye’nin milli güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketlere destek misin değil misin? Söyle de duyalım.
Terör tehdidi ve güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbirin alınmasından yana mısın değil misin? Paylaş da bilelim. Irak ve Suriye’deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı milli güvenliğimizin idame ettirilmesinin yanında mısın değil misin? İtiraf et de, ederini giderini öğrenelim.
Bu çerçevede Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerektiği takdirde terör örgütlerine sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak maksadıyla yabancı ülkelere gönderilmesine destek misin değil misin? Bir zahmet açıklığa kavuştur da duruşunu görelim. Bak Sayın Kılıçdaroğlu, sen de iyi biliyorsun ki, Türkiye’ye gayri meşru yabancı postalların ayak basması diye bir şey yoktur, şayet olursa verilecek sadece bir canımız vardır, çiğnenmesi gerekecek bir bedenimiz vardır, onlar da vatana, millete bin defa feda olsun.
Geçtiğimiz hafta sonunda HDP’nin peruk takmış, poşu bağlamış, makyaj yapmış hali olan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi isimli bölücü yapının 4’üncü Büyük Kongresi yapıldı. Bu terör gösterisinin yapıldığı salonda İstiklal Marşı okunmadı, Türk bayrağı asılmadı, bebek katilinin posteri sahneye taşınarak cinayet ve ihanete güzellemeler yapıldı. Ne Kılıçdaroğlu’ndan ne de diğer kaprisli, kafaları gidip gelen müzmin ortaklarından hiç ses çıkmadı.
Bühtan oklarıyla devlete çürümüş diyen Kılıçdaroğlu, asıl çürümüşlerin nedense üzerini örtüyor. 4 Ekim 2023 tarihinde, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Ağrı Milletvekilinin de içinde bulunduğu ve bölücü parti üzerine kayıtlı bir otomobilde terör örgütüne katılmak üzere taşınan iki terörist kıskıvrak yakalandı.
Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi sıralarında oturan bir şerefsizin terörist sevk zincirinin tam ortasında yer aldığı bir kez daha teyit ve tevsik edildi. Sayın Kılıçdaroğlu, sizinkiler yine boş durmuyor, kaçak göcek dağa çıkmanın hesabını yapıyor, fakat bizim kahramanlar da hiçbirisine hamd olsun nefes aldırmıyor.
“Bizim anlayamadığımız, bu Anayasa Mahkemesi ne yapmaktadır?”
HDP; Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi derken, bir kez daha kostüm değiştirerek, bu defa da Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi adını almıştır. 1990 yılından buyana HEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP, BDP, HDP, YSP kod adıyla hıyanetin göbeğinde olan terör ve bölücülüğün siyasi yatağı şimdi de HEDEP olarak yoluna devam edecekmiş. Bizim anlayamadığımız, bu Anayasa Mahkemesi ne yapmaktadır? 2021 yılından beri HDP’nin kapatılmasıyla ilgili iddianameyi ne hakla, hangi amaçla, kimlere şirin görünmek için sumen altında bekletme gereği duymaktadır? Adı ne olursa olsun, bölücülüğün siyaset ayağını hukuken kırmak için daha hangi belge, bilgi ve delillerin olmasına ihtiyaç vardır?
Hem tarih önünde, hem millet nezdinde, hem de yarın Mahkeme-i Kübra’da hainlerden olduğu kadar Anayasa Mahkemesinden de davacı olacağımızı, hakkımızı da söke söke alacağımızı cümle aleme ilan ediyorum. HDP’nin, kapatma davasının açılmasını takiben YSP adıyla 14 Mayıs seçimlerine girmesi de Türk adaletiyle ve Türk milletiyle alay etmektir. Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyeleri direkt size soruyorum, olan biten rezaletleri ne zaman görmeyi aklınızdan geçiriyorsunuz? Gecikmiş adalet, adalet değildir, bu gerçeği bilmiyor musunuz? Anayasa Mahkemesi’nin Kandil’le köprü kurması, teröristleri arkalaması hukuk onuruyla, demokrasi namusuyla kesinlikle bağdaşmayacaktır. Yapılması gereken açık ve bellidir. HDP ve devamında kurulan hangi parti varsa derhal kapatılmalı, bir daha bölücü ve yıkıcı bir siyasi organizasyona ruhsat ve icazet verilmemelidir.
Gündemde olan tezkere görüşmelerine Milliyetçi Hareket Partisi grubu tam kadro halinde katılıp Türkiye’nin, Türk milletinin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, şehit ve gazilerimizin yanında olduğunu sonuna kadar göstererek evet oyu kullanacaktır. Sınır ötesindeki terör hedefleri inşallah yok edilecektir. Türkiye’nin haklı ve meşru operasyonlarını barış için tehdit gören ABD Başkanı ve onun içimizdeki maşaları Türkiye aleyhine mihrak bir tehdittir, gelecekleri varsa göreceklerini de unutmamaları tavsiyemdir. İnsansız hava aracımızı düşürmelerinin hesabı da er ya da geç mutlaka sorulacaktır.
Bir zamanlar Ermenilerin kontrolündeki sözde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin başkenti olarak gösterilen Hankendi’ye ve Askeran ile Hocalı kasabalarına çok şükür sonunda Azerbaycan bayrağı çekilmiştir. Türk toprakları bağımsızlığın sembolü bayrakla tescillenmiştir. Dost ve kardeş ülke Azerbaycan halkına hayırlı olsun diyor, Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’i kutluyorum.
“Bir başka sevincimiz de A Milli Futbol Takımımızın başarısıdır”
Bir başka sevincimiz de A Milli Futbol Takımımızın başarısıdır. 2024 Avrupa Şampiyonası Elemeleri D Grubunun 7’inci haftasında Letonya’yı 4-0 mağlup eden millilerimiz Almanya vizesini almışlardır.
Başta milli futbolcularımız olmak üzere, teknik kadroyu ve federasyon yönetimini tebrik ediyor, Türkiye’nin artık Avrupa Şampiyonu olmasını gönülden diliyor, bunun da zamanının geldiğine inanıyorum. Son olarak, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda başlayacak 2024 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifiyle ilgili görüşmeleri dikkatle takip etmenizi bekliyor, hepinize başarılar temenni ediyor, sözlerime son verirken sizleri en kalbi duygularla selamlıyorum.